Yöneticilerimiz hatâlarını anlayıp anlayışla davranmalarına rağmen Taksim Gezi Parkı Eylemleri büyüyerek ve provokatörlerin sorumsuz davranışları sebebiyle verdiği zararlar artarak devam ediyor.
Bu arada suçsuz insanlarımız da zarar görüyor.
Zarar gören pek çok insanımızdan biri, ‘Dolmabahçe Camii‘ olarak bilinen Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım’dır.
Fuat Yıldırım’ı 15 yıldır tanırım. Büyüklerine saygı, küçüklere şefkat ile yaklaşan, özü-sözü doğru dürüst bir insandır. Caminin bitişiğindeki çay bahçesine, her görüşten insan gelir. Hepsiyle diyalog kurabilecek olgunluktadır.
Kendisini camiye adamıştır. Caminin temizlik ve düzeniyle ilgilenmekle yetinmez; bakımı, güzelleştirilmesi ve daha mükemmel bir mekân olması için adetâ seferberlik ilan etmiştir.
Fuat Yıldırım kardeşimiz, Başbakanın; ‘Gezi Parkı eylemlerine katılmış olanlardan bir grup, camiye ayakkabılarıyla girdiler ve cami içerisinde alkollü içki içtiler…’ şeklindeki konuşmasını duymamış olacak ki, gazeteciler sorduklarında; ‘İlk gelen kalabalık grup, ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Sonra gelenler, polisten kaçma telaşı içerisinde ayakkabılarını çıkaramadan içeri girmiş olabilirler. İçeride içki içeni görmedim. Fakat içerideki pencerelerden birinde, buruşturulmuş bira kutusu gördüm.’ Diyor.
Gazetelerden edinilen bilgiye göre, Fuat Yıldırım, yıllık izne gönderilerek geçici olarak görevden uzaklaştırılıyor.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, O’nun basın mensuplarına herhangi bir bilgi vermesini yasaklar. Bu yasağa uymayanlar hakkında işlem yapılır.
Doğrudur.
Fakat…
Fuat Yıldırım: basın mensuplarına, Başbakanın söylediklerini doğrular mâhiyette bilgi verseydi, acaba soruşturmaya uğrar mıydı?
Kaldı kı, Başbakan; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden beri, Cuma namazları için sık sık geldiği Dolmabahçe Camii’nde görüp konuştuğu Fuat Yıldırım’ı yakından tanıma imkânı bulmuş olmalıdır.
Bizde, kraldan ziyade kralcılar vardır. Otoriteye hoş görünmek için suçsuz kişileri üzmekten çekinmezler. Başbakan, onların sebebiyet verdiği haksızlığı önlemez ise, zulme seyirci kalarak kul hakkı almış olacaktır.
* * *
Gezi Parkı eylemleri, emniyet güçlerinin yumuşak ve temkinli davranmalarına rağmen ve belki de böyle davrandıkları için, artarak devam ediyor. Çünkü ülkeyi ve şehri yönetenlerin başlangıçtaki yanlış tutumları sebebiyle önlenmesi zor gelişmelere zemin hazırlanmıştı.
Millete, devlete, devlet malına, ekonomiye zarar verecek, itibarımızı zedeleyecek, can ve mal güvenliğini ihlal edecek, huzuru bozacak hiçbir davranışın yanında ve destekçisi olmak aklı başında olan, sağduyusu ile hareket eden insanın yapacağı iş değildir.
Olayları yakından tâkip eden bir gözlemci olarak yazıyorum: Başlangıçta, gezi parkı eylemlerinde, vurucu-kırıcı, zarar verici, bölücü-vandalist gruplar yoktu. İyi niyetlilerin eylemini karalamak maksadıyla, onlara atılan iftiralar, kötü niyetlilerin eyleme katılmaları için çıkartılmış dâvetiye yerine geçti. Şimdi bu olumsuzluğu, güç kullanmadan gidermek, güç sâhiplerinin borcudur.
‘Güç sâhibi‘, gerçekten güç sâhibi ise, gücünü; iyi niyetlileri töhmet altında bırakacak beyanlar vermek yerine, iyi niyetliler arasına karışmış kötü niyetlileri belirleyip haklarında hukukî işlem yapılmasında kullanmak mecburiyetindedir. Bunu, gerektiği zamanda ve biçimde yapamayanların bizzat kendileri, sonuçlarına katlanmak durumundadırlar.
Hemen değil, derhal!
İsmet İnönü, vaktiyle ‘Sizi ben bile kurtaramam‘ Demişti. Yanlış yapanı kurtarmak, kimsenin görevi olmamalı.
Yanlış yapan, ancak kendi kendisini kurtarabilir.
Aklı, çözüm üretme yeteneği ve de yöneticilik vasfı varsa…
Yoksa, zâten orada daha fazla oturamaz ki…