Başka Açıdan Şeriat (II)

97

 

Şeriat, kanun demektir. Şeriat nizam demektir. Şeriat düzen demektir. Kanun ise, uyulması gereken yoldur. Tutulması icap eden rotadır. Kanunise, içinde yer alınması lüzumlu görülen çerçevedir. Şeriat, plân demektir. Şeriat program demektir. Şeriat, plân ve program hükmünde olan kader demektir.

Kaderi olmayan, tasarımlanmayan şey yoktur kâinatta. Kaderi olmayan barınamaz evrende. Kaderi, yazgısı bulunmayan bulunmaz dünyada.

Yolu yapılmayan araç, yola çıkar mı?

Rayı döşenmeyen tren hareket eder mi?

Rotası bulunmayan gemi demir alır mı?

Uçuş hattı, düzenlenmeyen uçak havalanır mı?

Plânı, projesi çizilmeyen binanın yapımına başlanır mı hiç?

Karar vermeden adım atan hiç görülmüş müdür?

Bütün bunlar gösteriyor ki, ortaya çıkması istenen her şeyin kaynağında, her şeyden önce o şeyi tasavvur etmek var. O şey için hayâl kurmak var. O şeyin yapımını istemek var.

Kısaca varlık sahnesine çıkması istenen her şeyin temelinde, bütün bunları gerçekleştirecek bir ilim şart. Bir irade, bir istek gerekli. Güç, kudret ise elzem ve zarurî.

İlim, irade, kudret yâni bilim, istek ve yapmak için; hikmet / erdemli bilgi yeri olan bu dünyada her şeyden önce tasarım ille de şart oluyor. Plân muhakkak gerekli görülüyor. Program, kolay uygulanır olsun isteniyor.

Demek ki önce mânâ var. Madde ise arkadan geliyor.

Ama bildikten sonra gerçekleşiyor. Ama istedikten sonra somutlaşıyor. Ama güç kullanımından sonra görünür, tutulur bir hâl alıyor.

Kısaca mânâ kesafetleşerek, yoğunlaşarak maddeleşiyor önümüzde.

Ama çok girift, çok karışık, çok ince bir plânlamanın tatbikinden sonra var oluyor.

Varlık âleminde yer alıyor. Uzun bir bilimsel yol katettiği için karşımızda beliriyor. Belirgin bir hâl alıyor.

Maddesel zuhûr, Şeriat yoluyla bizlere ulaşıyor.

Yâni İlâhî ilim, Rabbanî irade ve Allah’ın kudretiyle her şey lâyık olduğu biçime bürünüyor.

İstenen kıvamı alıyor. En güzel şekilde var olup, insana yâr oluyor.

Evet her oluşum, her yapılış, her işleyiş Şeriat’le kaim.

Yâni o şeye ulaştıran kanunla, o şeye eriştiren yolda yürümekle mümkün.

Şeriat’in yâni o yolun açılmasıyla, o yolun yürünmesiyle, o yoldan maksada varılmasıyla olası.

Demek ki varış, eriş ve oluş ancak cadde-i kübra denen en büyük, en gerekli, en emniyetli yol ve cadde sayılan Şeriat’le kabil.

Ana cadde, ana yol demek olan Şeriat ise bilim demektir. Arzu demektir. Güç demektir.

Çünkü yürünecek yol demek olan Şeriat yoluna düşmek için, önce o yolu bilmek, tanımak icap eder. Sonra o yola düşmeyi istemek, arzulamak gerek. Daha sonra da o yola düşmeye güç yetirmek lâzım.

Çünkü her insanın başarısı için bu yol elzem. Her milletin muvaffakıyeti için bu yol gerekli. Canlı cansız her varlığın varlık âlemine çıkması için bu yolda yürümek şart.

Başta kâinat, tüm evren olmak üzere, bütün âlemdeki her bitki, her hayvan, her maden,

1068

her insan kendi plânının açılmış, saçılmış, ortaya çıkmış ve görünür hâl almış şeklidir.

Kader denen, plân diye anılan yazgısının somutlanışından ibaret.

Taşa, toprağa,madene, bitkiye, çiçeğe, ağaca, kurda kuşa, böceğe; kısaca ete kemiğe bürünüşten başka bir şey değil.

Demek ki varlık; Şeriat denen; tabii, doğal rotasında bilimle yol alarak bir tasarım hâline geliyor.

İstekle, o tasarım yoluna devam ediyor.

Kullanılan güçle katettiği yolun sonunda; o tasarım gerçekleşiyor.

Kâinatta her şey yüce Allah’ın ilmindeyken, Rabbanî  iradeyle, İlâhî kudretle yaratılıyor.

Görünmez, gaybî âlemden; görünür, şehadet âlemine çıkarılıyor.

Bu yaratılışta  -hikmet icabı-  sebepler araya giriyor. Tabiat kanunları, doğa kanunları dediğimiz; fizik, kimya kanunları rol oynuyor.

İşte bu; şeriat dediğimiz, kevnî kanunlar diye adlandırdığımız, doğa kanunları diye isimlendirdiğimiz şeyden başka bir şey değil.

İnsan; yüce Allah’ın özene bezene yarattığı, en şerefli mahlûk.

İnsan Ulu Tanrı’nın ahsen-i takvîmde, en güzel şekilde, en uygun kıvamda yarattığı. En seçkin kıldığı, en üstün tuttuğu varlık.

Üstelik kendisindeki her şeyden birazcık da olsa insana bahşetmiş. Özellikle bir nebze de olsa ilimle, iradeyle, kudretle insanı donatmış.

Hususan Şeriat denen kanun koyuculukta; insanın  yönetmelikler, tüzükler, trafik kuralları tanzim edip, düzenlemesi gibi, insana has tasarruflarda bulunmasına yetkili kılmıştır.

Tıpkı boğazlarla yetinmeyip kanallar açması, doğal geçitlerle yetinmeyip tüneller açması, köprüler kurması gibi.

Nitekim insan; ilmi olduğu için bir şeyi tasarlayabiliyor.

İradesi bulunduğu için, tasarladığı o şeyi isteyebiliyor.

Güç, kudret sahibi olduğu için, tasarladığı o şeyi gerçekleştirebiliyor.

Böylece Şeriat; her şeyin yolu yordamı oluyor.

 

 

 

Önceki İçerikBunlar Neden Yapılır, Biri Bize Açıklasın
Sonraki İçerikHarzemşah Genel Valisi Atsız’ın Sevgendnamesi (Yemin Mektubu)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.