Ah akıl seni bir kullanabilsek ve bir anlayabilsek

93

Aklı kullanmaya çalışarak düşünce aleminde şöyle bir dolaşalım. Bakalım nelerle karşılaşacağız….

Bu coğrafya küresel sömürgecilerin hedef coğrafyasıdır.

Tespit 1: İçinde yaşadığımız coğrafya, küresel egemenlerin, üstünde proje üzerine proje ürettikleri bir coğrafya.

Büyük Ortadoğu Projesi (Sonra Genişletilmiş Kuzey Afrika ve büyük Ortadoğu Projesi oldu.)

Demokrasi Projesi (Project Democracy) vs.

Bu projelerin ne için ortaya konduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Bu coğrafyada yaşayan devletlerin ve toplumların siyasetinden ekonomisine, kültüründen dini inanç ve anlayışlarına hatta sınırlarına kadar yeniden düzenlenmesi niyeti gün gibi ortada. 

Biz de bu coğrafyanın tam ortasında olduğumuza göre projenin kapsama alanı içerisinde olduğumuzda kuşku yok.

Yani yeniden düzenlenmek istenenlerin arasında biz de varız.

Boşuna uzun süre eş başkanlık söylemleri kulaklarımızda çınlamadı ya.

Bize de yeni bir elbise hazırlanıyor.

Tespit 2: Görünen o ki Türkiye için yeni bir elbise dikiliyor ve bizim bu elbiseyi giymemiz isteniyor.

Ve yine görünen o ki tasarlanan elbise, halen üzerimizde bulunan tek devlet, tek millet, tek dil, tek din, tek bayraklı milli devlet anlayışı yerine çok milletli, çok dilli, çok dinli, çok bayraklı ve federalizme açık yeni devlet ve toplum anlayışını ifade eden elbisedir.

Sahi siz, Türkiye’nin otuz altı etnik guruptan meydana geldiği ve Türkler’in bu otuz altı etnik guruptan birisi olduğu, Türkiye’nin mozaik olduğu söylemlerini öyle laf olsun diye söylenen sözler olarak mı düşünüyorsunuz.

Aynı şekilde birilerinin, ay yıldızlı Türk Bayrağı yanında sarı-kırmızı-yeşil renkli Kürdistan Bayrağı da bulunsa ne olur şeklinde yüksek sesle dillendirdikleri niyetlerle, yine birilerinin, mevcut ay yıldızlı bayrağa Türk Bayrağı demeyelim, Türkiye Bayrağı diyelim zira birileri bundan alınabilir sözlerini durup dururken söylenmiş sözler olarak mı algılayacağız?

Öyle algılayanlar varsa buyursun algılamaya devam etsinler.

Terzi çıraklığına soyunan o kadar heveslimiz var ki..

Tespit 3: Görünen bir başka gerçek şu.

Elbisenin tasarımı her ne kadar uzaklarda yapılmış olsa bile bize bu elbiseyi giydirme işinde dış tasarımcılara yardımcı olan veya yardıma hazır bekleyen çok sayıda işbirlikçimiz var.

Maşallah, say sayabilirsen.

Kimi sivil toplum örgütü temsilcisi görüntüsünde, kimi aydın müsveddesi, kimi gazeteci bozuntusu, kimi de siyasetçi geçiniyor.

Ama hepsinin ortak bir tarafı var. Hep bir ağızdan aynı şeyleri söylüyorlar.

Söyledikleri de hep yukarıda yazılanlar ve benzerleri.

Gelelim dikkat çekici noktaya.

Bu guruba girenlerin hepsi şu sıralar yüksek sesle Anayasa’da yapılan değişiklikleri alkışlıyor.

Hem de arkalarındaki destekçileri ile birlikte.

Öyle ki bu değişiklikler sanki olmazsa olmaz türünden.

AB temsilcilerinden ABD’li yetkililere kadar herkes, yapılanların ne kadar iyi ve elzem olduğunu söylüyorlar.

Küresel egemen gücün bu bölgelerdeki sivil yapılanmaların önemli bir bölümünden ve sivil yapılanmalar yoluyla iktidar değişikliklerini sağlama işlerinden sorumlu etkin ismi SOROS’un Açık Toplum Enstitüsü başta olmak üzere ekonomik kaynaklarının önemli bir kısmı ABD ve Avrupa’daki önemli vakıflar ve sivil toplum örgütlerinden gelen çok sayıda vakıf, dernek vs, yapılan değişikliklerle ilgili oylamada evet oylarının yüksek çıkması için olağanüstü çaba gösteriyorlar.

Nobel ödülü rüşvetinin karşılığını verebilmek için Türkler bir buçuk milyon Ermeni ile otuz bin Kürdü kesti diyen Orhan Pamuk Efendi de dahil..

Allah Allah. Düğün veya bayram da yok ama bu eniştelerimiz bizi tekrar tekrar öpme peşinde. Hayırdır inşallah.

Dikkatten kaçak ayrıntı… Bu günkü küresel projeciler 1980 İhtilalinin de arkasındaki güçlerdi.

Tespit 4: Anayasa değişiklikleri ile ilgili kampanyalarda evet yanlılarının en fazla dillendirdikleri söylem hiç kuşkusuz 12 Eylül ile hesaplaşma söylemidir.

Bu söylemin önemli ölçüde etkili olduğunu da görüyoruz.                 

Ama ortada ciddi gariplikler var.

Önce, şöyle hafızalarımızı bir tazeleyelim ve geriye doğru bakalım. Sonra da bu günü gelelim ve bir noktada yoğunlaşalım.                     

Otuz yıl önce oynanan film ile bu gün oynanan filmin senaristleri arasında ilginç bağlantılar ve hatta aynılıklar görmemek için kör olmak bile yetmeyecek gibi görünüyor.

İlginç benzerlik hatta aynılık şudur.

12 Eylül İhtilalinin arkasındaki küresel aktörler ile bu gün, bölgemize yönelik projeleri devreye sokan küresel aktörler aynı kişiler veya en azından aynı familyadan.

Üzerinde düşünmeye değmez mi?

Görünen o dur ki, bu değişiklikler asıl yemek öncesi yenmek üzere masaya konan cinsten, esas köklü değişiklikler seçim sonrası gündeme gelecek…                               

Tespit 5: Fazla uzağa bakmaya gerek yok. Az ilerimize baktığımızda bile şunu  rahatlıkla görürüz.

Türkiye’nin Anayasal yapısında yapılması düşünülen asıl köklü değişiklikler, bu referandum ortamı ile saflaştırılan ve gerginleştirilen ortam sonrası yapılacak seçimlerde elde edilecek yeni iktidar döneminde yapılacaktır.

Mevcut Anayasa’nın değiştirilemez veya değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine yönelik bazı yumuşatma veya törpüleme amaçlı değişikliklerin de gündeme geleceği görülen bu yeni dönemin arızasız geçirilmesi için şimdiden altyapı hazırlanmaktadır.

Yeniden ve iktidar ile Cumhurbaşkanlığı makamının kontrolünde oluşturulacak Anayasa Mahkemesi yapısı ile gelecek dönemdeki muhtemel ve köklü değişikliklerin Anayasa Mahkemesine gitmesi halinde buradan sıkıntısız şekilde geçmesinin sağlanmak istendiği yolundaki kuşkuları ciddiye almamıza sebep olabilecek çok sayıda emare vardır.

Muhtemel birkaç şeyi şimdiden söyleyelim isterseniz.

-Siz bakmayın yüksek sesle dillendirilen Özerk Kürdistan veya Katalan Modeli taleplerine. Bunların yakın gelecekte olmayacağını söyleyenler de biliyorlar. Asıl gaye, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek kabilinden yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında merkezi otoriteye ait bazı yetkilerin BDP kontrolündeki belediyelere ve İl Genel Meclislerine aktarılmasını sağlamaktır. Bu şekilde hukuken ve fiilen yarı özerklik sağlanmak istenmektedir.

-Herkes bilir ki toplumsal ayrıştırmanın en etkili yolu eğitim dilinin ayrıştırılmasıdır. Mevcut Anayasal yapı ile bu mümkün değildir. Ama yapılacak yeni düzenlemelerle ve bir adım ileri anlayışı ile Kürtçe’nin Üniversiteler başta olmak üzere bazı eğitim kurumlarında ve özellikle özel eğitim kurumlarında seçmeli eğitim veya farklı alternatiflerle eğitim dili olmasının önü açılmak istenecektir.

-Muhtemel gelişmelerin en önemlisi PKK’nın siyasallaşmasının sağlanmasına yönelik hukuki düzenlemeler olacak gibi görülmektedir. PKK’nın lider kadrosunu da kapsayacak genel affın da içerisinde bulunduğu, ayrılıkçı görüşleri savunan partilere yönelik yasal kısıtlamaların da  yumuşatıldığı yeni bir dönem ile karşılaşırsak şaşırmayalım.

-Bir de tabii ki mevcut Anayasa’daki Türk Milleti ve vatandaşlık tanımlarının yeniden yapılması meselesi gündeme oturacaktır.

Öyle ya, tuz altıda bir olanın adını otuz altının tamamına şamil kılmak hakkaniyete uymaz denecektir.

Bu radikal değişikliklerle ilgili dava açıldığında, bunlar memleketin hayrınadır diyerek davaları reddedecek Anayasa mahkemesi yapısına ihtiyaç vardır.

Bunların bir kısmının dahi gündeme gelmesinin toplumda ciddi travmalara sebep olacağı kuşkusuzdur.

Böyle bir dönemde “ey millet, endişelenmeyin bunlar öyle kötü şeyler değil, hatta toplumumuz için faydalı değişikliklerdir diyecek yeni bir Anayasa Mahkemesi yapısına ihtiyaç olduğu açıktır.

Temel soru şudur. Gerçek niyet tüm gücü ele geçirmek midir? yoksa ülkeyi demokratikleştirmek ve evrensel hukuku egemen kılmak mıdır?

Tespit 6: Hemen herkesin kafasında cevabını aradığı temel soru şu olmalıdır.

Uğrunda acımasızca kavga yapılan bu değişiklikler gerçekten ülkede demokratikleşmeyi ve hukukun herkese eşit uygulanmasını sağlamak için mi yapılmak istenmektedir? yoksa birincil amaç bütün gücü elde toplamak arzusu mudur?