Osmanlı bilim ve eğitim sistemindeki bozulmayı ve çöküşü ortaya koyan en önemli sebepler aşağıda sıralanmıştır:
İlme Karşı İlgi ve Alâka Noksanlığı:
XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı bilim ve eğitim sisteminde yavaş yavaş bir bozulmaya gidiş görülmektedir. Günümüzdeki üniversitelerin muadili olan medreselerdegeçmiş yıllarda görülen ciddi çalışmalar, yerini basit hesaplara, bağnazlığa, araştırmadan kaçma, dış dünyaya karşı merakın zayıflaması, disiplinsizlik gibi hususlara bırakmıştır.Ciddi çalışmalar ile ele alınan konuların öğrenilmesi ve araştırılması usullerinin terk edilmesi, Osmanlı bilim ve eğitim sisteminin bozulmasını gösteren ilk belirtilerdir.(1) Taşköprülüzâde, 1540 tarihinden itibaren medreselerdeki genel bilgi seviyesinin düşmeye başladığını, felsefe ve matematiğe karşı eski ilginin azaldığını, müderrislerin bile nazari ilimler üzerindeki ana kitaplar yerine, özet mahiyetinde basit birkaç eser okumakla yetindiklerini ve kendilerini âlim saydıklarını belirtmektedir.(2) 1440 yılında keşfedilmiş olan matbaanın, Osmanlı Devletine 287 yıl sonra girmesi, Devletin bilim alanındaki gelişmesine engel olan önemli faktörlerden biri sayılmaktadır. III.Murat 1590 yılındaki bir fermanla, İtalya’da basılmış ve dinî konuları ihtiva etmeyen Arap harfli kitapların ülkeye girmesine müsaade etmiştir.(3)
Kadılık ve Müderrislik Makamlarının Para İle Satılması:
Devletin özellikle XVI.yüzyıldan sonraki döneminde fikir ve düşünce alanında gerileme baş göstermiş ve bu durum medreselerin bünyesinde de belirmeye başlamıştır. Bu husus Koçi Bey’in ünlü Risalesi’nde de açık açık belirtilmektedir. Risalede, 1594 tarihine gelinceye kadar medrese öğretmen yardımcılarının müderrisler gibi bilgili ve fikri doygunluk içerisinde oldukları, bu tarihe kadar ilmin son derece düzgün olduğu, 1594 tarihinden sonra bu düzenin bozulduğu, ilim adamlarının asıl görevlerini bırakarak dalkavukluk yaptıkları, medreselere hatır, gönül ve torpil ile öğrenci alınmaya başlandığı, mülazimliklerin para ile satıldığı, müderris ve kadı olarak ilim kadrolarının düzenbaz ve cahillerle doldurulduğu, bu sahte ilim adamlarının çoğunlukla zulüm ve adaletsizlik yaptıkları, hakkıyla ilmini yapanların da adlarının kötüye çıkarıldığından bahsedilmektedir.(4) Yine aynı eserde, ilim kadrolarının onun bunun aracılığı ile verilmesinin doğru olmayacağı, en bilgili kim ise ona verilmesinin gerektiği, kadılık için en önemli vasıtanın bilgi olduğu, yaş, soy ve sopun önemli olmadığı, medreselerin yaşlıdır diye cahillerin eline verilmemesi, medrese hocalarının bilgili ve becerili olmaları gerektiği anlatılmaktadır.(5)
Bu konuda İ.Hakkı Uzunçarşılı da XVI. yüzyıldan itibaren ilmiye sınıfındaki bozulmaların gözle görülür hale geldiğini belirtmektedir. Bilindiği gibi medreselerde eğitim ve öğretim belirli bir müfredat çerçevesi içinde yapılırdı. Medrese talebeleri çok zor ve çetin imtihanlardan geçerek basamak basamak ilerleme kaydetmekteydiler. Medreselerden mezûn olanlar kadı veya müderris olmak için nöbet usulü defterlere kaydoluyorlar ve sıralarını bekliyorlardı. Fakat XVI.yüzyıldan itibaren bu usullerin ortadan kalktığı görülmektedir. Adaylarda aranan kabiliyet ve beceriye bakılmaksızın ve hatta bekleme dahi olmadan tayinlerin yapıldığı, kadılık ve müderrislik makamlarının iltimas ve para ile satıldığı görülmeye başlanmıştır.
Yenilik Hareketlerine Karşı Koyma:
XVIII.yüzyılın başlarından itibaren hem nazari hem de uygulamalı bilim alanlarında, ulema ve medrese mensupları, Devlet içinde yapılan yenilik ve ıslahat hareketlerine karşı gelmeye başlamıştır. 1706-1710 tarihleri arasında sadrazamlık yapan Ali Paşa’nın kitapları incelenmiş ve Şeyhülislâm bir fetva yayınlayarak, astronomi, felsefe, tarih gibi kitapların kütüphanelere giremeyeceğini açık bir şekilde beyan etmiştir.(6)
Akli İlimlerden Uzaklaşılması:
İ.Hakkı Uzunçarşılı, ilmiye sınıfının bozulmasını önlemek için birçok fermanın yayınlandığını belirtmekte ve bütün bunlara rağmen, iltimas ve kayırmanın önüne geçilemediğini belirterek bu bozulma hususunda şunları söylemektedir: “Medreselerin bozulmasında tefekkürü faaliyete geçirecek olan matematik,kelam ve felsefe gibi akli ilimlerin terk edilerek, bunların yerine tamamen nakli ilimlerin kain olması, birinci derecede âmil olmuştur.XV.asrın sonlarına yakın zamanlara kadar Osmanlı medreselerinde ilmi hikmet ( felsefe) dersi okunup, bu ilme dair Şemseddin Molla Fenari, Kadızâde-i Rumi, Hocazâde Ali Efendiler gibi mütefekkir âlimler tarafından kıymetli eserler telif edilip okutulduğu halde, sonra bazı şeyhülislâmların telkinleri ile hikmet dersi medreselerden kaldırılarak bunun yerine zaten mevcut olan fıkıh, usuli fıkıh ilimlerine yer verilmiştir.” (7) Bu konuda A.Adnan Adıvar’da aynı görüşü paylaşarak şunları söylemektedir: ” XVII.yüzyıldan bu yana, medreselerde yavaş yavaş akli ve müspet ilimler itibardan düşmüş ve dersler daha ziyade fıkıh alanı içine kapanmıştır. Matematik, astronomi, felsefe gibi dersler, her ne kadar tamamıyla ortadan kalkmamış değilse de herhalde ikinci planda kalmıştır. Hatta bu ilimlerden en iptidai bilgilere sahip olmayanların en büyük medreselerin müderrisliğine ve en büyük makamlara geçtiği görülmüştür.” (8) Adı geçen kaynaklarda görüldüğü gibi, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı medreselerinde, akli ilimler noktasından bir düşüş göze çarpmaktadır.
Softaların İsyanlara Karışması:
Kuruluş tesisleri çok mükemmel temellere dayanan ve birer sanat abidesi olan Osmanlı medreseleri, sistem ve eğitim metotları bakımından çok çeşitli ve karışık olduğu için zamanla bozulmuşlar ve bu medreselerden yetişen öğrenciler de “medreseli isyanları” adı verilen anarşist hareketlerle milletin ve devletin başına büyük belalar açmışlardır. !876 yılında, yüzlerce medrese öğrencisi Bab-ı ali’de toplanmış, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa ile Şeyhülislamın görevlerinden alınmaları için gösterilerde bulunarak devleti güç durumlara düşürmüşlerdir. Softaların ayaklanması üzerine, Padişah Şeyhülislamı değiştirmek ve Mahmut Nedim Paşa’nın yerine de Rüştü Paşa’yı sadrazamlığa getirmek mecburiyetinde kalmıştır. (9)
Netice olarak kaynaklardan da anlaşıldığı gibi, bilgiye, çalışmaya, kabiliyete, maharete dayanmayan tayinler ve terfiler, iltimas ve kayırmalar, yenilik hareketlerine gösterilen tahammülsüzlük, fen ilimlerine ilginin azalması, artık ciddi çalışan bilim adamlarında bile heves bırakmamıştır. Bu tür hareketler toplumda dengesizliğe yol açmış, cahille âlim arasında fark kalmamış, müderrisler cahillikleri yüzünden ders veremez duruma düşmüşler, bu durum karşısında medrese öğrencileri artık okumakla ve yetişmekle ilgilerini kesmişler, silahlanarak eylemler yapmaya başlamışlar, kanlı çatışmalar olmuş, öğrenim ve eğitim aksamıştır. Osmanlı eğitim müesseselerinin XVI. yüzyıldan itibaren çöküşünü gösteren bu olaylar, Devletin diğer alanlardaki duraklamalarını, gerilemelerini ve çöküşünü anlamamıza yardım eden sebepler arasındadır.
DİPNOTLAR :
- (1) Aydın Yalçın, Türkiye İktisat Tarihi, s.340
- (2) Aydın Yalçın, Aynı Eser, 340
- (3) Halil İnalcık, OttomanEmpire, s.!74-177-185, Zikreden, Aydın Yalçın, a.g.e., s.341
- (4) Koçi Bey Risalesi, s.27-28
- (5) Aynı Eser, s.29
- (6) Halil İnalcık, a.g.e., s.180, Zikreden Aydın Yalçın, a.g.e.,s.343
- (7) İ.HakkıUzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s.67
- (8) A.Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, s.40
- (9) N.Sami Sayar, Türkiye İmparatorluk Dönemi Mali Olayları, s.204-205