Amellere Kıymet Kazandıran Şey; Niyet ve İhlas

56

Yüce Rabbimiz, insanları, kendisini tanısın ve ibadet etsin diye yaratmıştır. Ancak bu surette insan, sorumluluktan kurtulacak, dünya ve ahirette mutluluğa erecektir. Yalnız bu sorumluluklar yerine getirilirken temel kriter, niyet ve ihlastır. Yapılan işte karşılık, niyet ve ihlasa  göre verilmektedir.

Yapılan ibadet ve güzel amelde niyet, sadece Allah’ın rızasını kazanmak, Allah Teâlâ’nın farzlarını yerine ge­tirmek, haramlarından sakınmak olmalıdır.

Sadece insanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allahın rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve amellerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.

Rabbü’l Alemin, Kur’an-ı Kerim’de “Halbuki onlara, dini yalnız O’na has kılarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de işte budur.” (Beyyine, 5) buyurarak müslümanlardan dinin, yalnızca, ihlasla, samimiyetle yaşananının kabul edileceğini bildirmiştir.

Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de şöyle buyurmuş­tur:

“Ameller niyetlere göredir ve her amel edene niyetine göre karşılık vardır.”  (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Trimizi)

“Nice güzel görünüşlü ameller, bozuk niyet sebebiyle reddedilir…”

“Nice kimseler yataklarında öldükleri hâlde, niyetlerinden dolayı şehidlik mertebesini kazanırlar.” (Ahmet b. Hanbel)

“Kim bir borcu vermemek niyetiyle alırsa o kimse hırsızdır.”

Allah Rasûlü Aleyhissalatü Vesselam Tebuk seferine çıkarken beraberindeki ashâbına şöyle demiştir:

“Bazı kimseler, özürlerinden dolayı Medine’de kaldılar. Bunlar, attığımız adımların, yaptığımız masrafların, çektiğimiz sıkıntı ve açlığın sevabına ortaktırlar. Çünkü onlar da samimî olarak bizimle birlikte çıkmak isterlerdi.” (Buharî, Ebu Dâvûd)

Günahların hükmü ise niyete göre değişmez. Haram hiçbir suretle helâl olmaz.

Seleften bir zat şöyle demiştir

“Mübâh işlerimde (oturup kalkmak, yemek içmek gibi yapılmasında sevap, terkinde günah olmayan işler), hatta yemek, içmek, uyumak gibi zorunlu hâllerimde de ibadet niyeti getirmekten hoşlanıyorum.” Çünkü, ibadet niyetiyle bütün mübâh işler, zorunlu hâller ve sıradan âdetler ibadete dönüşürler… Mubahlar sevap depolarıdır. Himmeti ve maksadı ahiret olan kimseler, bunları ibadet niyetiyle sevap hazineleri hâline getirme fırsatını kaçırmazlar.”

Bu konuda son devrin büyüklerinden Abdülhakim Hüseyni  Hz. de şöyle demiştir:

“Bir kimse, -memur, işçi, patron her kim olursa olsun- sabah evinden çıkmaya hazırlanırken içinden şöyle bir niyet etse ;

‘Ya rabbi sen rezzakı mutlaksın, tüm yaratıklarının rızkını verirsin. Ancak rızık aramayı üzerimize vacip kılmışsın. Ya rabbi işte senin bu emrini yerine getirmek için evimden çıkıyorum.’

O kişi, akşam evine dönünceye kadar sürekli camide namaz kılan kişinin ecri gibi sevap alır.”

Hikmet ehli bir zat demiştir ki; Gösteriş ve sohbet uğruna ibadet eden kimse, para kesesine çakıl taşı doldurarak pazara çıkan kimseye benzer. Kendisini görenler “Bu adamın ne dolu kesesi var” derler. Ama bir şey almak istese, kesesindeki çakıl taşlarına karşılık kendisine kimse bir şey vermez.

İhlasta ölçüyü gösteren çok önemli bir hadisi şerif:

Ukbe bin Müslim bir ara Medine’de kalabalık arasında birine rastlar. Kim olduğunu sorunca, Ebu Hureyre olduğunu öğrenir. Yaklaşıp “Allah aşkına, bana bir hadis naklet.” der.

Ebu Hureyre Hazretleri “Otur da nakledeyim.” der. Ebu Hureyre Radiyallahu Anh bir süre hüngür hüngür ağladıktan sonra bayılır. Kendine gelince “Tamam nakledeceğim.” der. Fakat yine hüngür hüngür ağlamaya başlar. Uzunca bir süre sonra susar ve şu hadisi şerifi nakleder:

“Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz buyurdular ki:

“Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kurânı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir.

Allah Teâlâ Hazretleri Kurân okuyana:

“Ben, Resûlüme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?” diye soracak. Adam: “Evet yâ Rabbi!” diyecek.

“Bildiklerinle ne amelde bulundun?” diye Rabb Teâlâ tekrar soracak.

Adam: “Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum” diyecek.

Allâhu Teâlâ Hazretleri: “Yalan söylüyorsun!” diyecek.

Melekler de ona: “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışacaklar.

Allahu Teâlâ Hazretleri ona: “Bilakis sen, “Falanca Kur’an okuyor” densin diye okudun ve bu da söylendi” der.

Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri:

“Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?” der. Zengin adam, “Evet yâ Rabbi” der.

“Sana verdiğimle ne amelde bulundun?” diye Rabb Teâlâ sorar.

Adam: “Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim” der.

Allâhu Teâlâ Hazretleri:”Hayır, bilakis sen: ‘Falanca cömerttir’ desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi” der.

Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri:

“Niçin öldürüldün?” diye sorar.

Adam: “Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım” der.

Hakk Teâlâ ona: “Yalan söylüyorsun!” der. Ona melekler de:”Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.

Allah Teâlâ Hazretleri ona tekrar: “Hayır, bilakis sen: ‘Falanca cesurdur’ desinler diye düşündün ve bu da söylendi” buyurur.

Sonra (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebû Hüreyre’nin dizine vurup): “Ey Ebû Hüreyre! Bu üç kimse, Kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah’ın ilk üç mahlûkudur!” dedi.

“Şüfey der ki: “Ben Ebû Hüreyre’den aldığım bu hadisi, Hz. Muâviye’ye haber verdim. Bunun üzerine: “Böylelerine bu muâmele yapılırsa, insanların geri kalanlarına neler yapılır?” dedi ve Hz. Muâviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi:

“Allah ve Onun Resûlü doğru söylediler:

‘Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır’ (Hûd 15-16). [Müslim, İmâret 152, (1905); Tirmizî, Zühd 48, (2383); Nesâî, Cihâd 22, (6, 23, 24).]

Amellerin sevapları gibi, kalbi etkilemeleri de bu ölçüye göredir.

Bütünüyle hâlis olan ameller, kalbin nuru­nu çoğaltır ve ondaki Allah ve ahiret sevgisini arttırır.

Bütünüyle dünyevî ve nefsanî gaye ve maksatlara dayanan ameller ise, kalbin ışığını söndürür ve ondaki yüce duygu­ları öldürüp süflî duyguları canlandırır.

Hiç şüphe yoktur ki, dünyanın helâlına talip olmak meşrudur. Ancak, Allah Teâlâ için yapılan amelleri buna âlet etmek câiz değildir.

Bu sebeple, ihlâs sahibi kimseler, yaptıkları amel­lerden dünyaya ait bir fayda temin etmeyi düşünmek şöy­le dursun, iradeleri dışında hasıl olan bu kabil faydalara üzülürler ve bu faydaların ahiretteki sevabın yerine geçme ihtimalinden korkarlar.

Çünkü kıyâmet gününde bazı kim­selere şöyle denir:

“Siz nimetlerinizi dünya hayatınızda tükettiniz ve on­larla safa sürdünüz. Bugün size sadece hakaret ve azap vardır…” (Ahkâf, 20)

Mü’minin tavrı :

Mü’min, her hal-ü kârda kendisini riya tehlikesi kar­şısında görür, bu tehlikeye karşı dikkatli ve uyanık davra­nır ve buna rağmen, kendi nefsini riyakârlıkla, amelini de riya karışmış olmakla itham eder.

Ancak, o, ortada yeterli delil bulunmadıkça ve özellikle kendisini ilgilendirmeyen konularda başka mü’minleri riyakârlıkla itham etmeye kalkışmaz. Çünkü bu türlü bir itham doğru değilse iftiradır; doğru ise, ortada ciddî bir delil bulunmadığı için su-i zandır. Bunların ikisi de günahtır.

Onun için, mü’min kendi nefsinin kötülük­lerini, başkalarının ise iyiliklerini görür. Münafık ise tam aksine sürekli kendisini temize çıkarır, başkalarını itham eder.

Riya sayılmayan Durumlar:

Bir gün sahabilerden biri Peygamber Aleyhissalatü Vesselam Efendimize gelerek “Ya Rasulallah, ben bir amel işliyorum. Fakat onu gizli tutmama rağmen açığa çıkıyor, duyuluyor. Duyulunca da bu durum hoşuma gidiyor. Bu amelden dolayı sevap kazanabiliyor muyum?

Peygamber Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz bu soruya şöyle cevap veriyor: “Sana bu amelin karşılığında 2 sevap var. Biri o güzel ameli işlediğinden dolayı, biri de başkalarına örnek olduğundan dolayı.”

Allah, insanların kalplerini ihlasla amel edenlere çevirir.

Rabbül Alemin, bizlere amellerimizi ihlas ve güzel niyetle taçlandırmayı nasip etsin. Amin.