Çetinoğlu: Gen Mühendisliği ve Genetik Cerrahisiyle ilgili görüşlerinizi lütfeder misiniz?
Prof. Dr. Dr. Arslan Terzioğlu: Günümüzde ilmî araştırmaların baş döndürücü bir hızla ilerlediği göz önünde tutularak, insanlığın bir daha düzeltilmeyecek şekilde zararına olacak ilmî gelişmelere karşı hemen ortak bir tavır alması gerektiği, bunun bilhassa gen mühendisliği veya gen cerrahisi alanında insan genleri ile manipülasyon (istem dışı oynama, idare etme, yönlendirme) konusunda lüzumlu olduğunu vurgulamak gerekir.
Çetinoğlu: Gen Mühendisliği adına neler yapılabiliyor?
Terzioğlu: İnsanda genetik manipülasyonların yapılmasının daha uzak bir gelecekte, gerçekleşeceği kanaati yaygın olsa bile, bugün genler üstünde manipülasyon imkânlarının olduğu, tüp bebek olayından geri bir adım olarak tüpte cenin geliştirilmesi, her şeyden önce tohumların genetik karakterinin geliştirilmesi, hatta gen cerrahisi ile bir yumurta hücresinin erkek spermi olmadan döllenmesi ile tabii gelişmesinin saptırılması mümkündür.
Çetinoğlu: Ne yapılıyor?
Terzioğlu: Böylece ortaya çıkan ve sadece annenin tabii irsiyetini taşıyan ürüne bugün “Klone” denilmektedir. Genetik mühendislerinin sahip olduğu bugünkü metodlar Vogel ve Motulsky’nin belirttikleri gibi basit canlıların genetik materyaline müdahale imkânlarını sağlamaktadır. Ayrıca tıbbî açıdan çok önemi olan neticelere de bu yolla ulaşılabileceği, meselâ tamamen yeni ve genetiğe bağlı olarak konstant (değişmez, daimî) özelliklere sahip mikropların üretilebilmesi mümkündür.
Çetinoğlu: Gen mühendisliği nereye kadar devam eder?
Terzioğlu: Şimdiden kimse, dünyanın bu ekolojik dengesinin hangi boyutlarda değişeceğini tahmin edemez. Yalnız şüphesiz olan cihet bu yolla yaratılan yeni tohumlar ve yaratıkların bir kaza veya tesadüf neticesi laboratuvarı terk edip çoğalmaları ile Utke’nin ileri sürdüğü gibi boyutları oldukça geniş olan dünyadaki ekolojik dengenin bozulmasına sebep olacaklarıdır.
Çetinoğlu: Tehlike nerede?
Terzioğlu: Bu dönüşü olmayan gelişme, insanlarda yapılacak olan gen manipülasyonları için de geçerli olup, böylece ortaya çıkan yeni insan türü, kendi özel hukukuna sahip çıkacak ve bunu kazanmak için mücadele edecek ve böylece ortaya çıkacak problemlerin boyutunu, yeteri kadar fantaziye sahip olanlar bile şimdiden kestiremez.
Çetinoğlu: Manipülasyonların neticelerini maddeler halinde özetlemek mümkün mü?
Terzioğlu: Şöyle özetleyebilirim:
1-Bu reaksiyon alışılagelmişin dışında olacak, yani yeni hayat tarzı diğer yaratıkların mevcut ekolojik dengesine hiç uymayacaktır. Yani bu dengeyi bozacaktır.
2-Bu reaksiyon, bu canların ortaya çıkmasını sağlayan teknik imkânlarla tekrardan, ekolojik dengeyi sağlayacak bir şekilde düzeltmeye tâbi tutulamayacaktır.
3-Bu reaksiyon, insanın var olabilmesi için lüzumlu olan yaşama şartlarını tamamen değiştirecektir.
4-Önceden belirlenen hedefe doğru gen manipülasyonu ile yapılacak değişikliği planlamak mümkün olsa bile, bütün hayat gidişatının çok komplike (karmaşık) oluşu ve zannedilenden çok sayıda hiç bilinmeyen tesirler, güçler, geri tepen reaksiyonlar neticesinde bu gen manipülasyonu ile planlanan neticeye ulaşılması büyük bir ihtimalle mümkün değildir.
Böylece hedeflenen neticeye ulaşılmanın hiçbir şüpheye mahal vermeden gerçekleşebilmesi mümkün olmaması gen mühendisliği vasıtasıyla gen manipülasyonunu tıbbî deontoloji (meslek, iş ahlâkı) açısından çok mahzurlu bir durum olarak ortaya çıkarmaktadır.
Çetinoğlu: Gen mühendisliği veya gen cerrahisinin hedefleri bu durumda nasıl bir manzara arzetmektedir?
Terzioğlu: Mesela temizlik fonksiyonu görecek faydalı mikropların bu yolla üretilmesi eğer bu hedefe ulaşılabilmesi yüzde yüz garantili ise, tıbbî etik açısından toleransla karşılanabilecek bir programdır. Ayrıca genetik manipülasyonla insanlardaki katılım yoluyla geçen hastalıkların tedavisi de tıbbî deontoloji açısından toleransla karşılanabilecek diğer bir husustur. Mesela ateşböceği geni ile ABD’de yapılan son çalışmalar, insanlarda görülen katılımla ilgili hastalıkların tedavisi yönünde çok büyük ve önemli bir gelişmedir.
Çetinoğlu: Uygulaması yapıldı mı?
Terzioğlu: San Diego’da California Üniversitesi’nde bir grup genetikçi, ateş böceği hücrelerinin ışık üretmesi komutunu veren genini alarak bunu tütüne aşıladılar ve karanlıkta pırıl pırıl parlayan bir bitki elde ettiler. Bu ilmî araştırmalar ışığında genetikçiler ateşböceğinin geni ile diğer bitki ve hayvanların genetik yapılarım da aşılayıp, genlerin o organizma içinde değişik hücrelere nasıl komuta ettiklerini öğrenebilecekler. Bilindiği gibi, genler yapısı bir çeşit kodlu talimatlar kılavuzundan oluşan DNA liflerinden meydana geliyor. Genetik bilginleri, bilgi sayesinde, gün gelecek genler ile ilgili kanser gibi hastalıkların ortaya çıkış nedenlerini bulabilecekler.
Çetinoğlu: Çağın hastalığı Alzheimer üzerinde çalışma var mı?
Terzioğlu: Genlerle uğraşan bilim adamları Alzheimer Hastalığı denilen bunamanın da teşhisine imkân veren metodlar geliştiriyorlar. USA’lı bilim adamı Peter Davies araştırmaları sonucunda, Alzheimer hastalığına bozuk bir insan geninin sebep olabileceği inancından hareketle beyindeki bu bozuk genin A-68 adı verilen proteini üretebileceği kanaatine vararak, A-68’in varlığı ile Alzheimer hastalığının teşhis edebileceğini ileri sürüyor. Bu bozuk genin tesbitinde ise 21. Kromozon üzerinde duruluyor. Bu kromozondan üç tane halen de “Down Sendromu” olarak bilinen aşırı derecede geri zekâlılık ortaya çıkıyor.
Çetinoğlu: İleri zekâlı anne babalardan alınacak genlerle, ileri zekâlı çocuk geliştirme projesinden söz ediliyor…
Terzioğlu: Bu düşünce de sakattır. Zira bir taraftan ünlü insanların çocuklarının çoğunlukla, ünlü anne ve babalarını kadar başarılı olamadıkları gibi, ne kadar bunların eğitimine önem verilirse verilsin çok sayıda oldukları zaman yüksek randıman alınacağı daima şüpheli bir husustur.
Nasıl bu kadar insan, genetik olarak değiştirilmek istenmektedir? Kim böyle bir şeyin başarıya ulaşılacağını, daha vahim sonuçlara götürmeyeceğini garanti edebilir?
Çetinoğlu: Bu son sorunuzun cevabı var mı?
Terzioğlu: F. Wagner bu hususları “Menschenzüchtung. Das Problem der genetischen Manipulierung des Menschen” (İnsan üretmek. İnsanda genetik manipülasyon problemi) isimli 1969 yılında yayınlanan eserinde esaslı bir şekilde dile getirmiştir.
Anlaşılan kim bu uzmanların eline istikbalini teslim ederse, yandı demektir. Ulaşılması mümkün hedefler hakkında bir karar verebilmek süper uzmanların aklıseliminden daha fazlasını gerektirmektedir.
Bu hususlarda daha yeni bilgi sahibi olanlar için bu alanda mümkün olabilecekler ütopik bir kurgu film gibi gözükmektedir. Mesela annenin genlerle ilgili özelliklerini taşıyan yeni bir insan ortaya çıkarılmak isteniyor.
Böylece bir anne aynı kendisi gibi yalnız kendi genlerle ilgili özelliklerini haiz bir kız yetiştirebilecek. Bu hususu 1981’de yayınladığı eserinde Thomas plastik bir şekilde tarif eder.
Hatta Taylor’un15 iddia ettiğine göre insanla hayvanın çaprazlama karışımından insanla hayvan arası bir mahlûk yaratılabilecek. Böylece bu yarı insanlar akıllı yük taşıyıcı yaratıklar olarak kullanılabilecekler.
Çetinoğlu: Mümkün mü?
Terzioğlu: Amerikalı Dr. Landrum B. Shettles 1954 yılında, tüpte bir insan embriyosunu meydana getirip altı gün yaşatmaya muvaffak olmuştur. Shettles, aynı ünlü İtalyan tıp bilgini Dr. Petrucci gibi, “Canlıların dünyaya gelişi biyolojik bir olaydır. Bir erkek ile bir dişinin birleşmesine lüzum kalmadan tüp içinde insan yapılabilir” diyerek deneylerine başlamış ve bu yolda ilk müsbet neticeleri almış ama Papa tarafından “deney tüpünde insan yarattığı için” kendisine şiddetle hücum edilmişti. İngiltere’nin ilk kez 1977 yılında Prof. Dr. Patrick Stepteo ve Biyolog Robert Edwards bir İngiliz kadını (Lesli Brown’a) in vitro vertilasyonla (tüp içinde döllenme) hamile bırakmış ve 1978 yılında bu bayan doğum yapmıştı. Bu ilk tüp bebek Louise Brown’u diğer tüp bebekler izlemiş, bugün artık tüp bebek olağan bir şey haline gelmiştir.
Çetinoğlu: Sonuç?
Terzioğlu: İlk tüp bebeklerin sağlıklı bir biçimde gelişim göstermelerinin de bu yönteme olan ilgi ve güveni arttırdığı şüphesiz. Ne var ki, tüp bebek yöntemini yalnızca tıbbın bir başarısı olarak görenlerin yanısıra, bu alandaki gelişmeleri eleştirel bir gözle izleyenlerin bulunduğu da bir gerçek.
Çetinoğlu: Uygulamalar nasıl karşılandı?
Terzioğlu: Bu alanda önemli bir ses geçen Mayıs Nature dergisinde görüşlerini açıklayan Erwin Chargaff’inki dir. DNA üzerinde öncü çalışmalar yapmış, Avusturya kökenli, ABD’li bu biyokimyacının tüp bebek yöntemi ile ilgili ciddi şüpheleri var. Chargaff’a göre, bu yöntemde evrimin milyonlarca yıllık bir gelişimle ortaya çıkardığı doğal süreçlerin bir bölümü gözardı edilmekte, kullanılan yapay ortamın kritik sonuçlan açısından doğal ortamdan ciddi bir farklılık göstermediği varsayılmakta. Ancak Chargaff m da belirtildiği gibi bir bebeğin sağlıklı olarak doğup yaşamını sürdürüyor olması, bu yöntemin başarısının kesin kanıtı olamaz. Daha da kötüsü, yöntemin gerçekten sağlıklı sonuç verdiğini bilmek için kesin olarak bilinmiyor.
Çetinoğlu: Bu iddianın temelinde yatan görüş nedir?
Terzioğlu: İnsan DNA’sının özelliklerinin tümünün bilinmediği ve bugün için “anlamsız” diye nitelendirilen bölümlerin bilinmeyen işlevlere sahip olabileceği düşünülürse döllenmenin, doğal dinamiğine bırakılmak yerine yapay ve planlı bir biçimde gerçekleştirilmesinin ileride olumsuz etkiler yapmayacağı söylenemez. Chargaff’m üzerinde durduğu ikinci bir sorun da embriyonun hızlı dondurma tekniğiyle saklanması ve daha sonra kullanılmasına ilişkindir.
Çetinoğlu: Bu yöntemin belirlenemeyen zararları olabilir mi?
Terzioğlu: Şunu belirtelim ki, dile getirilen şüpheler daha çok gelecekte ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgilidir. Belki bu sorunlar hiçbir zaman ortaya çıkmayacak ve bu yöntem giderek yaygınlaşacaktır. Ancak bilim adamlarının bu konuda çok küçük bir olasılık söz konusu olsa bile, şüphelerini dile getirmelerinde yarar vardır. Ayrıca tüp bebekle başlayan “üretim teknolojisinin ” pek yakında yeni ve beklenmedik yöntemlerle yeniden gündeme gelebileceği değinen Chargaff’m bu konuda duyarlı olunması gerektiğine ilişkin uyarısına katılmamak olanaksız
Çetinoğlu: Bu işin sonu, klonlanmış insan üretimine uzanabilir mi?
Terzioğlu: Utke’nin “Fahrplan der neuen Bioloğie” eserinde belirttiği gibi 2000 yılından sonra suni rahim ve onu takiben bebek fabrikaları vasıtasıyla hatta genetik manipülasyonla yaratılan ‘Klone’ insanlar üretilebilecektir. Ayrıca bu insanların zekâsı (intelligenz) ve şahsiyeti droglarla değiştirilebilecek.
Çetinoğlu: Bütün bunlar hayal gibi gözükmüyor mu?
Terzioğlu: Gözüküyorsa da, ütopi değillerdir. Zira bugün insan genlerinde manipülasyon imkân dâhilindedir ve bu yönde çalışma planları mevcuttur, hatta bir kısmında hakikat olmuştur.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim. Vakit ayırdınız, sorularımı cevaplandırdınız.
Terzioğlu: Bu önemli konuyu halkımızın bilgisine sunmamıza fırsat verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.
Prof. Dr. Dr. ARSLAN TERZİOĞLU:
21 Ekim 2013 tarihinde İstanbul’da vefat eden Arslan Terzioğlu, 1938 yılında doğmuştu.
Batı Berlin Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni yüksek mühendis olarak bitirdi. 1959 – 1965 yılları arasında Hür Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp öğrenimini tamamladı ve tıp doktoru oldu.
1968’de Batı Berlin Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde doktor mühendis unvanını aldı. 1975’te Münih Tıp Fakültesi tarafından ‘doçentliğe hak kazanmış tıp doktoru’ unvanı verildi. 1979’da İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsü Başkanlığı’na tâyin edildi. 1981’de profesör oldu.
Hastane Planlaması, Tıp Tarihi, Tıbbî Etik, Avrupa ve bizde yüksek öğretimin evrimi alanında Almanca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe olarak 50’si kitap 325 yayını bulunan Terzioğlu, Alman Tıp, Fen ve Teknik Tarih Kurumu şeref üyelikleri, Erich Frank Madalyası, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Ahlak ve Etik Ödülü, Alman Federal Cumhuriyeti ve Avusturya Cumhuriyeti Liyakat Nişanı, Ludwig Maximilians Üniversitesi Münih Tıp Fakültesi Wolfgang Peisser Madalyası sahibi idi.
Bu röportaj, 5 Ekim 2013 Cumartesi günü yapılmıştır.