Alıntılardan Bir Demet

104

“Milli Eğitim Bakanlığı, 4 yıl içinde 40 bin yabancı öğretmen getirme planları yapıyor. Duyumlara bakılırsa bu öğretmenlerden bir bölümü Türkiye’ye gelip sözüm ona İngilizce öğretmeye başlamış bile. 19. Yüzyıl’da aynı şeyi Bangladeş ve Hindistan da yapmış toplumsal dokuları bozulmuş, kendi ülkesi ve toplumuna yabancılaşan nesiller yetişmişti. Emperyalizm, her delikten girmeyi denerken, bu girişimlerini kolaylaştıran basiretsiz yöneticiler, Türk ulusunu nasıl bir tehlikenin beklediğini hesap edemiyorlar…

“Atatürk’ün ‘Cumhuriyet’i biz kurduk; onu yaşatacak olan sizlersiniz’ derken ‘sizler’ dediği, bizim öğretmenlerimizdir; yoksa yabancı İngilizce öğretmenleri değildir. Milli Mücadele’yle, savaşarak kurduğumuz Cumhuriyet’i, eğitimi emanet edeceğimiz yabancı öğretmenlere mi yıktıracağız?” (Prof. Dr. Şahin Filiz, Aydınlık, 28 Mart 2011, s.7)

“40 bin yabancı öğretmeni eğitim çevrelerine sorduk. Eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme; atama bekleyen 16 bin İngilizce öğretmenine dikkat çekti.

“Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Feyza Hepçilingirler de, bu düzenlemenin Türkçe açısından yıkım getireceğini belirterek, ‘biz Türkçe’nin içine dolan İngilizce sözcükleri nasıl halledeceğiz diye düşünürken; bu yabancı hocaların daha İlkokul çağından çocukların beynini yıkaması felaket getirir’ diyor.

“İngilizleştirme çabası; yoksa İngilizce öğretme değil’ diyen Hepçilingirler, çocukların İlkokul çağından itibaren; Türklüğe, toplumuna, kültürüne yabancılaştırılacağını söylüyor. Hepçilingirler; anadilden kopuk bir yabancı dil eğitimi verilemeyeceği gerçeğini, bir kez daha hatırlatıyor…

“Prof. Dr. Rıfat Okçabol, yabancı öğretmenle topluma İngiliz kültürünün aşılanmak istendiğine dikkat çekiyor.” (Meral Akkaya, Aydınlık, 5 Nisan 2011, s. 16)

“Gençliğimde Barış Gönüllüleri vardı. İşte Amerikan tipi, Avrupai bir takım gençler Türkiye’ye gelir, Anadolu’nun dört bir yanına dağılır, okullarda dersler verirlerdi. Anadolu köylüsü de, kasabalısı da, bunlara fakir sofrasını açar, misafir diye bağrına basardı. Sonra, yıllar sonra, mezhep çatışmalarının, etnik çatışmaların çıktığı yörelerden, bu misyoner Barış Gönüllülerinin gelip geçtiğini anladık…

“İşte şimdi… ithal öğretmen gelecekmiş. İşsiz öğretmenlerimiz bir yana, bu gelenler, o benim gençliğimdeki yapma Barış Gönüllüleri olacaktır.” (Afet Ilgaz, Yeniçağ, 1 Nisan 2011, s. 2)

 “Türk olmaktan korkan ve utananların Andımız’ı kaldırma adına verdiği mücadele, kendi öğretmeni açlıktan intihar ederken İngiltere’nin işsizliğini çözmek ve kültür emperyalizmini çocuklarımızın beyinlerine yerleştirme adına kırk bin öğretmen ithalatına kapı aralamak. Müfredatımızı bir yerlerin isteğine göre düzenleyenlerin, eğitimde büyük aşama kaydettik diyenlerin söylemleri nedir?” (Şuayip Özcan, Yeniçağ, 6 Nisan 2011, s. 13)

“Dostumuz Tarık Emre, geçmişte yaşanan benzer durumların sonuna ilişkin anısını aktardı bize:

“Hasan Tan’ın rektör olduğu dönem, ODTÜ’de İngilizce öğretmeni olan annem, sosyal bir kişilikti; arada bir meslektaşlarını eve yemeğe çağırırdı. Bu davetlerin birine ABD’li iki kadın -yaşları en fazla 30’du- Barış Gönüllüsü öğretmen gelmişti. Laflıyorduk ailece onlarla. Yaz yaklaşıyordu, babam ABD’li öğretmenlere tatil programlarını sordu. Öğretmenler ABD’ye dönmeyeceklerini, Türkiye’yi çok beğendiklerini falan söylediler. Ankara’nın doğusunda kalan bölgeleri, Türkiye’deki diğer yabancı öğretmenlerle birlikte karış karış gezeceklerini söylediler. Babam, ‘Yanlış anlamayın’ gibilerinden bir şeyler dedikten sonra ailelerinde Ermenilik olup olmadığını sordu; hani ata topraklarını gezip görmek durumundan ötürü, Öğretmenler, ‘Hayır, yalnızca gezeceğiz’ dediler. Onlar gittikten sonra babam, ‘Bence misafir öğretmenlerin bu gezisinin amacı başka, masumane bir iş değil’ demişti.’  

“Tarık Emre, o günden bugüne Türkiye’de toplu kıyımlara, tek tek öldürümlere tanık olduğunda hep babasının o sözlerini anımsamış.”(Işık Kansu, Cumhuriyet, 4 Nisan 2011,s 15)    

Demişler ki bir gün Kurt’a: Niye kalın boynun öyle?
Kendi işimi kendim gördüğüm için kalın böyle.

 

 

Önceki İçerikMedeniyetler Mezarlığı ve Genetik Havuz: Anadolu
Sonraki İçerikKonuşursam Yer Yerinden Oynar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.