Gerçekten Osmanlı’nın Devamı Oluyor muyuz Ne?

100

 

Tevfik Kısacık Beye yine bir ithaf var.
Tevekkeli “Biz Osmanlı’nın Ta Kendisiyiz.. Diyoruz. Onlar ise : “.Biz Osmanlı’nın devamıyız.” Diyorlar…  Benim kastım başka, onları dedikleri başkaymış meğer.. Şimdi anlıyorum…

Bakınız, nasıl ve Bakınız, neden?

Ankara Hukuk Fakültesinden Sevgili Hocam; Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN’nın, “Başlangıcından Günümüze TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ” İsimli kitabının 202. sayfasında; “9.4.1. Son Osmanlı Dönemi EKONOMİSİ” başlığı altında ikinci paragrafı aynen alıyorum;

“19. Yüzyılı ortalarından itibaren, kapitülasyonlar, ticaret sözleşmeleri ve dış borçların da etkisiyle, Osmanlı ekonomisinde tarım, sanayi, ulaştırma gibi alanlarda yabancı etkinliği giderek artmıştır. Bankacılık, posta taşımacılığı, demiryolları, havagazı işletmeciliği, madencilik sektörü gibi kamu hizmetleri yabancı şirketlerin kontrolüne girmiştir. Azınlıkların kontrolünde bulunan ticarette ise milli tüccarlar bir türlü ön plana çıkamamıştır. Tarımda modernleşmeye geçilememiş tohum ıslah çalışmaları yapılamamıştır. Bu nedenle üretim düşmüş köylünün durumu kötüleşmiştir.

Ve Hocamız devam ediyor;

“..bu şartlarla Osmanlı girdiği savaşları kaybetmiş  ve MONDROS Mütarekesini imzaladığı sırada ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan bağımsızlığını yitirmiş durumdaydı.. “

………………

Tabii ki ve şükür ki; şimdi halen bu durumda değiliz.  Değiliz ammaaa!…

Amma,  bakar mısınız; Bankalarınız, Enerjiniz, Doğalgazınız, şimdilerde tamamı satılacak olan Barajlar ve Tüm Vadilerinizi kurutacak olan Küçük HES’ler nedeniyle Elektriğiniz ve Ekolojik Sisteminiz, satışları kapıda olan Otoyollarınız, Demiryollarınız, Havayollarınız nedeniyle Ulaşımınız, hiç birisi sizin olmayan Telefon Şirketleri nedeniyle iletişiminiz, kalan iki tanesini de satmak için çabaladığımız Bankalarınız ve nerdeyse tümü Yabancıların kontrolünde olan Milli Borsanız  nedeniyle tüm ekonominiz nereye gidiyor.

Bakınız,  biz birçok makalemizde ve de bazı kitaplarımızda,  bir daha ve bir daha ve de (5) yıl önce bir daha yazmışız.  İşte onlardan biri;  Tevfik Kısacık Arkadaşımızın,  Milli Kuruluşlarımızın son dört yılda hızla elden çıkarıldığını belirten yazısı üzerine 17 Şubat 2008 de ona cevaben İstanbul’da yazmışız;

ZOR, Tevfik Bey, ZOR!..

Aslında ZOR değil. Bu memleketin adam gibi yönetilmesi aslında ZOR değil Tevfik Bey!…

Ama gel gör ki; bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete misali nereye gittiğimiz belli değil. Aslında belli. Karanlıklar içinde bir yerlere doğru hızla gidiyoruz.

Mailinizi okudum da, acı acı gülümsedim. Otuzu aşkın, MİLLİ KURULUŞUN son DÖRT YILDA yabancılara geçtiğini yazmışsınız.  Keşke sadece tahribat bu olsaydı.

Bu gidişatın 4-5 yıl sonrasını ON YIL sonrasını düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.  “TÜRKİYE BU YÜKÜ KALDIRAMAZ” isimli yazımızda, o günlerin son satışını; OYAK BANK satışını konu almıştım ve demiştim ki;

“Bu Bankayı bu gün (3) Milyar Dolara sattılar. İyi güzel, (5) yıl sonra BU BANKA Ne kadar KAR elde edecek biliyor musunuz? Muhtemelen (3) Milyar Dolar. Ve bu kâr -alabildiğiniz cılız VERGİ dışında-  serbestçe TRANSFER edilecek.” (Şimdi Bankanın 2012 yılı karını merak ediyorum)

Bunun gibi salt gelir getirecek işletmeler; BANKALAR, Sigorta Şirketleri, MARKET Zincirleri, Alışveriş Merkezleri, Limanlar, İÇKİ ve SİGARA Tesisleri, Yayın Kuruluşları…

(Ve bakınız; şimdi de: Otoyollar, Barajlar, Hidroelektrik Santralleri..)

Satılan bu kuruluşlardan sağlanan sıcak para söylendiğine göre (40) Milyar Dolardır.

 

(Bu rakam 2008 yılında idi şimdi herhalde 200 milyar doları bulmuştur. Bulacaktır.)

Bu Para; Bütçeye de girse, Satıcıların kasasında da kalsa, bu gün itibariyle ekonomimizde bir canlılık getirdiği muhakkaktır. Ama bu ferahlığın hangi bedelle satın alındığı önemlidir.

Sevgili dostum, Tevfik Kısacık; senin listende yazılı (33) kuruluştan bu gün sağlanan -kontrol dışı- sıcak paraya bir de BORSA kanalıyla gelen, (Borsa OYUNLARINI yöneten ve somuran para hariç) Yüksek Faiz cazibesi ile DOLAYLI Gelen PARA da hesaba katılırsa; günü kurtaran bu günü rahatlanan etken çok rahat anlaşılacaktır.

Ama bunun bir de yarını var.(EVET BİR DE YARINI VAR..)

Biz bu Ülkeye getirdiği Paranın mübalağasız ON KATINI Her yıl Kâr Transferi olarak geri GÖTÜREN Yabancı İşletmenin varlığını biliyoruz.(Bir Marketler Zinciri… ARAŞTIRINIZ…)Bu 15 yıl önce gelen bir yabancıdır.

Şimdi gelenlerin 10 yıl, 15 yıl sona ne götüreceklerini düşündükçe, ürperiyoruz, korkuyoruz.

“TÜRKİYE BU YÜKÜ KALDIRAMAZ” isimli makalemizde değindiğimiz gibi bu konuda ilk uyarı SESSİZ ve MÜSTEHZİ bir eda ile Sayın Abdüllatif ŞENER’den gelmişti. Sayın ŞENER, ayrıldığı günlerde; CARİ AÇIĞI BÜYÜTEN UNSURLARDAN BİRİNİN DE KAR TRANSFERLERİ olduğunu ve bu etkenin giderek de artacağını açıklamıştır.

Bu açıklamayı bir nevi itiraf olarak da görebiliriz. Zira sistemin başında kendileri de vardı. Ama öyle anlaşılıyor ki; kendileri bu sakıncayı fark etmişler ve belki de önleyememişlerdir. Bunu zaman gösterecek.

Evet sevgili dostum; Tevfik KISACIK; mesele o kadar vahimdir ki; BU GÜN SENİN LİSTENDEKİ (33) KURULUŞUN, (3) SENEDE YABANCILARA GEÇMİŞ OLMASI VAHAMETİ, gelecekte olacakların yanında ÇOK MASUM KALACAKTIR.   (Nitekim işte bugün o vahim tablo da yaşanıyor)

Listedeki (33)  Kuruluşun (5) Yıl Sonraki NET Karlarını (61) Milyar DOLAR olarak hesapladım, tahmin ettim. Ve bunu yaparken geçmiş ekstrem örneklerinde olduğu gibi, aşırı karlılık ta düşünmedim.

Aziz dostum bu gün CARİ AÇIĞIMIZ  KIRK MİLYAR DOLAR.. Yarın 3-5 yıl sonra sadece kâr transferlerinden dolayı CARİ Açık EN Az YÜZ MİYAR DOLAR Artacaktır.  Buna;  asıl İthalat-İhracat arasındaki EKSİ Farkı dahil etmiyorum.

Ve sevgili Dostum Tevfik KISACIK, işte bunları düşündükçe ürperiyorum. Bunları düşündükçe korkuyorum..  TÜRKİYE  bu yükü kaldıramaz!…

Türkiye’nin geleceğine yüklenen bu ipotek, Osmanlı Kapitülasyonları kadar ağırdır. Onlardan daha da ağırdır.  Bu yükü kaldıramayız.  Türkiye bu kadar KOLAY bir ÜLKE olmamalıdır.

Bulunduğum görevler sırasında; çalıştığım Kurumlar adına; Bazı Ülkelerde ORTAKLIK-YATIRIM görüşmelerine katıldım.  Yıllar önce bile;  Doğu Blokundan yeni kopan Ülkeler bile; yabancıya satışa kurallar koymuşlardı; Örnek olarak alacağınız tesisten elde edilecek kârın % 40’ını transfer edemezdiniz. O Ülkede tutmak veya yatırmak zorunluluğunuz vardı.

Maşallah bizde böyle bağlılıklar yok, işte bu yüzden de yabancı yatırım, -buna yatırım da denmez ya-  yabancı KÂR KAPICI elini kolunu sallaya sallaya kendi düzenini oluşturuyor.

Dikkat ediniz; YATIRIM ve KATMA DEĞER oluşturma diye bir dertleri yok. HİZMET SATIYORLAR, Bizim Ürettiğimiz Hizmeti Bize Satıyorlar.

(Bak dostum; IDO’yu aldılar hemen zamları yapıştırdılar..Haa,  bir de istismar var HAFTA SONU FİYATLAR DAHA PAHALI .. Ve yakın zamanlara kadar bir de Cambazlık vardı.  Kalkış saati yaklaştıkça yani mecbur kalan yolcular döküldükçe daha YÜKSEK FİYATLAR uygulanmaya başlamıştı. Yolcuların isyanı karşısında vazgeçmek zorunda kaldılar.  Bir bardak portakal suyu  BİR lira idi şimdi; DÖRT LİRA YİRMİBEŞ KURUŞ.. )

Bizden UZUN VADE ile ALDIKLARI Ürünü Bize PEŞİN satıyorlar, Sistem kendilerine bu imkanı veriyor. Üretim yapanlar bile İTHAL girdilerle Üretim Yapıyor ve hem girdiler için hem de nihai kar için transfer yapıyorlar.  Daha satışın başında TRANSFERİ Kurala bağlasanız bir nebze kurtarabilirsiniz.  VERGİ SİSTEMİNİZ, mükemmel olsa bir nebze kurtarabilirsiniz.

Sizin Müteşebbisleriniz mukabil satın almalarla BU ÜLKEYE Transfer alabilseler bir nebze kurtarabilirsiniz.  Onlar da dışarıda kazandıklarını burada değil oralarda tutuyor ve değerlendirdiklerini sanıyorlar.  Onlar da size güvenip de buraya değer transferi yapmıyorlar.

İşte bütün bunlar için Türkiye’nin geleceğine endişe ile bakıyorum.

Sadece bu tesisler değil Tevfik Bey, Türkiye’nin geleceği satılıyor.  Satılıyor ve kimse buna dur demiyor.  Kimse bunu görmüyor Tevfik Bey, kimse görmüyor ve kimse umursamıyor. İhracatı arttırarak CARİ AÇIĞI düşüreceklerini sanıyorlar.

Ticaret açığı ile cari açığı yalandan, karıştırıyorlar. Gün gelecek Ülkenin tamamını ihraç etseler cari açığın azalmadığını göreceklerdir. Şimdi de biliyorlar ya!.. Anlamak istemiyorlar. ( ! )

İşte aziz dostum bu nedenle “Türkiye Bu Yükü Kaldıramaz diyorum”. Ve işte bu nedenle gelecek için endişe duyuyorum.  İçten selam sevgi ve saygılar sunuyorum.

Doğan SOFRACIOĞLU                     İstanbul, 17 Şubat 2008 ve tarihi değiştiriyorum;

Değiştiriyorum ama yazımız; bu eklerimiz olmasa bile GÜNCELLİĞİNİ koruyor;