“İMZALADIK AMA GEREĞİNİ YAPMADIK” VAKASI: Taraf Gazetesi, 2004 yılında düzenlenen MGK toplantısında alınan kararları “Fethullah Gülen’i Bitirme Planı” başlığıyla gündeme getirdi.
İktidar kanadından gelen açıklamalara göre de, haberde yer alan 25 Ağustos 2004 tarihli MGK kararının altında, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer‘in yanında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül‘ün yanı sıra, beş ayrı bakanın imzalarının olduğu kabul edildi.
Başbakan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “AKP hükümetleri bu planı uygulamadı, dolayısıyla bu MGK Kararı yok hükmündedir” açıklaması da; Vecdi Gönül‘ün “Hükümet, o günkü şartlara göre basiret ve itidalle davranmıştır. Daha başka problemlere, daha büyük gerilim ve sıkıntılara yol açacak gelişmeleri de böylece önlemiştir” sözleri de olayı izah edemedi.
Çünkü Başbakanımız “dik durmadan diklenmesini” bilirdi. Çünkü Başbakanımız bugüne kadar kimsenin laf etmeye cesaret edemediği İsrail’in Başbakanına bile “one minute” diye kükreyebilen biriydi.
Yani askerin ve zamanın Cumhurbaşkanı Sezer’in isteğiyle/ baskısıyla “irtica ile eylem planına” imza atacak bir lider değildi.
Ayrıca bizim başbakanımız delikanlı adamdı. Attığı imzanın gereğini yerine getirirdi. Yani hem imza atacak ve hem de uygulamadım diye sorumluluktan kaçacaktı. Galiba bu yardımcıları, Başbakanlarını hala tanıyamamışlar.
Hem bakarsınız kendi imzasını keenlemyekün yani yok hükmünde sayanlara kızıverir. Yarın çıkar yardımcısını ve danışmanını mahcup edecek şekilde “evet ben imzamı attım ve gereğini de yaptım” diyerek hadlerini bildiriverir.
Böylece Başbakan’ı korumak için O’nun sözlerini ve eylemlerini tevil etmeye kalkanlar “özgül ağırlıklarının” ne kadar olduğunu görüverirler. Bunun nasıl bir duygu yaratacağını Bülent Arınç‘a sorsalar bilecekler.
Ama Başbakanımıza yönelik akınları önlemek için “gövdesini siper edenlerin” bunun bir bedeli olduğunu biliyor olması gerek.
Ben Taraf’ın yeni belgelerle “F.Gülen’i bitirme planını” nasıl uyguladıklarına dair belgelerin gerisini yayımlamadan, Başbakan Erdoğan’ın “delikanlı” bir çıkışla “yaptımsa ben yaptım” gibi bir açıklama yapmasını bekliyorum.
*****
AÇIKLANAN MGK KARARI BAZI DAVALARI ETKİLEYECEK
Taraf‘ın “AK Parti’yi ve Gülen’i Bitirme Planı” başlığıyla yayımladığı, Albay Dursun Çiçek imzalı “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” adlı belgeye dayanarak yargılanan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ dâhil (Dursun Çiçek, İbrahim Fırtına, Şener Eruygur, Özden Örnek ve diğerleri) yüzlerce subay müebbede varan çok ağır cezalara mahkûm edildiler.
Şimdi galiba “Silahlı Kuvvetler’e sızmış yasa dışı bir terör örgütü var. Bunlar iktidarı devirmek için darbe ortamı yaratacaklar” gerekçesiyle mahkûm edilenlerin, Taraf’ın yeni açıkladığı ve inkâr edilmeyen MGK kararını uygulamak için plan yaptığı ortaya çıkıyor.
(Hatta Dursun Çiçek’in kızına göre 1997’den 2011’e kadar aynı türde MGK kararları, direktifler, genelgeler ile tehdit sayılan irticai faaliyetler /cemaatler ile ilgili olarak kararlar alınmış. Başbakan dâhil olmak üzere herkes bu kararları onaylamış.)
MGK Kararı ile mahkûmiyetine karar verilenlerin eylemleri bağlantılı ise bunun neticeleri çok ağır olabilir. Şöyle ki, söz konusu eylem suç ise bu MGK Kararı da suç teşkil eder, imzalayanlar da sorumlu olur. Uygulamamış olmak sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü Mahkeme İlker Başbuğ, Dursun Çiçek ve diğerlerini eylemi gerçekleştirmedikleri halde mahkûm etti.
Eğer MGK Kararı suç teşkil etmiyorsa yüzlerce subaya verilen mahkûmiyet kararlarının hepsinin geri alınması gerekecek demektir.
Esas muamma olan konu ise bu yargılamalar devam ederken MGK Kararında imzası olan siyasiler ve generaller neden bu kararın varlığından bahsetmedi?
*****
“İMZALAMADIK” VAKASI:
Bu beklentimin gerçekleşeceğine dair inancımı sarsan yeni bir haber okudum. Hürriyet’te yer alan habere göre “Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında Kürt petrolünün satış ve transferi konusunda bir anlaşmanın imzalandığı ortaya çıktı.”
Erdoğan ile Barzani arasında ilk gösterimi Diyarbakır’da yapılan düet ve Beçirvan Barzani ile yapılan görüşmeler yapılmıştı. Ancak, Kuzey Irak’ta çıkarılan petrolün satış ve nakline dair bir anlaşma yapılmadığı açıklanmıştı.
Sebebi de Merkezi Irak hükümetinin tepkileri ile ABD’nin “Irak federal hükümetinin onayı olmadan Irak’ın herhangi bir kesiminden petrol ihracını desteklemiyoruz” demesiydi.
Meğerse Türkiye ile Barzani Devleti arasında anlaşmalar yapılmış, imzalar atılmış. Ancak bahsettiğim tepkiler sebebiyle “Bağdat ve Washington ile görüşüldükten ve Bağdat ikna edilip onayı alındıktan sonra imzalanacak” haberi sızdırılmış.
Bu durum ortaya çıkınca, Ankara ile Bağdat arasındaki ipler yeniden gerildi. Irak hava sahasını ‘Türkiye’ye kayıtlı uçaklara’ kapattı.
Dahası Irak’ta toplantıya gitmek hazırlığı yapan Enerji Bakanı Taner Yıldız‘a, Büyükelçimiz vasıtasıyla “Irak’a gelmesin” haberi gönderilmişti. Neyse ki yapılan görüşmelerle bu durum aşıldı ve Taner Yıldız Bağdat’a gitti.
Cengiz Çandar imzalanmış anlaşmayı gizlemeyi “yalan söylenerek izlenen bir dış politika” olarak nitelendirmekte ve vakayı şu cümlelerle değerlendirmekte:
“Yalan söylemeyi bile beceremeyen bir dış politika söz konusu. 48 saat içinde ortaya çıkan ve faturası aylar ve yıllarca ödenecek ‘yalan’ üzerinden izlenmek istenene bir dış politika denebilir mi?”
İlk vakada “attığımız imzanın gereğini yerine getirmedik” diyenler ile ikinci vakada attıkları imzayı inkâr ederek “imzalamadık” diyenler aynı kişiler: Başbakan Erdoğan ve ekibi.
Bu imza vakalarının Erdoğan ve ekibin güvenilirliğini aşındırmaması mümkün değil.
Politikada güven kazanmak zordur, kaybetmek ise çok kolay.
“Dünya lideri” imajı ve binbir emekle yaratılan “karizma” bu imza vakalarından sonra ciddi darbe aldı.