Ülkemizde mutabakatlara ihtiyaç vardır. İktidar ve muhalefet, yargı, yürütme ve yasama güçleri ülke yararına belirli noktalarda uzlaşmak durumundadırlar. Yakın tarihimizde mutabakatsızlıklar, kamplaşmalar, ötekileştirmeler ve kutuplaşmalar ülkeyi beklenmedik krizlere götürmüştür. Bugün de kutuplaşma ve kamplaştırma ve iktidara körü körüne itaat anlayışı yerleştirilmemelidir. Kurumlararası çatışma, siyasi bir organ olmayan ve cevap hakkı bulunmayan TSK’na karşı yöneltilmiştir. Uzlaşma noktalarından birisi de; TSK’nin rahat bırakılması olmalıdır. İktidar yandaş ordu mensubu yaratma macerasından vazgeçmelidir.
Uzlaşmanın temel taşlarından birisi de; dış patentli, demokratik örtülü açılım macerasından vazgeçmektir. Önce Kürt açılımı şeklinde Anayasanın 10. Maddesi başta olmak üzere, pozitif ayrımcılığa sebep olabilecek, bazılarını imtiyazlı kılacak yanlışlar yapılmamalıdır. Demokratik haklar, Anayasa ve yasalarla çelişmez. Herkes için geçerli olmalıdır. Daha sonra demokratik açılım ve barış ve kardeşlik ismi takılan açılım, bizim ürettiğimiz bir proje değildir. Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın.
Bundan bir asır önce Wilson prensipleri olarak Dünya gündemine getirilen Ermenistan ve Kürdistan’ın kurulması şeklinde, ABD’nin Ortadoğu’da etkinliğini arttıracak bir dayatma da açılımdı. Toplumların kendi kaderini tayin hakkından hareket ediyordu. 1993’te yine açılım önümüze kondu. Daha sonra 1999’da açılımın gerçekleşmesi için bize teröristbaşı teslim edildi. Biz bunun daha ileride bize karşı kullanılabileceğini o dönemde düşünmedik. Nihayet 1997’de CIA ajanı Graham Fuller ve Prof. Henry Barkey şifreleri önümüze koyuverdiler. (Bu konuda Aslan Bulut’un “Açılımın Şifreleri” isimli eserine bakılabilir.) T. Özal da açılım yolunda ABD çıkarlarına az hizmet etmedi. Nihayet, bu yolda karar alabilecek cesur bir siyasetçi arayışına çıkıldı ve bulundu. Aslında, bu cesur siyasetçi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, daha sonra danışmanlıktan azlettiği birine bir Kürt raporu hazırlatmıştı. Bu raporun birçok maddesi bugün Sayın Bülent Arınç’ın “gerekirse istifade edebiliriz” dediği teröristbaşının yol haritasıyla örtüşmektedir.
Patenti bize ait olmayan açılım projesi perakende sunumlar şeklinde ortaya çıkarılmışsa da iki ayrı araştırmada buna karşı olanların oranı %70 çıkmıştır. Bu dış dayatmaların kolay hazmedilebilir olmadığını göstermektedir. Çözülme ve ayrımcılık, parçayı bütünün önüne koymak, insanları birbirine farklılaştırarak ötekileştirmek, sosyal mesafe doğurmak ve vatandaşları birbirinden soğutmak bütünleşme değil ki; demokratikleşme olsun.
Demokrasi ortak mutabakatlar arar. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla uygulanabilmesinin alt yapısı milli devlet, üniter yapı, insan hakları ve kültürel bütünleşmedir. Bu bütünleşme, farklı baskı gruplarının ortaya çıkışına ve farklı siyasi örgütlenmelere engel de değildir. Demokratikleşme yoluyla anormalleşme, istikrarsızlık, kriz ve bunalım tohumları ekmek, normalleşme olamaz.
Açılım, görüldüğü kadarıyla herkese genişletilmiş eşit hak ve hürriyetler tanınması yerine; milli ve üniter yapıyı değiştirici, farklılıkları kutsallaştırıcı, yasallaştırıcı ve milli kimlikten etnisiteler adına vazgeçmenin, bazılarına pozitif ayırımcılık yapmanın yolunu açacaktır.
Şu iyice anlaşılmalıdır ki; demokrasiyle, etnik ırkçılık ve etnik yobazlık bağdaşmaz. Demokrasi, milletleşme sürecinin geliştirilmesiyle yürütülebilir. Boy, kabile, aşiret, şehir ve etnik asabiyetin zirve yaptığı bir yerde demokrasi işletilemez. Demokrasi vatandaşlığın ve milli kimliğin reddi değildir. Vatandaşlığın ve milli kimliğin reddedildiği yerde demokrasi de yaşatılamaz. Terör, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru değildir. Teröre değişik şekillerde hoşgörü ve dolaylı aflar, demokrasiyle bağdaşmaz. Demokrasi farklı hukuk anlayışlarının uygulandığı bir rejim değildir. Habur’da teröriste başka, Ümraniye davasında tutuklulara farklı muamele demokrasinin ve hukuk devletinin bir gereği değildir. Milli devletin ve üniter yapının altının oyulduğu bir yerde demokrasi de yaşatılamaz. Demokrasi, iktidara itaat eden basına değil; hür ve demokrat basına ihtiyaç duyurur.
Bunların gerçekleşmediği bir yerde; hem yakalara ay-yıldızlı rozeti takmak, hem de Türk kimliği yerine, Türkiyelilikten ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı yapay kimliğinden bahsetmek, milli kimliği dışlayan Anayasa ve yasa değişikliklerine gitmek çelişkilerin en büyüğüdür.