Kapının Önünü Görmek

90

 

Batı deyince hemen Avrupa ve Kuzey Amerika’yı algılıyoruz. Belki bu algılama çok doğru ve ayrıca gelişmiş ülkeleri içeriyor. Amerikalı yazar James Petras ülkesi hakkında özetle şöyle tespitlerde bulunuyor:

“Şiddetle sosyal ve ekonomik krizler, uzun süreli ve birbirini izleyen savaşlar ABD için giderek düşen yaşam standardı demektir. Bu krize halk, “Wall Street’i İşgal et!” eylemleriyle cevap verdi ve yüzde birlik süper zengin kesimi açıkça suçladı.

Halk teselli için dine mi yönelecekti? Sofi bir hayata mı başlayacaktı? Bu iki soru tartışılmaya başlandı. Dinler büyüyor ve gelişiyor muydu? ABD’nin en büyük dini grubu hristiyanların sayısı %86.2’den %76’ya geriledi. Museviler (yahudi)  % 1.8’den %1.2’ye düştü. Doğu dinleri erişkin nüfusu ise % 0.4’den % 0.97’ye yükseldi. Aynı şekilde erişkin nüfus içinde müslümanların oranı 1990’da %0.3 iken 2008’de %0.6’ya çıktı.

Hristiyanların ve musevilerin sayısı eksildi. Amerika’da ikinci büyük nüfus 34 milyon 169 bini bulan % 15’lik oranla hiç bir dini olmadığını(ateist) belirten erişkinlerdir. En büyük düşüş ise protestan kiliselerinde (Metodistler, Lüteriyenler, Presbiteryenler, Episcopalianlar,  Anglikan ve Mesih’in birleşik kilisesi) oldu. En büyük artış da 8 milyon’dan 16 milyona yükselen hiç bir mezhebe bağlı olmayan hristiyanlar arasında görüldü.

HANGİ DİNLER, HANGİ ÜLKELER?

Musevilikteki kriz, “ana akım hristiyan” kiliselerinden bile daha şiddetli. Son 20 yılda 450.000 inananların ayrılmasıyla musevi sayısında % 15 azalma görüldü. Musevilikten kaçışın, siyasal ekonomikten bazıları hıristiyanlıkla benzer olabilir. Kaybın sebep ve sonucu olarak  musevilerin %50’den fazlası sinagog dışında, musevi olmayanlarla evleniyor. Diğerleri de doğu ya da hristiyanlık gibi başka bir dine geçebiliyor. Bazı musevi yeni muhafazakar hahamlar ve ideolojiler “asimilasyon” tehdidinin “soykırım”a eş olduğundan yakınıyor. Pek çok musevi de “hiç bir dini olmayan ya da laik” olmayı seçti.

İsrail’in museviliğin dini kurumlarıyla özdeşleşmişliği ve giderek sıkılaşan bağları, İsrail bayraktarlığı ve İsrail’in işlediği savaş suçlarının “sinagog”ca kayıtsız şartsız desteklenmesi, pek çok cemaat üyesi museviyi uzaklaştırdı. Bu üyeler iç içe geçmiş, dini-siyonist ağlar içine yerleşmiş dehşetengiz  pro-İsrail aygıtına karşı kişisel açıdan pahalıya mal olacak bir mücadeleye girişmektense sessiz sedasız kenara çekildiler.

Amerika’da dini krizler, inanç ve kurumsal aidiyetteki gerileme, ABD’deki kamu kuruluşlarında görülen ahlaki yozlaşma ve yaşam standardındaki düşüşle yakından ilişkili. Hristiyanlar arasındaki gerileme hızlı, ama dengeli; museviler arasındaki gerileme daha derin ve daha hızlı. Ufukta herhangi bir  alternatif dinsel uyanış da yok. Daha köktenci hiristiyan gruplar adaletsizliği gidermek için Çay Partisi gibi aşırı uçlardaki hareketlerde daha siyasal bağlar kurarak karşılık verdi ya da islamofobik İsrail yanlısı eylemlere katıldı- tam da eski musevilerdeki kopuş sayısını artırarak.

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE MÜSLÜMAN NÜFUS

Yapılması gereken giderek artan rasyonel “hiç bir dini olmayan” halk kitlesini düşük yaşam stardları ve artan emperyal savaş maliyetlerini birebir yaşayan Amerikalı ücretle çalışanların oluşturduğu  çoğunlukla buluşturan bir eylem olacaktır. (James Petras – La Haine’den tercüme F. Yavuz- İstanbul Aydın Üniversitesi uygulama gazetesi)”

Avrupa’ya gelince müslüman nüfus ve oranları şöyle;Almanya 4.02.000 ile % 4, Avusturya 353 bin % 4.2, Belçika281 bin % 3, Bosna Hersek 1.522.000 ile % 40, Bulgaristan 920 bin %12, Hırvatistan 18 bin binde bir, Çek Cumhuriyeti 1000 kişi ile binde bir, Danimarka 88 bin % 2,  Estonya ikibin ile binde bir, Finlandiya 24 bin ile binde 2, Fransa 3.554.000 ile % 6, İzlanda sayı belli değil tahminen binde bir, İtalya 36 bin ile binde bir, Kosova 1.999.000 ile % 89.6, Letonya iki bin ile binde bir, Litvanya üç bin ile binde bir, Lüksemburg 13 bin ile%3, Macaristan  24 bin ile % 2, Makedonya 680 bin ile % 33, Karadağ 11 bin % 17.7, Hollanda 964 bin ile % 5.7, Norveç 65 bin ile % 1, Polonya 48 bin ile %1, Portekiz 15 bin ile %1,  Romanya 66 bin ile % 0.3, Rusya 16.482 .000 ile % 11.7 (gayriresmi ramak 23 milyon), Sırbistan 244 bin ile % 3.2, Slovakya belli değil, binde bir sanılıyor, Slovenya 49 bin ile %2.4, İspanya 650 bin ile %1, İsveç 149 bin ile %2, İsviçre 323 bin ile %4.3,  Türkiye 73 milyon 619 bin ile % 98, Ukrayna 456 bin ile % 1, Vatikan’da müslüman sayısı belli değil tahminen binde bir ve Yunanistan 310 bin ile müslümanlar % 3 oranında nüfusa sahiptir.

Dünya’daki müslümanların toplam sayısı ise 1.571.198. 000 ile (fiili durum daha fazla) genel nüfusun % 22.9’unu teşkil ediyor. Sözkonusu rakamlar 42 ayrı referansla arşivimde kayıtlıdır. Bu kaynaklardan bazıları şunlardır:Britannica, Secrets Of İslam, Müslim In Europe, İslamic World vs.

HİÇ BİR MEDENİYET, TOPULULUK VE ÜLKE YOKTUR Kİ

Avrupa Birliği her yıl nüfus artışıyla alakalı çalışmalar yapar aynı Amerika’da olduğu gibi (30 Ocak 2012 günlük gazete haberleri ve yorumlar). AB’nin bu çalışmasındaki araştırmanın özeti şöyle: Doğum oranı % 2.11’in altında olan hiç bir medeniyet, topluluk ve ülke varlığını sürdüremez. Yok olmaya mahkumdur. Dolayısıyla Avrupa’da her ailede  3 çocuk olması şarttır.

Bu çalışmadan bazı notları aktarmak istiyorum:2 nüfuslu 2 ayrı çift evlense ve birer çocuk sahipi olsalar nüfusları birer kişi artar. Onlardan doğun iki çocuk da evlense ve onlar da birer çocuk yapsa, ikinci kuşakta nüfus artışı % 1’e düşer.

Bir başka şekliyle; çiftlerin ikişer çocuğu olur ise, ilk kuşakta nüfus 4 kişi artar.Onlar da evlenip 2’şer çocuk yaparlarsa nüfus aynı kalır. Nüfusun uzun sürede büyümesi üçer çocuk yapmalarına bağlıdır.

*Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya’da doğurganlık oranı %1.3, Fransa’da  % 1.8, İngiltere’de 1.6, İspanya’da %1.1, İtalya’da % 1.2, Yunanistan’da % 1.3’dür. 31 Avrupa Birliği ülkesinde  ortalama doğurganlık oranı ise % 1.38 olmuştur.

*Son 25 yıl içerisinde Avrupa Birliği nüfusu büyük göç hareketlerinden dolayı gerilemiştir. Avrupa Birliği’ne göç edenlerin % 90’ı müslümandır.

* Fransa’da müslüman göçmenlerin oranı %8.1’dir. Yeni doğan çocuklardan % 30’u islam dinine mensuptur.Buna göre  2052 yılında yani 39 yıl sonra müslüman nüfus Fransa’da çoğunluğu meydana getirecektir.

*Belçika’da müslümanlar toplam nüfusun % 25’ini teşkil eder hale gelmiştir.

*Hollanda’da yeni doğanların % 50’si müslümandır. 2028’de yani 15 yıl sonra Hollanda nüfusunda müslümanların payı % 50’yi aşacaktır.

*Rusya’da resmi olmayan rakamlara göre 23 milyon müslüman yaşamaktadır. Rus Silahlı Kuvvetleri’ndeki askerlerin % 40’ı islam dinine mensuptur.

*2030 yılında yani 17 yıl sonra Avrupa Birliği’nde doğan her3  çocuğun biri müslüman olarak hayata gelecektir.

Bir başka Amerikalı Jeffrey D. Sachs da ülkemize yaptığı son ziyarette Türkiye’deki  ekonomik büyümeyi gördüğünü, eşitsizliğin azalamaya doğru yöneldiğini, innovasyonun yükselmekte olduğunu belirtiyor.(Aydın Sayı 17).

SATICILARI VE ALICILARI

Batı çok şeyin farkında nereden bakarsanız bakınız. Dolayısıyla dünyadaki bütün savaş ve çatışmaların müslüman ülkelerde(Afganistan, Mısır, Nyammar, Libya, Suriye, Sudan, Tunus vs) olması, müslüman kanı akıtılması tesadüfü değil. 150 bine yakın müslümanın katledildiği Suriye’de Başer Esad kimyasalları batıdan alarak silaha çeviriyor: Sodyum floridi İngiltere’den, siyanur potasyomu ABD ve Hollanda’dan alıyor. Florid, dimitil metil fosfonat, fosfor, alkol,karbon, hidrojen ve oksijen karıştırılarak sarin gazı elde edilerek 100 kiloluk başlıklar halinde roketlere yerleştiriliyor, ateşlenince siviller solunum güçlüğü çekiyor, bilinç kaybına uğruyor, komaya girerek hayatını kaybediyor. Şimdi ise ABD Başkanı Obama Suriye’ye operasyona hazırlanıyor!

Tunus’ta hükümeti oluşturan ve islami duyarlılığı olan Nahta hareketi sokak hareketleriyle istifaya zorlanıyor. Demokrasiye henüz geçmekte olan Mısır askeri darbe sonrasında Cumhurbaşkanı Mursi cezaevinde, hapishaneden salıverilen ve maaşla taltif(!) edilen baltacı caniler ordu gibi hergün katliam yapıyor bu ülkede. Kıbrıs Barış Harekatımızda(1974) Türkiye’de her bakımdan yardım eden Libya Lideri Albay Muammer Kaddafi’nin savaş hukukunda bile olmayan linç edilerek vahişce katledilmesi insanlık adına acıdır. Irak’da bir milyon müslüman öldürdü batılılar. Bütün bu işgal ve saldırıların gerekçesi de demokrasi getirmek, insan haklarını savunmak ve hukuk devleti olşturmak!. Bu gerekçeli tuzaklara malesef halkı müslüman olan söz konusu ülkelerin yönetimleri de defalarca düşmekte hiç bir beis görmemektedir!.

ÇAĞRI: EDİPLERİMİZ VE SİNEMACILARIMIZ NE GÜNE DURUYOR?

Keşke romancılar, hikayeciler, şairler, senaryo yazarları, edipler, prodüktörler bu fotoğrafları değerlendirseler de unutulmasa. Tarihi malesef her zaman tarih yapanlar aktaramıyor, anlatamıyor, yazamıyor. Görev sanatçı ve medeniyetçilere düşüyor.

35 milyar dolar kadar bir ülkeye döviz girdisi beklenen 2020 Olimpiyatları’nın İstanbul’a verilmemesi için bir gerekçe mi lazım? Nükleer sızıntı önemli değil; doping, sınırda savaş beklentisi ve gezi dersin olur biter. Oysa esas mesele arka plandadır. Çünkü müslümanların nüfusu ve kaynağı artıyor!

20-23 Eylül 2013 tarihleri arasında KKTC’de kısa adı EMU olan European Muslim Union (Avrupa Müslümanlar Birliği) toplantısı olacak. Daha önce Üsküp, Viyana ve Rotterdam’daki toplantılarına katılmıştım. Bu defa da iştirak edeceğim inşallah. Aklıma birden bire bütün bu hatırlatmalar geldi nedense. Sağlık olsun!