Sultan II. Bayezıd’ın Kardeşi Şehzade Cem Sultan’a Mektupları ve Cem Sultanın da Bayezıd’a Mektupları

220

Fatih Sultan Mehmed’in vefat etmesi üzerine sadrazam Mehmed Paşa, hem Şehzade Bayezıd’a, hem de Şehzade Cem’e haber gönderir. Gönderilen mektubu alan II. Bayezıd, yanındaki askeri gücü ile Amasya’dan hareket edip Osmanlı tahtına oturarak devleti yönetmeye başladı. Ancak Şehzade Cem, babasının ölüm haberini geç öğrenir. II. Bazezıd’ın Padişahlığını kabul etmeyerek askerleri ile Bursa önlerine gelip, İnegöl yakınlarında II. Bayezıd’ın öncü ordusu ile savaşır. Savaşı kazanan Cem Sultan Bursa’yı ele geçirerek kendisini padişah ilan etti. Adına para bastırıp hutbe okuttu. Etrafına önemli kuvvet toplayarak, civardaki şehir ve kasabaları hakimiyeti altına aldı. Daha sonra Cem Sultan, II. Bayezıd’a haber göndererek memleketin aralarında ikiye paylaşımını teklif etti. Anadolu’da kendisinin, Rumeli de II. Bayezıd’ın Hüküm sürmesini istedi.

Bunun üzerine padişah II. Bayezıd, çevresindeki fitne fesat gurubunun dolduruşu ile hareket eden ve saltanat davası güden kardeşi Şehzade Cem’e mektup yolladı ve şöyle dedi:

” Sevgili kardeşim Cem! Peygamber efendimiz: ” Fitne uykudadır uyandırana lanet olsun….” buyuruyor. Bildiğin gibi devletimizin bir çok gailesi ve düşmanı vardır. Bu düşmanlar ve memleketimizi bölüp parçalayarak yok etmek isteyen Haçlılar bizi birbirimize düşürmek istiyorlar. Akıllı kimse, sadece iyiyi ve kötüyü anlayan değil, iyiyi görünce onu alan ve kötüyü görünce de onu terk edendir. Akıl göz gibi, din ise ışık gibidir. Işık olmazsa göz göremez.

Aklı olan doğru düşünebilen bir kimse, geçici bir zevk uğruna, sahibinin yaratanının emirlerini çiğniyemez. İsyan ve inkar edemez. Böyle bir kimse, zevklerini Allah Teala’nın gösterdiği yoldan temin eder. İslam’ın güzel ahlakı ile süslenir herkese iyilik eder. Kendisine kötülük yapanlara bile iyilikle karşılık verir. Eğer iyilik yapamazsa, kötülükle karşılık vermez, susar. İnsanın ömrü çok kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında insanın karşılaşacağı şeyler dünyada yaşadığı hale bağlıdır. aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünya hayatında hep ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. Ahiret yolcusuna lazım olan şeyleri hazırlar.

Aklı selim sahibi olan bir kimse nefsine değil, İslam dinine uyar. Aklı dinlemeyen kimse ise nefsine uyar. İmam-ı Gazali Hazretleri buyuruyor ki: ” Enbiya Suresi 47. Ayetinde Mealen; ( Kıyamet günü terazi kuracağım. O gün, kimseye zulüm edilmeyecektir. Herkesin, dünyada yapmış olduğu zerre kadar iyilik ve kötülüklerini meydana çıkarıp, teraziye koyacağım. Herkesin hesabını yapmaya yetişirim.) buyruldu. Allahü Teala bunu haber verdi ki herkes dünyada kendi hesabına baksın. Peygamber efendimiz buyurdu ki :

(Akıllı şu kimsedir ki, günü dörde ayırıp, birincisinde yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde Allahü Teala’ya münacaat eder, yalvarır. Üçüncüsünde bir sanatta veya ticarette çalışıp helal para kazanır. Dördüncüsünde istirahat eder ve mübah olan şeylerle kendini eylendirir, haram şeyleri yapmaz ve onlara gitmez.)

Hazreti Ömer; ” Hesabınız görülmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz!” buyurmuştur.

Bunun içindir ki din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefis ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticaretin kazancı Cennettir. Ziyanı da Cehennemdir. Yani karı, ebedi saadet, ziyanı da sonsuz felakettir…. Halbuki dünyada kazanılan şeyler, geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez. Hatta, bazıları; ” Geçici olan hayır, sonsuz kalan şerden daha kıymetsizdir” demişlerdir.

İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki bunlardan bir hazine yapılabilir. Asıl bunu hesap etmek icab eder. Aklı olan bir kimse her gün ortağı olan nefsine demelidir ki : ” Benim sermayem yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki er çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömrü bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki vaktimiz azdır ve ahiret uzun ise de; orada ticaret ve kar olmaz. Bu dünya günleri o kadar kıymetlidir ki ecel gelince bir gün izin istenir, fakat ele geçmez. Bugün bu nimet elimizdedir. Sen ve ben sevgili peygamberimiz’in müjdesine nail olan bir babanın evlatlarıyız. Eshab-ı Kiram ordularınında nail olmak için ömür tükettikleri bu kutlu müjdeye Cennet mekan babamız ömrünü cihad yolunda bitirdi ve sayısız kar etti. Bizim dahi niyetimiz o yolu takip edip yarım kalan işleri tamamlayıp cihana nizam vermektir. Aman nefsim, çok dikkat et de bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak fayda vermez. Bugün ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için yalvardığını sızladığını ve sana bir gün bağışladıklarını ve şimdi o günde bulunduğunu farz et! O halde, bu günü elden kaçırmaktan, bununla saadete kavuşmaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi dilini, gözlerini ve yedi azanı haramdan koru. Cehennemin yedi kapısı var demişlerdir. Bu kapılar senin yedi uzvundur. Bu uzuvları haramdan korumaz ve bugün ibadet yapmazsan cezalandırılırsın.

Nefis asi, emirleri yapmak istemez ise de nasihat dinler ve riyazet yapmak yani istediklerini vermemek ona tesir eder. Netice olarak, her Müslüman tüccardır. Bugünün yani dünyanın değil, yarının yani ahiretin tüccarıdır. Müslüman olan dünya ve ahiret saadetinin sermayesini ele geçirmiştir. Ancak ticarette gaye kar etmektir. Zira iflas edene, akıllı tüccar denmez. Fıkıh bilmeyen İslam ahlakına, kul hakkına riayet etmeyen iflas etmekten kurtulabilir mi? Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi: ( Dünyaya, burada kalacağınız kadar, ahirete de orada kalacağınız kadar çalışınız.) Boşyere Müslüman kanının dökülmesinin elim mesuliyetini alma, kader beni Sultan yaptı, biat et, birlikte Nizam-ı Alem için çalışalım, gerisini sen bilirsin vesselam…”(1)

Gelen mektuptan etkilenen Şehzade Cem, saltanat mücadelesinden vazgeçmek istedi. Ancak çevresindekilerin etkisi ile büyük bir ordu hazırladı ve üzerine gelen padişah II. Bayezıt ile Yenişehir ovasında yaptığı savaşta yenildi. İlk önce Konya’ya çekilen Şehzade Cem, daha sonra Mısır Sultan’ı Kayıt Bay’a misafir oldu. Orada sevgi ile karşılandı. Aylarca kahire de kalan Şehzade, kaldığı süre içinde hacca gitti. Kahire ye döndüğünde Padişah II. Bayezıt’dan ikinci bir mektup daha aldı. Padişah mektubunda şunları söylüyordu:

” Çok kıymeti karındaşım Cem Sultan’a vasiyetimdir. Ölümden önce olan herşeye dünya denir. Bunlardan ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan değil ahiretten sayılır. Çünkü dünya ahiret için tarladır. Ahirette işe yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mübahların fazlası böyledir. Dünyada olanlar, İslamiyet’e uygun kullanılırsa, ahirete fayalı olurlar. Hem dünya lezzetine hemde ahiret nimetlerine kavuşulur. Hadis-i Şerifte buyruldu ki: Allah’tan korkun da istediğiniz şeylere kavuşmak için iyi sebeplare yapışın. Kötü sebeplere yanaşmayın! Kudretinde ve iradesinde bulunduğum Allahü Teala’ya yemin ederim ki, hiç bir kimse ezelde ayrılmış olan rızkına tamam almadıkça dünyadan ahirete gitmez.)

Nefsin arzularını terkeden pak olur, afetlerden selamet bulur. Allahü Teala’nın razı olmadığını terk edene Allahü Teala ondan iyisini, ihsan eder. Dünyayı anlayan ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır ve nefsini tanıyan da Rabbini bulur.

İmam-i Gazali Hazretleri buyuruyorki: ” Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için altın kupa verene ne denir? Dünya saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir hem de çabuk kırılır. Ahiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hemde dayanıklıdır, kırılmaz. Hatta hiç tükenmez. Dünya ticaretinin ahirete yaraması ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lazımdır. İnsanın sermayesi dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için çok uyanık olmak lazımdır.”

Bayezıd’ı Bestami Hazretleri vefat ettikten sonra büyüklerden biri kendisini rüyada görür ve;

-Allahü Teala sana ne muamele eyledi diye sorar.

O da cevaben;

” Beni toprağa koydukları zaman; ” Ey Bayezıd! Bizim için ne getirdin?” diye bir ses duydum. Ben de, ” Ya Rabbim! Sana layık hiç bir iyi amel yapamadım. Huzuruna layık hiç bir şey getiremedim. Ama şirkte getirmedim” buyurur.

Cüneyd-i Bağdad-i Hazretlerini vefatından sonra rüyada gören bir kimse

 ” Size orada ne yaptılar diye sorar.” O da;

Ahiret işi, bizim dünyada zannettiğimizden daha zormuş cevabını verir.

Dünyanın ve dünyada olanların, ne kıymetleri vardır ki, insan bunları ele geçirmek için, kıymetli ömrünü tüketmiş olsun! Ölmeden önce, ahirete yarayan bir şey yaparsan, ne güzel! Yoksa işin harabtır! sevgili kardeşim.

Değerli kardeşim Cem;

Bir kimseyi öldüğü zaman hayatta kalanlar acaba ölen kimse, geriye bize ne bıraktı derler. Melekler ise acaba bu ölen kimse, dünyadan ne götürdü, ahirete ne getirdi? derler. Bunun için dünyada ne bıraktığımız değil ahirete ne götürdüğümüz önemlidir. Hadis’i şerifte buyrulduğu gibi( Dünyada burada kalacağınız kadar, ahirete de orada kalacağınız kadar çalışınız!)

Yanında bulunanlar Osmanlı Devletini bölüp, parçalamaya çalışan dinimizin ve devletimizin düşmanlarıdır. Onların dediğini yapma, gel Nizam-ı Alem için birlikte çalışalım. Vesselam.

Sultan Bayezıt’ı Sani(2)

Mektup da ki şartları kabul etmeyen Şehzade Cem, topladığı orduyla  tekrar Anadolu’ya geçti ve Konya’ya gelerek şehri kuşattı. Sultan II. Bayezıt, kardeşine yeniden bir teklif sundu. Taht iddiasından vazgeçip Kudüs’te ikamet etmeyi kabul ettiği takdirde, yılda bir milyon akçe göndereceğini söyledi. Şehzade Cem, etrafındakilerin baskısı ile bu teklife yanaşmadı. II. Bayezıd’ın ordusunun Konya’ya yaklaşması üzerine Ankara’ya geçti. Başarılı olamayacağını anlayan Şehzade Cem, tekrar Mısır’a gitmek istiyordu. Ancak bu sırada Rodos Şövalyelerinin Üstad-ı Azamı tarafından davet edilmesi üzerine Rodos’a geçmeye karar verdi. Şehzade Cem Rodos’a hareket etmeden önce ağabeyi II.Bayezıd’a bir veda mektubu yazıp gönderdi. Mektup da şöyle diyordu;

“Sultan Cem’den kardeşi insafsız Sultan Bayezıd’e,

Tanrı ve peygamberimiz, beni Hristiyanlara sığınmaya zorladığın koşulları nasıl yarattığına tanıktırlar. İmparatorluk üzerinde sahip olduğun haklardan beni yoksun ettkten sonra her yanda bir de beni izliyor ve şefkatlı hanedanımızın amansız düşmanı Rodos Şövalyelerini sığınmaya zorlamak üzere bir an bile durmuyorsun. Şu anda yabanıl topraklardayım. Burası ayaklarım altında sallanıp duran tahdadan bir köprü. Bizi su taşıyor olmasına ragmen, babamın memleketinden daha güvenli.Bunun sebebi de sensin. Burada beraber olduğum insanların dinini simgeleyen şey; bir adamın,üzerine çivilendiği kanlı bir haç iken,ben onlara minnet etmek zorundayım. Ama ben, inançlarımıza hala bağlıyım. Allah’ım beni cezalandırırsa, sebebi sen olacaksın, Çünkü beni gayrimüslümlere sığınmak zorunda bıraktın. Kardeşlerimizi katledenlere mahkum ettin. Filistin topraklarını ve Ege Denizini kanımızla kırmızıya boyamış bu adamların evlerinde, kendi babamın evinde olduğumdan daha güvende olacağım. İnşallah geceleri kabuslarla uyanırsın! Kul hakkı, inancımızın temelini oluşturur. Hangi evde kardeşin ölümü kardeşi sevindirebilir? Allah seni bu düşüncelere mahkum etsin. İçimde bir damla bile umut olmasaydı, doğduğum topraklara  doğru yüzümü bile çevirmezdim, ama buralar benimdi, unutma. Eğer babamız padişahımız, onurlu Osmanlı adını bu derece alçaltacağının önceden tahmin etseydi, seni elleri ile boğardı. Ancak zulmünün öcünü almak için İlahi adaletin tecellisi babamızın yokluğunu hissettirmeyecektir. Tanrı’dan tek dileğim senin cezalandırıldığını görünceye kadar yaşamaktır.”(3)

Mektubu alan padişah II. Bayezıd ” Bana geleceğine niçin Hıristiyanlara sığındın? “ deyerek, üzülüp ağladı.

Rodos’a geçen şehzade Cem, bir hükümdara gösterilebilecek saygıyla karşılandı. Yolları üzerine, Türk halıları serildi. Pencerelerden kadınlar ona mendil sallıyor, çocuklar ellerindeki çiçekleri Cem Sultan’a sunuyorlardı. Şövalyeler, Papazlar, Askeri yetkililer saygı ifadelerini gösteriyorlar, Liyakat sahibi seçkin kişiler, ellerindeki haçları sallıyorlardı. Halk büyük bir tezahürat gösteriyordu. Şövalyelerin başı Pierre D’Aubusson kilise önündeki Saint-Sebastien heykelinin önünde çok sıcak karşıladı.

Cem Sultan’a Rodos’ta ve sonraki günlerde, çok yakın alaka gösterildi. Rodos Şövalyelerinin Başı, Papa, Fransa Kralı XI. Louis, Venedik Dukası Mocenigo, Macar Kralı Mathias Carvin, Napoli Kralı Ferrand, Almanya Kralı Frederik’e elçiler gönderdi. Osmanlı Şehzadesinin elinde olduğunu, ne yapması gerektiğini onlara sordu.

Daha sonra Macaristan Kralı Carvin, Napoli Kralı ve Papa, Fransa Kralına, Cem Sultan’ın Roma’ya gönderilmesini istediler. Rodos Şövalyelerinin Başının bağlı olduğu Fransa Kralı, Papanın isteğini kabul etti. Karşılığında da on bin adet altın aldı.

Şövalyelerin Üstad-ı D’Aubusson, bu durumu Cem Sultan’a bir mektup yazarak izah etti. Mektubunda Şöyle diyordu:

Kaderin yolculuğu, her zaman düz bir çizgi üzerinde olmuyor. Bizim yanımıza geldiğinizde düşüncelerinizi bize anlatınız ve şanlı geçmişinizle bizleri şereflendiriniz. Biz de düşüncelerinizi gerçekleştirmenizde size yardımcı olmaya karar verdik. Ailenizin bize karşı beslediği ebedi düşmanlığa aldırmaksızın, bütün cömertliğimizle sizin için yapabileceklerimizi araştırmaya koyulduk. Her ne kadar kardeşlik içinde de olsalar, Hıristiyan dünyasında da bazen çıkarlar çatışabiliyor. Herkes kendi menfaati için neler yapabileceğini düşünürken, biz ise her birini hoşnut tutmak için yıllarca çabaladık.

Tanrının yardımıyla, en sonunda başardık. Papa hazretleri sizi şehrine bekliyor. Burada meşhur Pouilles Kralı Ferrand’ın yanında günlerinizi geçireceksiniz. Kendisi aynı zamanda Carvin’in de yakın bir müttefikidir. Kendisi sizle en yakın şekilde alakadar olacaktır. Majesteleri  Fransa Kralı da bu işbirliğini kabul etmiş ve göndereceği muhafızlarla yolculuğunuzu güvenli hale getirmeyi garanti etmiştir. Eğer bizim yüzümüzden bir sıkıntı çekmiş iseniz bunu gençliğinizin hoşgörüsü ile affedeceğinizi umuyorum. Yücelik ve affedicilik sizin güzel özelliklerinizdedir. İleride hak ettiklerinize kavuştuğunuzda lütfen bizi hatırlayınız.”(4)

Daha sonra Papa’ya teslim edilmek üzere Roma’ya gönderildi. Şehzadeyi kabul eden Papa Cem Sultan’a Hıristiyanlığı kabul ettiği takdir de Osmanlı devletinin başına geçireceğini vaat etti. Papa’nın bu ısrarlı teklifine Şehzade Cem ” Cihan İmparatorluğu payesi verilse dahi kabul etmem” diyerek reddetti.

Bu sırada padişah II. Bayezıd kardeşi ile ilgili olarak Papa’ya bir mektup gönderdi. Mektupta şunlar yazılı idi:

” Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu II. Sultan Bayezıd’ten Roma Kilisesi Başkanı, Papa Alexander’a

Elçinizin bana bildirdiğine göre, Fransa kralı elinizde bulunan kardeşim Cem’i serbest bırakmak istiyormuş. Onun tarafından gelecek böyle bir hareket benim çıkarlarıma karşı olduğu kadar sizin ve bütün Hristiyanlığın çıkarlarına da zarar verir.

Ben, şöyle düşünmekteyim; Elinizde tuttuğunuz kardeşim nasıl olsa bir gün ölecektir. Sizin rahata kavuşmanız ve benim memnuniyetimin olduğu kadar sizin gücünüzün artması, onun bu talihsiz sonuca bir an önce ulaştırılmasındadır. Ölümü benim için ne kadar iyi birşey olacaksa sizin içinde o kadar yararlı olacaktır. Cem’i bu yaşamın sefaletinden kurtarmak nezaketini gösterin. Çabalarımız sayesinde ruhu daha çok huzura kavuşacağı başka diyarlara gitsin. İsteğimi yerine getirir, kardeşimin vucudunu sizce uygun bulacağınız bir yerde bana teslim ederseniz çocuklarınıza toprak alabilmeniz için gereken üçyüz bin duka altınını hemen teslim edeceğim. Ayrıca, yaşadığım sürece çabalarınızı daima iyi ve sağlam bir dostlukla anımsayacağım. Ayrıca benden istiyebileceğiniz herhangi bir şeyi geri çevirmeden yapacağıma söz veriyorum. Verdiğim sözler üzerinde en ufak bir kuşkuya düşmemeniz için göğü ve yeri ve herşeyi yaratan, sizin ve benim inandığımız Tanrı adına ant içiyorum.(5)

Papa, Fransa Kralı ve diğer Avrupa devletleri Şehzade Cem’i, kendi siyasi emelleri doğrultusunda kullanmak istedi. Şehzade Cem’in ise bütün arzusu, ailesinin yanına dönmek, ömrünün kalan günlerini onlarla geçirmekti. Kaçmayı denedi, ancak başarılı olamadı.

Sultan Cem’in Oğuz, Ali ve Murat isimlerinde üç oğlu vardı. Oğullarından Oğuzhan, Padişah II. Bayezıt tarafından verilen emirle öldürülmüştü. Bu ölüm emrinde şunlar yazılı idi:

Kulum İskender!

Biti sana vasıl olduğu gibi bilesin ki, Gediği tepeledim: gerektir ki sen de Cem’in oğluna mecal vermeyip boğdurasın ki, gayet mühidir amma bir ahad vakıf olmaya şöyle bilesin alamet-i şerif üzre itimad kilasın tahriren evail-i şehr-i Şevval, sene seb’a ve semanine ve semane mie Bi mekamı Edirne.” (Topkapı Sarayı Arşivi 11983)(6)

Cem Sultan, oğlu Oğuzhan’ı çok seviyor, ona karşı büyük umutlar besliyordu. Oğlunun öldürüldüğünü duyunca, çok üzüldü ve sarsıldı. Ülkesinden uzak ve gurbet ellerde yıllardır çektiği zulmün ve oğlunun derin acısı ile şu ağıtı yaktı:

İy vefasız hain ü bi-emn ü bi aman felek

 V’iy hata- perver bela-bahş u kaza-gerdan felek

 Mülk-i Yunan’a seraser hükm iderken ah kim

 Eyledün mesken bize şimdi Frengistan felek

Yakamı yırtup elünden nicesi ah itmeyem

Canımı odlara attı derd-i Oğuz Han felek

Ağlamaktan ol ciğer-guşem firakından müdam

Kara kara kanlara boyandı bahrisan felek

Bir kılına virseler virmezdüm  Oğuz Han’umun

Genc-i Karun-ıla bin mülket-i Osman felek

İşid elden şah Oğuz Han’un şehid olduğunu

Derd-ile oldu Frengistan’da Cem mecnun felek

Canumu yakdun u yıkdun ömrümün divarını

Bid-i eyvanun yıkılsın aşağa geçsin felek “(7)

Cem, Avrupa da geçen ıstıraplı günlerinde duygulu şiirler yazmıştır. Ağabeyi II. Bayezıt’a da sitemle yazdığı şiirinde şöyle seslenmektedir :          

“Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan

Ben kül döşenem külhen-i mihnetde sebep ne?

(Sen gül döşeğinde keyifle yatarken, benim eziyet hamamının ateşliğinde kül döşenmeme sebep ne?)

II. Bayezıt’da kardeşi Cem’e şu şekilde cevap vermiştir:

Çun ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet,

Takdire rıza vermeyesün böyle sebep ne?

Hacc-ül harameynim diyüben da’vi kılursun,

Ya saltanat-ı dünyeviye bunca talep ne?

(Madem devlet bize ezelden kısmet olunmuş. Allah’ın bu takdirine razı olmak istemeyişine sebep ne? Mekke ve Medine’yi ziyaret etmekle ( Hacı olmakla) da öğünüyorsun. Öyleyse dünya saltanatına bunca talep ne?)(8)

Ağır hasta olan ve on üç senelik ıstırap dolu esaret hayatı yaşayan Şehzade Cem, Fransa’ya götürülmek üzere yola çıkarıldığında vefat etti. Ölümüne yakın anda, en son olarak şu notu yazmıştı:

Ben öldüğümde, bunu herkesin duymasını sağlayın. Hıristiyanların benim adımı kullanarak Müslümanlara saldırmasının önüne böylelikle geçmiş olursunuz. Kardeşim Sultan Bayezid’e gidin ve naaşımı Müslüman topraklarında gömülmesini rica edin. Borçlarım varsa ödemesini, ailemi korumasını ve sizleri de azad etmesini istediğimi söyleyin.”(9)

Yıllar sonra cenazesi getirilerek Bursa’ya gömüldü. Ölmeden önce Allah’a şöyle yalvarmıştı:

Ya Rabbi! Din düşmanları, İslamiyet’e karşı uğursuz faaliyetlerinde beni kullanmak  istiyorlarsa, canımı bir an önce al ” (10)

Arapça ve Farsça bilen Şehzade Cem, İtalyancayı bir Venedikli gibi, Yunancayı da bir Atinalı gibi konuşuyordu. Ağabey’i II. Bayezıd’ın yumuşak sofu kişiliğine karşılık Cem daha hareketli, yiğit ve cihangir ruha sahipti.

Şehzadenin ölümünü öğrenen padişah II. Bayezıd, Osmanlı ülkesinde gıyabi namaz kıldırılarak üç gün yas ilan etti. Günahlarının bağışlanması için fakirlere sadaka dağıttı.

1-2-Sultan II.Bayezıd Han-Kemal Arkun-Akademisyen Yay.-İst.2009-S.90-94 Arası 95-98 Arası

3-5-Osmanlı Tarihi-Alphonse de Lamartine-Heyet-Sabah Yay.-ist1991-C.1-342-343-354

3-5-6-7-10-Direnen Türkler-Müslüm Ulusoy-Tan Yay.-2006-S.318-320-321-322

4-9-Cem Sultan-Jean Marie Chevrier-Koridor Yay.-İst.2005-S.63-195-236

8-Cihan Hakimiyetine Giden Yol-Mustafa Turan-Cihan Yay.-İst.2007-S.188

8-Bin Soruda Osmanlı-Erhan Afyoncu-Yeditepe Yay.-İst.2010-II.Kitap-S.79

8-Osmanlı Tarihinden İlginç Hikaye ve Anekdotlar-Avni Arslan, Ziya Demirel-Akçağ Yay.Ank.2008-S.44