Taraf Gazetesinde Mehmet Baransu birkaç ay önce “İktidarın Ömrü Uzun Sürmez” başlıklı bir yazı yazmıştı. Bu yazıda hükümetin yaptığı bazı düzenlemeler hakkında şu bilgileri vermişti:
“AK Parti ‘hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük yapanlar’ ve bunların kamudaki ortaklarını kurtarmak için son bir yıldır gece yarısı bir dizi düzenleme yapıyor.
- Önce ‘Özel Yetkili Mahkemeler’in inceleme alanına giren yolsuzluk ve usulsüzlük yapanların örgüt kurmakla suçlanıp yargılandığı “çıkar amaçlı suç örgütleri” yasası değiştirildi.
- Ardından ‘ihaleye fesat karıştıranlara’ verilen cezanın süresi 12 yıldan üç yıla indirildi. Bu düzenlemeyle yolsuzluk yapanlar ve ortakları af kapsamına sokuldu.
- Bir sonraki adım Kamu İhale Kurumu Yasası’ndaki düzenleme oldu. Hırsızlarla ortaklık yapan AK Parti’nin kamu kurumundaki elemanları ve bakanlar bir kez daha yargıdan kaçırıldı.
- Zincirin son halkası ise Sayıştay Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklik oldu. Sayıştay artık etkisiz bir kurum olarak, yolsuzluk ve usulsüzlükleri tek başına inceleyemeyecek.“
Mehmet Baransu, malum “kendisine gönderilen bavul dolusu evrakı“, 20 Ocak 2010 da gazetesinde yayımladıktan sonra adliyeye teslim etmesiyle, tarihi “Balyoz Davası”nı başlatan kişi. O “Balyoz Davası” ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden (orgeneral ve oramiraller de dâhil olmak üzere) çok sayıda muvazzaf ve emekli subay tutuklu ve yargılanmakta. Bu sebeple Baransu’yu “TSK’nın yapısının değiştirilmesi sürecinde” hükümete yardımcı olan önemli bir figür sayabiliriz.
Mehmet Baransu, “İktidarla yollarımı neden ayırdığımı merak edenler, bu yazımı bir kez daha okuyabilir. Cemaat ‘saçmalığına’ düşmeden!” açıklamasıyla, bu tür hukuki düzenlemelerin iktidarla yollarını ayırmakta önemli olduğunu ifade ediyor. “Bir kaynağından” aldığı bilgiyle hükmünü veriyor: “Yapılanlar yok edilmeyecek bir şekilde devlet arşivlerinde kaydediliyor. Gerçekler bir gün ortaya çıktığında iktidarın ömrü öğlenden ikindiye kadar sürmez.”
*****
Eski Bakanlardan Rifat Serdaroğlu güncel siyaseti yakından takip ediyor ve sert bir muhalefet üslubuyla, fikirlerini sosyal medya üzerinden paylaşıyor. Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı görevleri yapan Serdaroğlu’nun yazıları internette belki de yazılı basından daha çok okunuyor. Son olarak 18 Haziran 2013 tarih ve 2013/4907 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İslam Kalkınma Bankası Türkiye Ofisinin Kurulmasına dair Bakanlar Kurulu Kararı ve TC Devleti ve Banka arasında imzalanmış antlaşmayı gündeme taşıdı.
Önce İslam Kalkınma Bankası hakkında şu kısa bilgiyi veriyor: “Banka 1974 yılında kuruldu, merkezi Suudi Arabistan’ın Cidde şehrindedir. İKB’nin 56 üyesi bulunmasına rağmen sermayenin çoğunluğu Suudi Hanedanınındır. Yani patron Suudilerdir. Cumhurbaşkanı Gül, 1983-1991 yılları arasında bu bankada ‘ekonomi uzmanı’ olarak çalıştı.”
Bakalım aşağıdaki maddeleri okuduğunuzda siz de Rifat Serdaroğlu’nun şu hükmüne katılacak mısınız?
“Türkiye’nin kendi Merkez Bankasına vermediği “yetki ve koruma zırhını” Suudilerin Bankasına verdiğini gördük. Sanki yeni Merkez Bankamız, Suudilerin İslam Kalkınma Bankası olmuştu!”
Suudilere tanınan ayrıcalıklar;
Madde 5-1: TC’ nin idarî-adlî-askerî veya polisinden herhangi bir görevlisi veya temsilcisi veya TC dâhilinde Kamu otoritesi gücü kullanan başka bir kişi, Banka Grubunun veya Ofis Başkanının izni olmadan ofis mahalline giremezler.
Madde 5-2: Bankanın tüm arşivleri ve genel anlamda tüm dokümanlar ve bankanın elinde bulunan tüm veriler her zaman ve her yerde dokunulmaz olacaktır.
Madde 7-1: Resmi faaliyetleri kapsamında Banka Grubu ve ülke ofisi, taşınır-taşınmaz mülkü, faiz veya sermaye kazancı veya döviz kazancı gibi her türlü geliri dâhil varlıkları, bunun yanı sıra mal ve hizmet alımları dâhil, faaliyetleri ve işlemleri KDV, ÖTV, tevkifat ve damga vergisi dâhil, fakat bunlarla sınırlı olmamak üzere, doğrudan ve dolaylı vergi ve harçtan muaf olacaktır.
Madde 11-1: Banka Grubu ve ülke ofisi ile kurulacak tüm iletişim, gönderme vasıtasına ve şekline bakılmaksızın, sansürden veya başka türlü dinlemeden ve müdahaleden masundur.
Madde 11-3: Banka Grubu ve ülke ofisi TC’ de, noktadan-noktaya telekomünikasyon tesisleri kurma ve işletme hakkına sahip olacak, bunlara telsiz alıcı ve verici istasyonu veya istasyonları, uydu alıcı-verici istasyonları kurabilecektir.
Diğer imtiyazlar için Resmi Gazete’de yayımlanan sözleşme metninin tamamını okuyabilirsiniz.
Bakanlar Kurulu’nun yetkisini aşarak, T.C. Devletinin “hükümranlık hakkı“ndan ve “vergi alma hakkı“ndan feragat etmesi anlamına gelen bu sözleşme neden yapılır ve böyle bir Bakanlar Kurulu Kararı nasıl alınabilir?
Bu yazının yer aldığı sosyal medyaya yorum yazan vatandaşların bir kısmının aklına hemen Mehmet Baransu’nun fikrinin benzerleri gelmiş: “Bu karar düşündürmektedir ki, bu bankada devleti soyanların, PKK’nın ve daha birçok gizli örgütün paraları, yolsuzluk ve rüşvet gibi haksız kazançlar muhafaza edilebilir.”
İslam Kalkınma Bankası “Müslüman toplumların ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunması” beklenen bir kuruluş. Bu banka ve devletimizi yönetenler hakkında böyle olumsuz düşüncelere yol açan düzenlemelerin varsa makul bir gerekçesi, lütfen bunu güvenilir bir yetkili bize açıklasın.
*****
PKK’nın isteği üzerine hazırlanan “demokratikleşme paketi” de yukarıda örneklerini verdiğimiz düzenlemeler gibi kamuoyunun gözünden kaçırılarak, tartışılmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanıyor. Başbakan Erdoğan kendi ifadesiyle “Türkiye’de şartlar oluştuğu; engeller, dirençler ortadan kalktığı için 11 yıllık zincirin bir halkası olarak gerçekleştiriyor.” Meclis çoğunluğuna güvenerek muhtemelen yine gece yarısı oylamalarıyla Meclis’ten geçirecek.
T.C. Devleti’nin ülkemizin bir bölgesinde resmi dairelere çekilmiş olması ve adeta egemenliği devretme hazırlıklarının hızlandığını gösteren gelişmeler gibi, bu operasyonun muhtemel tamamlayıcısı olan “demokrasi paketi” de endişe verici.
Bütün bunlar neden ve niçin yapılıyor? Biri bize açıklasın.