Türk milleti tarih boyunca farklı inanç kültürlerine, semavî dinlerin her üçüne ve bu üç dinin ayrı mezheplerine mezheplerin esasta bir, detayda-teferruatta farklı yorumlarına mensup olmuşlardır. Bu farklılıklar, günümüzde de devam etmektedir. Farklılıklar bizim zenginliğimizi oluşturan unsurlardır. Zenginlikler ise, gücümüze güç katmaktadır.
Teknik gelişmeler, ulaşım ve iletişimi kolaylaştırıyor, hızlandırıyor. Gelişen ulaşım ve iletişim imkânları, milletleri birbirine yakınlaştırıyor, iç-içe hâle getiriyor. Uzak coğrafyalarda yaşayan, farklı kültürleri benimsemiş, ayrı dilleri konuşan insanlar birbirine yakınlaşırken, kültürler de yekdiğerini etkiliyor. Dünya insanları, günün moda deyimiyle globalleşiyor. Globalleşmeler sonucunda kültürel değerler ve hatta milletlerin karakterleri aşınıyor. Kültür değişimleri yaşanıyor. Giyim ve beslenme alışkanlıklarında, müzik zevklerinde ve diğer kültür unsurlarında benzeşmeler önemli boyutlara ulaşıyor.
Diğer taraftan aynı ülkede uzun yıllar bir arada yaşayan insanların kültürleri arasındaki yakınlaşmalara, benzeşmelere ve aşınmalara rağmen taşıyıcı kolonlardan oluşan özellikler sebebiyle kültürler diriliğini koruyor.
Bu vatanda yaşayan insanlar farklı kültürlere mensup olsalar bile aralarındaki beraberlikler ve ortak değerler farklılıklarından çok daha güçlüdür.
Anadolu tarihinde pek çok sosyal değişimler yaşandı. Bu değişimler, etnik özellikleri mutlaka etkilemiştir. Etkileşmenin ölçüsü hakkında gerekli kapsamda ve derinlikte incelemeler yapılmamıştır. Yapılanların sosyolojik sonuçları tartışmaya açılmamıştır. Değişimlerin çoğu, hayattaki nesil tarafından bilinmemekte, bilinse bile önem verilemektedir.
Durum böyle iken, Türkiye’yi bir etnik gruplar mozaiği olarak göstermek isteyen çalışmalar ve bu çalışmaların ürünü makaleler, dergiler ve kitaplar yayınlanıyor. Bu ürünler ilmî sonuçlar içermediği gibi, iyi niyete de dayanmıyor.
Bir etnik grubun özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi önemlidir. Daha da önemlisi, o etnik grubun ne zaman hangi şartlar içerisinde oluştuğunun bilinmesidir. Bu konular, alan çalışması yapan özel ihtisas erbabının dışındaki insanların ilgisini çekmez. Bu sebeple; Türkiye’de yaşayan, Türk kültürünü benimsemiş insanları herhangi bir farklılık sebebiyle dışlamak yanlış bir harekettir. Dışlamak, toplum huzurunu bozar. Esasen dışlamak, kaybetmek demektir. İnsanoğluna yaraşan, kazanmaktır. Türkleşmiş olanlar da, Türklüklerini kaybedenler de cemiyetin bir ferdi olarak aramızdadır. Bu olgu bizim gerçeğimizdir. Bu gerçeği değiştirmeye çalışmak hem zararlıdır, hem de sonuç almak mümkün değildir.
Kültür yapısındaki nüanslar kaşınırsa, huzursuzluklar, sürtüşmeler çıkar, Sürtüşmeler, çatışmalara dönüşebilir. Çatışmalar; vatanın ve milletin bütünlüğünü tehlikeye düşürür. Çatışanlar kaybeder, çatıştıranlar kazanır. İşte Türkiye’miz, böyle bir tehlikeli noktaya sürüklenmek istenmektedir.
İnsanoğlu tanımadığının düşmanıdır. Tanışmak, saygıyı ve karşılıklı sevgiyi getirir. Saygı ve sevgi dostluğun kapısıdır. O kapıdan girenler, diyalog, hoşgörü ve uzlaşma ile kalıcı dostlukları oluştururlar. Kalıcı dostluklar güce, saygınlığa ulaşan yolların başlangıcıdır.
Din, mezhep ve inanç kültürlerinden, ırkî kökenden gelen farklılıklara mensup insanlar birbirlerini anlamaya çalışmalı. Çalıştıkça bir arada yaşama konusunda başarılar sağlanacak, başarılarımız zaman içerisinde artacaktır.