Yavuz Sultan Selim’in ve Hz. Peygamberimizin Mısır Hükümdarlarına Mektupları

173

 

Yavuz Sultan Selim’in, İranlılarla Çaldıran savaşından sonra çarpıştığı ikinci devlet Memluklu devletidir. Memluklu Devleti Mısır’da iki buçuk asır boyunca devam etmiş, kurucusu Atabeydir. Memluklu hükümdarları, Mısır ve Suriye topraklarını ele geçirmiş, Adana, Malatya bölgelerini de içine alacak şekilde, Anadolu’nun içlerine kadar ilerliyorlardı. Mısır merkezli olmalarına karşılık, toprakları Anadolu’nun içlerine kadar uzanıyordu. Memluklu Devleti, Türkler ve Çerkezler tarafından kurulmuş bir devletti. Halifelik, Memluklu devletinin elinde idi. Bu bakımdan Memluklular, Osmanlıda yaşayan Müslüman halk üzerinde bir etkisi vardı. İslam Halifesi Mısır’da yaşıyor, Memluklu Devleti de Halife’nin koruyuculuğunu yapıyordu.

Osmanlıların gelişip güçlenmesi, Memluklu devletini memnun etmemiş, bir hasım olarak bakmaya başlamışlardı. Yavuz Sultan’ın, Çaldıran savaşı sonrası Dulkadiroğlu Beyliğini Osmanlı topraklarına katması, Memlukluları huzursuz etmişti. Dulkadir Beyliği, Memlukluların üzerinde hak iddia ettiği bir bölge idi.

Yavuz Sultan, İran’dan sonra Mısır’a sefer yapmayı kararlaştırdı. Hazırlıklarını ve niyetini Memluklulara duyurmamaya özen gösteriyordu. Harp hazırlıklarını yapıp, İran’a ikinci sefer düzenleyecekmiş gibi bir kanaat vermeye çalıştı.

Memluklu Devletinin başında Sultan Kansu Gavri bulunuyordu. Padişah Yavuz, Memluklu Sultanına saygı ifadeleri ile dolu bir mektup gönderdi. Ayrıca köle, kadife, samur ve yünlü kumaşlar yollayarak, dost görünmeye ve dostluğuna inandırmaya çalıştı. Yavuz Selim, 1516 Şubatında gönderdiği mektubunda şöyle diyordu:

” Sen benim pederimsin, sizden dua isterim; ben Alaüddevle memleketine ancak senin izninle giderdim. O bana asi idi, pederimle Sultan Kayıtbay arasındaki fitneyi meydana getiren bu adamdı. Onun ölümü ayn-ı sevap oldu. Onun yerine tayin edilen Şehsuvarzade hoşunuza giderse ibka ediniz,  gitmezse değiştiriniz, size ait bir iştir. Ben Alaüddevleden aldığım yerleri size iade ediyorum. Sultan daha ne arzu ederse onu da yaparım…”(1)

Sultan Gavri, kendisine yazılan bu mektuba rağmen, şüphe ve ihtiyatı elden bırakmayarak tedbir almaya başladı. İran’ın ve Dulkadiroğlu Beyliğinin fethi, zaten onu huzursuz etmişti. Sultan bu konuda, fazla sert tepki vermekten çekiniyordu. Yavuz Sultan’a, bir elçi ile mektup göndererek ” Oğlum hazretleri” diye hitap ederek cevap veriyordu. Her ikisinin de Müslüman Padişahlar olduğunu, Dulkadir Beyliğinde kendi adına hutbe okutulmasını, kendilerine karşı yapılan uygulamaların gevşetilmesini istiyordu. Ancak Sultan Kansu’nun isteğine sinirlenen Yavuz Sultan, gelen elçilere sert şekilde cevap verdi.

” Var Sultan’ına söyle eğer Sultan mert ise hutbe ve sikke de adının muhafazasının Anadolu’da değil Sultanlık ettiği Mısır’da okutmaya devam etsin” dedi.

Elçi :” Ben bunları Sultan’ıma nasıl söylerim, siz bir elçi gönderin o söylesin deyince;

Yavuz Sultan” Elçiye luzum yok, Mısır’a zaten ben geliyorum” dedi.(2)

Osmanlı ordusu ile Memluklu ordusu, Güney Doğu’da Mercidabık denilen yerde karşılaştı. Osmanlı ordusu hilal şeklinde açılarak, Memluklu ordusuna saldırıp sararak, büyük bozguna uğrattı. Sultan Kansu Gayri, savaş meydanında öldü. Memluklu karargahı bütün ağırlıklarıyla Osmanlıların eline geçti. Suriye şehirleri de rızaları ile Osmanlı idaresini tercih ettiler. Halife III. Mütevekkil de, Yavuz Sultan’a esir düştü. Padişahtan çok hürmet ilgi ve alaka gördü.

Mercidabık’da kazanılan zafer, Osmanlı devletine dini, siyasi, askeri, iktisadi faydalar sağladı. Halifeliğin, Osmanlılara geçme yolu açılmış oldu. Doğu’da Osmanlı devletinin son rakibi olan, Memluklu Devletinin ortadan kaldırılma safhası gelmişti. Suriye, Lübnan, Filistin dahil Güneydoğu Anadolu toprakları, Osmanlı hakimiyetine katıldı. Artık Mısır ve Arabistan yolu açılmış oluyordu.

Yavuz Sultan Selim, Türk ve İslam alemine karşı, kendinde bir sorumluluk hissediyordu. İslam aleminin içine düştüğü karanlıktan kurtarmak için, tek bayrak altında toplamanın lüzumuna inanıyordu. Mısır seferide artık bir zaruret haline gelmişti. İslam alemine hakim olmak isteyen Padişah Yavuz, tarih boyunca geçilmesinden korkulan meşhur Sina Çölü’nün, nasıl geçileceğinin planlarını yapmaya başladı. Osmanlı divanında, Mısır’ın fethi için tedbirler görüşüldü.

Sultan Kansu Gavri’nin ölümü üzerine yerine, Memluklu Beyleri, Emir Tomanbay’ı hükümdar ilan etti. Yeni seçilen Sultan Tomanbay’a, elçi gönderilmesi konusunda Osmanlı divanında karar alındı.

Hz. Peygamberimiz de İslam’a davet için kendi zamanında Mısır Kralı Mukavkıs’a da bir mektup göndermişti.

Mısır Bizans’ın hakimiyetinde Hıristiyanlaşmış bir ülke idi. İskenderiye ülkenin siyasi, ticari ve dini başkentiydi. Bizans’ta meydana gelen dini ihtilaflar nedeniyle Mısırın yerli halkı Kıptiler (koptlar) Bizans’ın atadığı Patrik’i tanımıyor, beğenmiyorlardı.

İslam’ın yeni yayılmaya başladığı bu sıralarda İranlılar Bizans’ın ayrılık ve ihtilaflı durumundan faydalanarak Mısır’ı zapteddiler ve Bizans’ın patriğinin yerine Kıptilerin kendi aralarında seçtiği patriği işbaşına geçirdiler. Mukavkıs adlı bu patrik aynı zamanda Mısır’ı yöneten hükümdardı.

Hz. Peygamberimiz elçisi Hatip İbn Ebibalta ile Mısır Kralı Mukavkıs’a İslam’a davet eden mektubunu gönderdi. Mektubunda şöyle diyordu:

“Rahman ve rahim olan Allah’ı adıyla!

Allah’ın kulu-kölesi ve Resulü Muhammed’den Koptların büyük başkanı El Mukavkıs’a:

Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerine olsun. Buna göre ben seni tam bir İslam daveti ile (İslam’a) çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun. Ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan, bütün Koptlar’ın günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ve (siz) ey (mukaddes) kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan tek bir kelimede, yani Allah’tan başka hiçbir tanrıya tapmamak, O’na hiçbir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızdan hiçbir kimseyi amir ve efendi yakmamak hususunda birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: siz şahit olunki kesinlikle bizler, (Allah’a) itaat edip teslim olan Müslümanlarız.” (3)

Kral Mukavkıs bu davet mektubuna karşı Hz. Muhammed’e bir mektupla cevap vermiş, nazik bir dille İslam dinini kabul etmediğini belirtmiş, kıymetli hediyeler göndermiştir.

Mısır’da bulunan bu mektup Sultan I. Abdülmecid tarafından satın alınmış, halen Topkapı Sarayı Müzesinde bulunmaktadır.

YAVUZ SULTAN SELİM’İN MEMLÜKLÜ HÜKÜMDARI TOMANBAY’A MEKTUBU

Yavuz Sultan Selim’in Memlüklü Sultanı Tomambay’a mektup yazmasına dönersek, Osmanlı divanının almış olduğu karar uyarınca Yavuz Sultan Selim, Tomambay’a bir elçiyle mektup gönderdi.

Yavuz Sultan Selim Han mektubunda şöyle diyordu:

” Asıl maksadımız İran üzerine yürümek ve orada Ehl-i Sünnet itikadını yerleştirmektir. Bu niyetle yola çıktım. Fakat Kansu Gavri kötü bir düşünce ile yoluma çıktı. Eğer sen Mısır hükümdarı olarak kalmak istiyorsan Mısır’da hutbeyi bizim adımıza okutmalı ve sikkeni bizim namımıza bastırmalısın. Ayrıca bizim naibimiz, temsilcimiz olarak memleketi idare etmeli ve her şeyden önce huzuruma gelip itaatini bildirmelisin. Aksi taktirde dökülecek Müslüman kanından ve kendi canına kıymış olmandan sen sorumlu olacaksın. Bütün Müslüman şehirlerini, hususen Haremeyn-i Şerifeyn-i himayem altına alarak onlara hizmet etmeyi isterim. Çünkü dinimizin hükümlerini yerine getirebilmek ancak bu suretle sabit ve daim olur.

Nisa Suresinin elli dokuzuncu Ayet-i Kerime’sinde; ” Ey iman edenler! Allahü Teala’ya itaat edin, Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin” buyruluyor. Bu Ayet-i Kerime’ye uygun olarak itaatinizi isterim. Huzuruma gelir itaatinizi bildirirseniz, akranınızın kıskanacağı şekilde ikram ve riayet göreceğinizden emin olmalısınız. Bana gelince o tarafa gelmeyi kararlaştırmış bulunuyorum. Bunun için deniz ve kara kuvvetlerim hazırdır. Aksi hareketinize devam ederseniz günahınız boynunuzadır.

Bunlar önceden size yazmamın sebebi, İsra Suresinin onbeşinci Ayet-i Kerimesine uymaktır ki, “Biz Resul yollamadıkça azab etmeyiz.” Size olan şefkatim ve merhametim bu mektubu yazmama sebep olmuştur bilesin! “(4)

Mektubun etkisinde kalan Tomanbay, Yavuz’un şartlarını kabul edip barışmak istedi ise de, yanında bulunan emirler, şiddetle karşı çıktılar ve teklifi reddettiler. Memluklu Beyleri, Osmanlı ordusunun Sina Çölünü aşıp Mısır’a gelebileceğini sanmıyorlardı. Onlar için bu çok zor bir işti. Tekliflerin reddi ve elçilere böyle bir muamelenin yapılması, Yavuz Sultan’a Mısır’a sefer yapmak için gerekçe doğmuş oluyordu. Padişah Yavuz, bu duruma sinirlenerek divandakilere;

” Bu Tomanbay hala kim olduğumuzu bilmez. Vaktiyle bütün dünyanın alınması imkansızdır dediği İstanbul’u dedemiz Cennetmekan Sultan Mehmet fethetmiş ve sevgili Peygamberimizin müjdesine nail olmuştur. Biz de onun torunuyuz ve Mısır’ı Biiznillah alacağız. Zira İslam milletinin iki başlılığa tahammülü  yoktur!” diye konuştu.(5)

Sultan Selim, Tih ve Sina çöllerini aşabilmek için hazırlıklarını yaptı. O günün şartlarında on üç gün gibi bir sürede, çölü geçmeyi başardı. 22 Ocak 1517 de, Ridaniye denilen yerde yapılan savaşı, Osmanlı ordusu kazandı. Savaştan kaçan hükümdar Tomanbay, daha sonra yakalanarak idam edildi. Mercidabık ve Ridaniye savaşlarından sonra Mısır, Osmanlıların eline geçti. Böylece Memluklular ortadan kaldırılmış, Arabistan yarımadası Osmanlı Devletinin kontrolüne girmişti. Artık İslamiyet’in yeni koruyucusu Osmanlılar oluyordu.

Yavuz’un iktidara geldiğinde bir Avrupa devleti görünümünde olan Osmanlı Devleti, böylece bütün Anadolu, Mısır, Arabistan ve Trakya’yı içine alan bir imparatorluk haline geliyordu.

1-Mufassal Osmanlı Tarihi-Heyet-İskit Yay.-1958-Cilt.2-S.750

2-Kudemanın Kırk Atlısı-İskender Pala-Kapı Yay.-İst.2010-S.69-70

3-M. Asım Köksal-İslam Tarihi-Şamil Yayınevi.İst. 1981- C.7- S.75

3-Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız (Müşavir)- Heyet-Doğuştan Günümüze İslam Tarihi-Çağ Yayınevi.İst. 1986-C.1- S.506-507

4-5-Yavuz Sultan Selim Han-Kemal Arkun-Akademisyen Yay.-İst.2009-S.294-295

HAYAT YAYINEVİ.