A’mâk-ı hayâl

70

A’mâk, ‘derinlikler‘ demektir. Arapça isimdir. (Â’mâk-i zemin: yerin derinlikleri) Bu durumda A’mâk- Hayâl terkibini, günümüz Türkçesi ile; ‘hayâlin derinlikleri‘ olarak ifâde etmek mümkündür.

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin en çok okunan mühim eseridir. Tasavvufî ve felsefî mevzuların ele alındığı kitap, masal ve hikâye karışımı üslûpla, semboller ve remizler kullanılarak kaleme alınmıştır.  Eserin ana fikri; Osmanlı Devleti’nde Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu ile başlayan batılılaşma hareketleri ile toplumda görülen değişimlere hızla ayak uydurup millî-mânevî değerlerinden uzaklaşanlarla mücâdele etmek, onlara doğru yolu göstermektir.

Ahmed Hilmi Efendi, iyi bir Müslüman, sağlam bir Türkçüdür. Materyalist görüşlere muhaliftir. Eserinde ruh ve kâinatın sırlarını, yaratılışın gayesini araştırır ve bu sırlarla saâdete ulaşılacağını belirtir. Yazara göre kâinatta olup bitenleri anlamak ve hâdiseleri doğru değerlendirmek için vahdet-i vücud kavramını iyi bilmek lâzımdır.

Ahmed Hilmi, muhayyilesi zengin, tasavvuf ve felsefe ilmine vâkıf, Türkçeye hâkim, ifâde gücü yüksek bir muharrirdir. Bu hususiyetleri, eserinin çok ve kolay okunmasını sağlıyor.

A’mâk-ı Hayâl, iki bölümden meydana geliyor: ‘Râci’nin Hâtıraları‘ ve ‘Manisa Tımarhânesi.’

Eserin iki ana kahramanı vardır: Râci ve Aynalı Baba.

Râci, Müslüman bir anne tarafından iyi yetiştirilmiş, inancı kuvvetli bir gençtir. İyi bir tahsil görmüştür. Tahsil hayatından sonra da okumaya devam etmiş fakat yanlış tercihleri sebebiyle, kendinden ve inancından şüphe eder hâle düşmüştür. Daldığı düşünceler O’na cehennem hayatı yaşatır.  Aslî hüviyetine dönmek için çeşitli muhitlere girip çıkar. Kâh müsbet ilimlerle alakalı âlimlerle görüşür, kâh mistik ve felsefî çevrelerle hemhal olur. Fakat tatmin edici neticeye ulaşamaz. Bu ruh hâliyle bir gün mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba’nın tesir alanına giriverir.

Aynalı Baba, şehrin mezarlığındaki kulübede yaşayan, ney üfleyip gazeller söyleyen cerbezeli bir şahsiyettir. Râci, ruh ve madde âlemi hakkında âlimlerden alamadığı mâlumâtı,  O’ndan öğrenmeye çalışır. Aynalı Baba ney üflerken hayâlî yolculuklara çıkar. Bu yolculukların her biri birer hikâye veya masal şeklindedir ve hepsi tasavvufun, bilhassa Vahdet-i Vücûd inancının bir yönünü anlatır. Bu hikâyelerin kurgusu çok çeşitlidir; antik dinlerin öğelerinden mistik düşüncelere kadar birçok farklı kavramı barındırır.

Yolculuklarda kimler ve neler yoktur ki…  İmam-ı Gazzalî, Buda inancının kurucusu Gotama Şakyamuni, Zerdüşt, Mahfel-i Âzam, Devr-i Dâim Şehri, Sâha-i Azâmet ve diğerleri…

Bu yolculuklar sırasında arzularına hâkim olamadığı için Nirvana’dan geri çevrilir.

Sonunda Râci, daha önce Aynalı Baba’nın da bir müddet kaldığı Manisa Tımarhânesi’ne düşer.

En sonunda…

En sonunda ne olduğunu kitabı okuyanlar öğrenecekler. Okuduklarına da öğrendiklerine de pişman olmayacaklar.

Bölüm sonlarındaki açıklamalı yorumlar, denilebilir ki asıl metinden daha mühimdir. Bu bölümlerde Brahmanizm, Zerdüştlük, Budizm gibi inanç sistemlerinin, Şâzeliye tarikatının hususiyetleri hakkında etraflı bilgiler veriliyor. Daha geniş mâlûmata ulaşmak isteyenler için; isimleri, yazarları, basım yeri ve yılı ile yayınevi ismi zikredilmek suretiyle, kitaplar tavsiye ediliyor. Metinde yer alan bölümlerde yazılanların Kur’an âyetleriyle bağlantıları belirtiliyor.

O yorumlardan tadımlık bir bölüm:

Dünyada canlıların ve son olarak insanın yaratılışı, tasavvufî irfan ile modern bilimin verilerinin terkibine dayalı olarak anlatılmıştır. Milyonlarca canlının bedeninde hapsolan Râci, varlığın (vücudun) tecellisini temsil eder. Bu, anlatımın tasavvufla ilgili bir yönüdür. İlk olarak yaratılan canlıların milyonlarca yıl devam eden değişimi neticesinde farklı türde canlıların meydana gelmesi ise evrim teorisiyle ilgilidir. Metinde insanın yaratılışı dolayısıyla yer verilen şiirlerde insanın önemi, mâhiyeti tasavvufa göre anlatılmış ve insanın zübde-i âlem, yâni kâinatın özü, küçük bir kâinat oluşu vurgulanmıştır. Bütün zerrelerin, canlıların insana secde edişi, Kur’ân-ı Kerim’de Hazret-i Âdem kıssasında geçen, meleklerin Hazret-i Âdem’e (a.s.) secde etmesi hâdisesinin bir yorumudur. Şeytan’ın insan nefsindeki gurur olarak nitelendirilmesi de böyledir. Fakat bundan yazarın, melekleri ve şeytanı reddettiği şeklinde bir sonuca varmak doğru olmaz. Yazarın genel olarak sergilediği tutumun niteliği buna mânidir. Sembolik anlatımda, sembolün mânâsının, sembolün kendisini reddetmeyi gerektirmediğini hatırlamak gerekir. Yeryüzündeki zerrelerin, varlıkların melekleri, gururun şeytanı temsil etmesi, meleklerin ve şeytanın hârici bir varlığı olmadığı anlamına gelmez

 

Yavan piyasa romanları sebebiyle kendisini okumaktan tecrit eden okuyucuya yalnızca edebiyat zevkini tattırdığı için değil, ciddî bir mesajı ve tebliği olan, göze de hitâbeden bir kitap sunduğu için yayınevi de gönülden tebrikleri hak ediyor.

100 yıl öncesine ait Türkçenin hatâsız olarak sayfalara ve satırlara intikal ettirilmesinde emeği geçen musahhihin de okuyucudan teşekkür alacağı olduğu muhakkaktır.

KAKNÜS YAYINEVİ: Merkez: Mimar Sinan Mahallesi, Selami Ali Efendi Caddesi Nu: 5 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0.216-429 59 74 Belgegeçer: 0.216-334 61 48 . Bilakis onların varlığını güçlü bir şekilde vurgular. İnsan böylece kendi nefsinde ve yeryüzünde, meleklerin ve şeytanın varlığını somut olarak hissetme ve düşünme imkânı bulur.

Aşağıdaki açıklama da dikkate değerdir:

Alıntıda yeralan ibâre, Bahâuddin Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin, Evrâd-ı Bahâiyye veya Evrâd-ı Kudsiyye olarak bilinen eserinde yer almakla birlikte birçok tasavvufî eserde de geçer. Nakşibend Hazretleri, Nakşî kaynaklarına göre seyyiddir. Dolayısıyla, Hazret-i Seyyid’in, Nakşibend Hazretleri olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu isim Nakşibend Hazretleri için yaygın olarak kullanılan bir isim olmadığından, burada, söz konusu ibâreye eserinde yer vermiş olan başka bir sûfînin kastedilmiş olması da ihtimal dâhilindedir.’

*   *   *

Kaknüs Yayınları’nın, 2014 yılında 23,7 X 27 santim ölçülerinde sert kapaklı cilt içerisinde 192 sayfalık kitabını yayına hazırlayan Ali Yıldız’ın titiz araştırmalara istinat ettirilen bilgileri, eseri okunmaya değer hâle getiriyor.  Mahmoud Farshchian tarafından çizilen desenlerle, Muhammed Nur Anbarlı’nın Grafik Tasarım ve Uygulama çalışması ile A’mâk-ı Hayâl, âdeta bir sanat eseri hâline gelmiş.

100 yıl önce yazılmış esere, kolay anlaşılabilirlik özelliği kazandırmak için ‘günümüz Türkçesi’ne çevirmek yerine, o günün Türkçesi ile yayınlanmış olması ayrıca takdire şâyan bir tercihtir. Hiçbir mâhir mütercim (!?), Ahmed Hilmi’nin üslûbundaki ihtişamı okuyucuya intikal ettiremezdi.                         Dağıtım: Çatalçeşme Sokağı Nu: 27 Defne Han, Daire: 3 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-520 49 27 Belgegeçer: 0.212-520 49 28 e-posta: satis@kaknus.com.tr www.kaknus.com.tr

ŞEHBENDERZÂDE FİLİBELİ AHMED HİLMİ:

Günümüzde Bulgaristan sınırları içinde kalan Filibe’de doğdu. Doğum tarihi kayıtlara intikal etmemiştir. Babası Şehbender (Konsolos) idi. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ni bitirince Posta ve Telgraf Nezâreti’nde, ardından Düyûn-ı Umûmiyye Nezâreti’nde çalıştı. (1890). Vazifeli olarak gittiği Beyrut’ta Jön Türklerle temas kurduğu için İstanbul’a döndüğünde tevkif edilerek Fîzan’a sürüldü (1901). Sürgünde iken tasavvufa alaka duydu. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra döndüğü İstanbul’da bir süre Dârülfünun’da felsefe müderrisliği (profesörlüğü) yaptı. Yayınlamaya başladığı gazete kapanınca İkdam, Şehbâl Yeni Tasvîr-i Efkâr ve Sırât-ı Müstakim gibi gazete ve dergilerde siyasî ve felsefî yazılar yazdı. 1910’da haftalık Hikmet’i çıkarmaya başladı,  Hikmet Matbaa-i İslâmiyye adı ile matbaa kurdu. Dergi ve gazeteleri sık sık kapatıldı. Mücadeleden yılmayıp tenkidlere devam edince matbaası kapatılarak önce Kastamonu’ya, ardından Bursa’ya sürüldü. Bir süre sonra aftan faydalanıp İstanbul’a döndü. 1914’te âniden vefat etti. İddiaya göre Masonlar tarafından zehirlendi.

Yazılarında batı taklitçiliğine karşı çıkmış, özellikle Tanzimat’la başlayan modernleşme hareketinin klasik Osmanlı-İslâm kültür ve kumrularıyla nasıl uyuşmasının gerektiği üzerinde durmuş, İslâm felsefesiyle batı felsefesi arasında uzlaşma yolları aramıştır.

Senûsîler ve On Üçüncü Asrın En Büyük Mütefekkir-i İslâmîsi Seyyid Muhammed es-Senûsî, Müslümanlar Dinleyiniz, Târîh-i İslâm, İlm-i Ahvâl-i Rûh, Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?, Yirminci Asırda Âlem-i İslâm ve Avrupa, Müslümanlara Rehher-i Siyâset ve A’mâk-ı Hayâl başta olmak üzere  25 adet kitap yazıp yayınladı.

DERKENAR:

 

IŞIKLAR İÇİNDE Mİ YATALIM, NUR İÇİNDE Mİ?

‘Nur içinde yatmak’ çok eski deyimlerimizden. ‘Allah rahmet etsin, Allah öte âlemde mükâfatını versin’ mânasına vefat eden iyi insanlar için söylenir. ‘Nur’ elbette, ışık aydınlık demek. Parlaklık anlamı da var. Ayrıca Allah’ın güzel isimlerinden. Kur’an’ın 24. sûresi bu adı taşıyor.

Işık kelimesi manevî bir aydınlanma anlamında kullanılır mı? ‘Ben yaptım oldu‘ kabilinden olabilir. ‘Işıklar içinde yatmak…‘  Öztürkçecilik illetinin deyimlere dahi musallat olduğunun örneklerinden… Nur içinde yatmanın dinî-mânevî arkaplanından rahatsız olanlar, deyimi böylece laikleştirmişler.

Bir kabir fazla aydınlık olmayabilir ama orada gömülü olanın nur içinde yatmadığı anlamına gelmez. Bir mezarı da günün teknik imkânları ile parlak ışıklar vererek aydınlatabilirsiniz, fakat bu ölünün nur içinde yatması için yetmez!

(D. MEHMET DOĞAN. Derin Tarih Dergisi. Sayı: 44, Sayfa: 18)

 

KUŞBAKIŞI

Anadolu’da Bulunan Türkçe Yazılmış İlk Metinlerden YENİ BİR KEŞİF

Yeni bir keşif olarak, üzerinde teferruatlı incelemelerin devam ettiği Arapça yazma eser bulunmuştur. Eserde dikkat çekici olarak, hem doğu Türkçesi hem de batı Türkçesi özelliklerinin bir arada bulunduğu ‘karışık dilli’ Türkçe metinler tesbit edilmiştir. Söz konusu metinler, ait olduğu tarihî dönem ve dil gelişimi bakımından Türk dili târihini aydınlatacak mühim bilgiler ihtiva etmektedir.

Eser üzerinde yapılan ilk incelemeler neticesinde, dil özellikleri ile Türk dili ve edebiyatının târihi ve kaynak araştırmaları açısından mevcut bilgileri genişleteceği ve derinleştireceği tahmin edilmektedir.

Yeni Bir Keşif‘ isimli çalışmada yazma kitabın fizikî durumu ve özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Eser içinde 4 adet Türkçe metnin kaleme alındığı Türk dili târihi dönemine dâir tespitler ve düşünceler, metinlerin mâhiyeti ve çeviriyazısı bulunmaktadır. Kitaba, umumî dil özellikleri, teferruatlı dilbilgisi dizini ve tıpkıbasımları konulmuştur.

Doç. Dr. Mehmet Turgut Berbercan’ın hazırladığı eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 72 sayfa hacimle Mart 2016’da yayımlanmıştır.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: bilgi@bilgeoguz.com.tr www.bilgeoguz.com.tr

ÎTİKÂF

Sünnet, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in söz, hal ve hayat tarzının bütünüdür. Sünnete uymak, yâni Peygamber Yolu‘nu tâkip etmek ve O’nu hayatımıza hayat yapmak imanımızın gereğidir. Özellikle Allah Resulü’nün hiç terk etmediği fakat günümüzde ihmale uğrayıp unutulmuş bir sünneti ihya edip aslî hüviyetiyle yeniden uygulamak, sâhip çıkmak, başkalarını haberdar edip teşvik etmek ayrı bir ehemmiyete sahiptir.

İtikâf da ihmale uğramış sünnetlerden birisidir. İtikâfa giren kişi, sadece Allah’ın rızasını kazanmak kasdıyla, O’na misâfir olur, O’nun evine kapanır; nazar, gıybet, yalan, su-i zan, malayani ile uğraşma, el ve dille başkasına zarar verme başta olmak üzere, birçok günahtan uzaklaşır; dünya ile irtibatını en aza indirir ve geniş anlamıyla sadece ibâdetle meşgul olur.

İtikâfın önemli hedef ve faydalarından birisi, başta dua olmak üzere, her ibâdette olması gereken ihsan şuurunu yakalama, gafletten uzaklaşma; böylece yapılan dua ve ibâdette İlahî varidâtın mahallî ve Cenab-ı Hakk’ın mânevî kasrı/köşkü olarak addedilen kalbin tam bir konsantrasyonla Cenab-ı Hakk’ın isim, sıfat ve şuunatına kilitlenmesini sağlamaktır. Sık sık yapılacak itikâf yâni kalbi Cenab-ı Hakk’a odaklama ibâdeti, zamanla hayatın tamamında kişinin halk içinde Hak’la olmasını sağlayacaktır. Dış dünyanın bütünüyle âdeta bir günah denizi hâlini aldığı günümüzde mânevî dağınıklıktan kurtulup kalb selametini ve vahdetini korumak ciddî bir ihtiyaçtır.

Hayatın gittikçe dünyevîleştiği, sâdece bedenî zevk ve hazların mühimsendiği, sağlık denilince sâdece fizikî yapının hesaba katılıp mâneviyatın yok sayıldığı; dinlenme ve tâtil planları yapılırken bile bedenî tatmin edecek programların düşünüldüğü günümüzde itikâf ruha, kalbe ve diğer lâtifelere gıda olabilecek ve bizleri asıl insanlığımızla tanıştıracak kapsamlı bir ibâdet olarak karşımıza çıkmaktadır.

Prof. Dr. Abdulhakim Yüce’in 13,5 x 19,5 santim ölçülerindeki kitabı, 75 sayfadır. Haziran 2015’te yayınlandı.

IŞIK YAYINLARI: Bulgurlu Mahallesi Bağcılar Caddesi Nu: 1 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0.216-522 11 44 Belgegeçer: 0.216 522 11 78              e-posta: kitap@isikyayinlari.com www.isikyayinlari.com

AVRUPA’DA TÜRKLERİN KÖKENİ:

Türklerin Anadolu’ya gelişlerini 26 Ağustos 1071 olarak söylemek ne kadar yanlışsa, Türklerin Anadolu’dan Balkanlar’a geçişini 1354 olarak kabul etmek de o kadar yanlıştır.

Türkler Anadolu’dan Balkanlar’a geçişi 1263 yılında Sarı Saltuk’la başlamıştır. 1354 yılı Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye geçişinin ilk, genel olarak Türklerin Avrupa’ya geçişisin ise on dokuzuncusudur.

İlk Müslüman Türk Devleti Karahanlılar değil, 922 yılından önce İslam’ı kabul etmiş olan İdil Bulgar Devleti’dir.

Anadolu yakasından 1049 yılında Boğazı geniş bir nehir farz eden 15.000 Peçenek süvarisi atlarını boğaza sürdüler, halkın şaşkın bakışları arasında, at sırtında yüzerek Rumeli yakasına geçtiler. Askerlerin atlarını yüreklendiren naraları ve at kişnemeleriyle Boğaziçi tarihte benzeri bir daha görülmeyecek bir gün yaşadı.

Erdoğan Aslıyüce’nin yazdığı 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 385 sayfalık eser, 2014 yılında yayınlandı.

YESEVİ YAYINCILIK: Küçük Ayasofya Mahallesi, Küçük Ayasofya Caddesi, Hüseyin Ağa Medresesi Nu: 13. Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-63850 12, Belgegeçer: 0.212-63835 47 e-posta: e_asliyuce@yahoo.com

KISA KISA… KISA KISA…

1-BEŞ ŞEHİR: Ahmet Hamdi Tanpınar – Yayına Hazırlayan Beşir Ayvazoğlu / Dergâh Yayınları. 2-OSMANLI TÂRİHİNDE İSLÂMİYET ve DEVLET: Halil İnalcık / İş Bankası Kültür Yayınları.   3-GÜNIŞIĞI YAZI: Sevim Ak / Günışığı Kitaplığı Çocuk Kitapları Serisi.   4-DÜNYA DÜZENİ: Henry Kissinger’den Çeviren: Sinem Sultan Gül / Boyner Yayınları.   5-RUSYA’NIN KISA TÂRİHİ: Paul Bushkovitch’den Çeviren: Mehmet Doğan / Boğaziçi Üniversitesi Yayınları

 

 

Önceki İçerikOhal İlanı
Sonraki İçerikDüşün Adamı Sezai Karakoç İle Bir Kaç Saat
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.