Aklı ve Bilgiyi Kullanabilmek

124

İnsanoğlunun doğruyu bulmasına yardımcı en büyük vasıtalardan ikisi hiç şüphesiz akıl ve bilgidir. İnsanoğlunun hayatta yolunu şaşırmadan yürüme imkanı bulması, bu ikisini doğru kullandığı oranda kolaylaşır ve “insan olmanın haysiyetine” uygun davranışlar sergiler.

Kur’an-ı Kerim’in en çok vurguladığı nimetlerden biri olan akıl ve değerlerden biri olan bilginin doğru kullanılması veya kullanılmaması, yine Kur’an’ın buyurduğu üzere hem insanların hem de toplumların her iki cihan geleceklerini de etkilemektedir.

Öyle ki; Kur’an-ı Kerim’de aklını kullanmayan insanların “murdar” (pis) olacağını, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, aklımızı kullanmamızın gerektiğini, aksi halde hem dünyadaki hemde ahiretteki durumumuzun “kaybedenlerden olmak” olacağını vurgulayan pek çok ayet mevcuttur: “Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar kılar.” (Yunus, 100)

Aklı ve bilgiyi doğru kullanmaktan bahsederken, bunun ne demek olduğuna dair örnekleri çevremizde bol bol bulmak mümkün. Mesela, sırf sempatimiz var diye veya iyi olduklarına “görünüşteki davranışlarına” bakarak karar verdiğimiz insanlara dair tutmumuz çoğu zaman bizi ciddi hatalara götürebilmektedir.

Öyle ki; bu insaların ciddi şekilde yanlış yaptıklarını, hatta bu yanlışları yapmaktan kaçınmadıklarını görsek ve buna dair bilgi sahibi olsak da, mesela dindar göründükleri için bu davranışlarına mazeret aramamız veya “hata yapmaz” kabul edip bir mevki tayin ederek her yanlışını tevil etmeye çalışmamız, hele ki bu insanlar diğer insanların hayatlarını etkileyebilecek bir konumda iseler, hem biz hem onlar hem de toplum için çok sakıncalı neticelere yol açmaktadır.

Halbuki bir insanın namaz kılması, ibadetlerini yerine getirmesi, onun hiç hata işlemediğine veya işlemeyeceğine bir garanti olamaz. Veya daha doğrusu, sadece namaz kılması veya ibadetlerini yerine getiriyor olması, dinen bir insanın hatasız olduğu/olabileceği anlamına gelmez.

Tabii ki özelikle dinin emrettiği ibadetleri yerine getirmeye çalışan bir insan için doğrusu bu ibadetlerin hayatına da doğru yansımasını sağlaması, dinin emir ve tavsiye ettiği diğer prensipleri de yerine getirip, men ettiklerinden uzak kalmasıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah-ü Teala bu bütünlüğe özellikle dikkatimizi çekmektedir.

Ancak göz göre göre hata yapan bir insanı veya bazı insanları, temsil ediyor göründükleri değerler sebebiyle “temiz” ve “haklı” çıkarmaya çalışmak, söz konusu insanların şahsında bizzat değerlerimize ters düşmek ve bilgimizi, aklımızı yerinde kullanamamak demektir.

Bilmek ve akıl sahibi olmak insanı sorumlu yapan iki önemli husus olması hasebiyle, hakkını vererek ve onlara uygun olarak kullanmadığımız zaman (yukarıda işarert edildiği üzere) ortaya çıkacak kötü sonuçlarda yine bizzat sorumluluğumuzun olacağını unutmamak gerekir.

Bu aynı zamanda toplumsal denetim mekanizmasını da yıkmaktadır ki böylece yanlışlara karşı gösterilen refleksler kırılmakta, bir çok sahtekarlığın kapısı bizzat bizim ellerimizle açılarak desteklenmektedir. Halbuki dindarlık yanlışları kamufle etme kisvesi olamaz!

Kısacası İslam herşeyden önce bireyler olarak doğru düşünebilme yeteneğimizi kullanmamızı ve geliştirmemizi ister. Bu doğrultuda gözümüzü kör edebilecek bazı hususlara dair de bizi uyarır ki bunlardan biri de yukarıda belirttiğimiz üzere sırf sevdiğimiz için veya nefret ettiğimiz için “körü körüne” bir grubu desteklememiz veya desteklemememizdir. Böyle bir davranışın bizi “zulme” götürebileceğine dair Kur’an’da bulunan ikazı ve zulmün bir toplumun çöküşü için yeter sebep olacağını da dikkate aldığımız zaman, bildiğimiz doğruları aklımızı kullanarak kendimize rehber yapmanın önemi bir kere daha ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla bir konu hakkında ve özellikle dini meselelerde “doğru”nun ne olduğunu bilmiyorsak öğrenmek, biliyorsak aklımızı kullanarak bu doğruya uyup uymamayı dikkate almak ve kendimiz de dahil olmak üzere doğru ve yanlışları buna göre tespit edip gerekeni yapmak, bir müslüman için dinin çizdiği en önemli prensiplerden biri olması hasebiyle, şarttır. Aksi halde verilecek yanlış kararların ve yapılacak hataların neticesi bizi geri dönüşü olmayan karanlıklara sürükleyebilir.