Hz. Peygamber (S.A.S.)’e İtaat

105

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in dünyaya teşrifleri olan Mevlid Kandili dolayısıyla O’na itaatin ve bizlere bırakmış olduğu iki önemli emanet (Kur’an ve Sünnet)ten biri olan sünnetine bağlılığın öneminden bahsetmek istiyorum.

Sünnet; Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir konu hakkındaki sözlü açıklamaları, ortaya koyduğu davranışları yahut Hz. Peygamber (s.a.s.)’in güzel gördüğü ve onayladığı davranışlardır. Kısaca sünnet; Kur’an’ın, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hayatında uygulanmış şeklidir. Nitekim Hz. Aişe Validemiz (r.anha), Efendimizin ahlâkını soranlara, O’nun ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu söylemiştir. (Müslim, Müsafirun, 139)

Dini hükümler içinde Kur’an’dan sonra gelen ikinci ana kaynak olan sünnet, Kur’an-ı Kerim’i açıklamaktadır. Bununla beraber zaten aslı Kur’an’da var olan hükümleri tamamladığı gibi Kur’an’da hiç bulunmayan müstakil hükümler de koyar. Bundan dolayı Kur’an’da açıkça yer almayan hükümler için sahih sünnete müracaat edilir. Fakat sünnet ile Kur’an arasında hiçbir zaman aykırılık olamaz; çünkü haramı, helalı belirleme konusunda Kur’an ile sünnet arasında fark yoktur.

Kur’an-ı Kerim’de inananlara Allah’a itaat ve Peygambere itaat etmeleri emredilmektedir. Bu bakımdan Kur’an’da yirmi kadar ayette Allah ve Peygambere itaat etmenin birlikte zikredilmiş olması anlamlıdır.

“Allah’a itaat” ile yetinilmeyip “Peygambere itaatin” ayrı olarak zikredilmesi Peygambere itaatin, “Kur’an’dan ibaret olan vahyin tebliğine uymaktan ibaret olmadığını, prensip olarak Peygamberin bütün davranışlarının örnek edinilmesini, bütün buyruklarının yerine getirilmesini içerdiğini ifade eder. Çünkü Allah’a ve Peygamberine itaati birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü her ikisinin de emrettiği şeyler aynıdır. Allah’a itaat eden Peygambere, Peygambere itaat eden de Allah’a itaat etmiş olur. Şu ayet ve hadisler bunun açık delilidir: “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”  (Nisâ, 4/80) “Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur,  kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.” (Buharî, Ahkâm, 1; Müslim, İmare, 32-33) [İsmail Karagöz, İlahî Çağrı, Sh. 218)]

Kur’an-ı Kerim’de; “O halde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin” (Enfâl, 8/1) buyrularak, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itaatin mü’min olmanın bir gereği olduğu vurgulanmaktadır. Başka bir ayette ise, mü’minlerin özellikleri arasında Peygambere itaat etmeleri de sayılmaktadır. (Tevbe, 9/71)

Allah’ı sevmenin gereği olan Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itaat ve O’nun sünnetine uymak aynı zamanda mü’minler için Allah’ın sevgisini kazanma ve günahlardan arınma sebebidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 3/31-32)  Yine Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin” (Âl-i İmrân, 3/132) buyrulmuş, ayrıca Peygambere itaatin kurtuluş vesilesi olduğu bildirilmiştir. (Ahzâb, 33/71; Nûr, 24/52)

Allah’a ve Peygamberine itaat edenlere cennete girecekleri ve orada peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacakları vadedilmiştir: “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır.” (Fetih, 48/17)  “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ, 4/69﴿

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de “Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler ise cenneti istememiş demektir” (Buharî, İ’tisâm, 2; Ahmed, II, 361) buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de Allah’a ve Peygamberine karşı gelerek itaatten yüz çevirenlerin ahirette hüsrana uğrayacakları bildirilmektedir: “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisâ, 4/14) “O kıyamet günü, Allah’ı inkar edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.” (Nisâ, 4/42)

Kur’an’da, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itaatin ve O’na isyandan kaçınmanın ve sünnetine uymanın önemi belirtildiği gibi bu itaatin nasıl olacağı da şöyle açıklanmaktadır: “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.”  (Haşr, 59/7) Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itaat; O’nun emir ve yasaklarına, tavsiyelerine uymak, getirdiği hükümleri tereddütsüz kabul etmek, O’nun yaşayış tarzını, güzel ahlâkını örnek almak demektir.

Allah Resûlü (s.a.s.), “Size iki şey bıraktım. Bunlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve benim sünnetim” (Ebu Davûd, Sünnet, 5; Tirmizî, Menâkıb, 31) buyurarak bizlere Kur’an-ı Kerim ile birlikte sünnetine uymamızı, bu iki kaynağı hayatımıza rehber edinmemizi tavsiye etmişlerdir.

Görüldüğü üzere İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur’an ile sünnet birbirinden ayrılmaz bir bütün halindedir. Resûlüne itaati bizzat Yüce Allah emretmekte, O’na itaati kendisine itaat olarak kabul etmektedir. Efendimize itaat edilmeksizin Allah’a itaat söz konusu olamaz. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetine uymayı gereksiz görmek ve sadece Kur’an ile yetinmek mümkün değildir, böyle bir din anlayışı eksik ve noksan olur. Böyle bir anlayış, tutum ve davranış bir mü’mine asla yakışmaz.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bu gibi yanlışlıklara düşmememiz konusunda asırlar öncesinden mucizevî bir ikazda bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: “Haberiniz olsun ki, bana Kur’an ve onunla birlikte bir benzeri daha verildi. Dikkatli olun ki, koltuğu üzerindeki karnı tok bir adamın, “Size şu Kur’an yeter, onda helal olarak bulduğunuzu helal bilin, haram olarak bulduğunuzu da haram bilin” diye konuşması oldukça yakındır.” (Ebu Davûd, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 10)

Allah ve Resûlüne itaatin tam olması, yani gönülde hiçbir tereddüt olmadan içten gelen bir teslimiyetle olması gerekmektedir. Kur’an ve sünnette açıkça emredilen veya yasaklanan şeyler karşısında mü’minlerin “İşittik ve itaat ettik” (Nûr, 24/51) demekten başka seçeneği yoktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzâb, 33/36)

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in her söz ve davranışı ilahî vahye dayanmaktadır. O’nun Hakk’ın rızasına uygun düşmeyen bir söz söylemesi, bir davranış içinde olması veya Kur’an hükümlerine aykırı hüküm vermesi beklenemez. Zira Yüce Allah, Peygamber Efendimizi insanlığa hidayet rehberi olarak seçmiş, O’nun ahlâkını yüceltmiş, kutlu elçisinin hiçbir zaman sapıklığa düşmeyeceğini ve nefis arzusu ile konuşmayacağını bildirmiştir. (Necm, 53/3)

Yine Kur’an’da, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hükümlerine içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe hiç kimsenin iman etmiş olamayacağını (Nisâ, 4/65) ve O’nun emirlerine muhalefet edenlerin dünyada çeşitli belalara maruz kalacakları, ahirette ise elem dolu bir azaba uğrayacakları haber verilmiştir. (Nûr, 24/63)

Sahabe-i kiram Peygamber Efendimize itaatte kusur etmemişler,  her bir emrine “Anam, babam sana feda olsun Ya Resûlallah!” diyerek boyun eğmişler ve sünnetlerine titizlikle uymuşlardır. Bu hususta birbirlerine telkin ve tavsiyelerde bulunmuşlar, gerektiğinde ikazda bulunmuşlar, ama O’nun sünnetinden ayrılma noktasında zerre miktarı taviz vermemişlerdir.  Böylece Yüce Allah tarafından seçilip gönderilen O en güzel insanın ahlâkıyla ahlaklanıp dünyanın en bahtiyar insanları olmuşlardır.

Bizler de, kurtuluşumuzun yegâne reçetesinin Hz. Peygamber (s.a.s.)’e uymak olduğunun şuuruna varmalı, O’na itaati Allah’a itaat bilmeli, O’nun yolundan/sünnetinden asla ayrılmamalıyız. O’na olan sevgi ve bağlılığımızı yeni baştan gözden geçirmeli, Efendimizin güzel ahlâkını kendimize örnek alarak hayatımızın her anına yansıtmalıyız.

Not: 12 Ocak Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece sevgili Peygamberimizin doğumuyla dünyayı şereflendirdiği Mevlid Kandili’dir.  Bu mübarek Mevlid Kandili’nin Rahmet Elçisi Efendimiz (s.a.s.)’in daha iyi tanınıp anlaşılmasına, O’na olan sevgi ve bağlılığımızın artmasına vesile olmasını; bu gecenin ülkemize, İslam âlemine ve tüm insanlığa huzur ve barış getirmesini Yüce Rabbimizden niyaz eder, bütün din kardeşlerimizin Mevlid Kandillerini tebrik ederim.