Hükümet peş peşe “açılım” projeleri ortaya koymakta. On yılların çözülemeyen meselelerine hızlı “çözüm“ler üretmek peşinde. “Daha öncekilerin çözemediği” meseleleri çözerek, belki de farklı bir hükümet olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Hükümet, ciddi ön hazırlıklar ve milli bir mutabakat ihtiyacı olan bu konularda “kervan yolda düzülür” anlayışında. Bu alaturka davranış tarzımızı iyi bilen ABD kendi ajandasına göre bir çözüm takvimi oluşturmamızı istiyor. Oysa askerlikte “yığınakta hata yapma” diye bir kural vardır. Yani başlangıçta yapacağınız stratejik bir hata sizin yanlış hedefe gitmenize yol açabilir.
Hükümetin ve Cumhurbaşkanımızın iyi niyetli olduğu varsayımı içinde olmak durumundayız. Aynı şekilde Hükümetin de muhalefet partilerimizden CHP ve MHP‘nin iyi niyetine güvenmek ve böylesine kritik ve milli kaderimizi tayin edici önemli meselelerde, seçimlere yansıyacak oy hesabına dayanmadığını kabul etmesi gerekir.
Muhalefetin endişeleri ve atılan adımlara dair şüphe ve öfkesini haklı kılacak çok sayıda tarihi tecrübe yaşamış bir milletiz.
İTTİHAT TERAKKİ TECRÜBESİ: Sultan Abdülhamid’i deviren İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşaların milliyetçi ve vatansever olduklarından bugün dahi hiç kimse şüphe duymuyor. Ancak İTC liderleri, Abdülhamid’i devirdikten sonra Osmanlı Devletinin yaşamakta olduğu meseleleri kendilerinden öncekilerin çözememiş olmasını (dış devletlerin tesiri ve telkini ile) beceriksizlik ve basiretsizlikle değerlendirerek, süratle çözmek ve böylece tarihe liderlik özellikleri ve millete büyük hizmetleriyle geçmek istediler. Sonuç vahim oldu: Trablusgarp’ın tamamı ile Balkanlar’ın elde kalan son kısmı kaybedilmesine ve daha da kötüsü, ülkeyi 1. Dünya Savaşına sokarak Devletin yıkılmasına sebep oldular. Bu cemiyet (daha sonra parti oldu) çok faydalı ve doğru icraatlar da yapmasına rağmen imparatorluğu batıran parti olarak hatırlanıyor. Üstelik Kurtuluş Savaşını yürüten lider kadronun önemli bir kısmı İTC mensubu olduğu halde.
ABD ve AB, Başbakan Erdoğan‘ın liderliğine övgüler düzüyor. Hatta Erdoğan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığına layık görüldü.
KIBRIS TECRÜBESİ: Bu atmosfer içinde Kıbrıs‘ta acil çözüm peşinde koşan AKP hükümeti, Kıbrıs Türk Halkını ikna etmeyi başararak Annan Planı’na “evet” dedirtti. Üstelik Güney Kıbrıs Rum Kesiminin AB üyeliğini engelleme hakkımızdan feragat ettik. Karşılığında Türk kesimine verilen destek vaatlerinin hiçbiri tutulmadı, izolasyonlar kaldırılmadı, Rumlar AİHM’de açtıkları davalarla tazminat ve toprak taleplerini devam ettirdiler. Özetle Kıbrıs meselesinde fena halde aldatıldık.
ETNİKİ ETERYA TECRÜBESİ: Hatırlayalım, Yunanistan’ın bağımsızlığı amacıyla kurulan Etniki Eterya Cemiyetinin faaliyetleri sonucu bugünkü Yunanistan topraklarını kaybettik. Üstelik Anadolu’nun kurtuluşu mücadelesini Yunan kuvvetlerine karşı vermek zorunda kaldık. Bu mücadelede başarılı olamasa idik, İzmir ve diğer Ege Bölgesi şehirleri de Yunanistan sınırları içinde kalacaktı.
PKK‘da Türkiye’nin Güneydoğusundan koparılacak bir parça ile İran, Irak ve Suriye’den koparılacak parçaların birleştirilmesi suretiyle “Büyük Kürdistan” kurma ideali içinde olan ve bu ideali için terörü araç olarak kullanan bir örgüt. PKK, zamanın şartlarına göre taktik olarak bu hedefi perdelemekle beraber, bu amacından hiçbir zaman vazgeçmedi. “Açılım” kapsamında görüşünü açıklayan İmralı’daki örgüt lideri ile DTP’liler ve destekçilerinin ara hedef olarak ortaya koydukları talepler ve DTP’li belediyelerin uygulamaları bu nihai hedefe geçişe hizmet etmektedir.
DTP eşbaşkanı Ahmet Türk’ün ifadesiyle, “cin şişeden çıktı” diye cesaretlenerek ortaya konan talepler, hepimizi endişeden öteye öfkeye sürüklüyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü vatan sathından kazımak isteyen bu bölücülerin talepleri en sabırlı Türk’ün sabrını çatlatacak cinsten: “Öz savunma gücü, özerklik, Anayasa‘da siyasi kimlik güvencesi, Kürtçenin ikinci resmi dil ve/veya eğitim dili olması, genel af, Öcalan’ın serbest bırakılıp siyasi haklarının iade edilmesi” talepleri için cesaret verici ortamı sağlayan hükümete karşı tepkilerin iyice artması kaçınılmaz olacak.
Türk Milleti olarak endişelenmemiz ve hatta öfkelenmemiz için yeterinden çok daha fazla sebebimiz var. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bu durumu görmesi ve milletimizi rahatlatıcı bir irade açıklamasına ve cini şişesine sokmaya ihtiyaç var.
Diğer taraftan Başbakan ve Cumhurbaşkanının yapmaya çalıştığı “Ermeni açılımından” Türkler/ Azeriler değil, Ermeniler ve “hepimiz Ermeniyiz” diyen Türkiyeliler memnun. “Kürt açılımından” CHP, MHP ile AKP içindeki milliyetçi kesim endişeli ve öfkeli, DTP/PKK çizgisindekiler ile ABD memnun.
Türk milleti bütün vakarı ve sabrı ile olayları izlemeye devam ediyor. Sadece MHP’nin öfkesini ortaya koyan tavrının bile, bölücü güruhun azgınlığını azalttığını görüyor. AKP içinde vatanını, milletini sevdiğine güvendiği insanların, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer kurumların son anda müdahil olacağı ümidiyle sabrediyor.
Bu millet tabiat olarak vakurdur, sabırlıdır. Ancak bu sabır duvarını yıkacak çıkışlar devam ederse, öfke barajının patlaması söz konusu olur ve bu selin karşısında hiç kimse duramaz.