Röportajın üçüncü ve son bölümünde Jinekolog Operatör Dr. Türker Kavas Beyefendi’nin Hâmilelikten anneliğe geçiş dönemi için tavsiyeleri…
Oğuz Çetinoğlu: Kürtaj Kanunu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dr. Türker Kavas: Her cenini ana rahmine düştüğü andan itibaren korumak, devletin direkt görevi olmasa bile, hekimlik yemininin gereğidir. Anne hayatını tehdit eden ahvaller veya bebekle ilgili hayatla bağdaşmayacak anomaliler varsa, bu işleme belirli kurallar çerçevesinde izin verilebilir. Bir misal ile açıklarsak makine yapısı veya el yapısı güzel yeni bir kol saatini, kolumuzdan çıkartıp üzerine çekiçle vurup kırmaya kalksak eminim herkes bir refleks ile ‘Dur ne yapıyorsun onu neden kırıyorsun ?’ demekten kendini alamaz. Hal böyle iken keyfî sebeplerle ve değeri hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar muhteşem olan bir cenine müdâhaleyi düşünmek bile ürkütücüdür. Aslında keyfi kürtaj hekimlik yeminine de aykırıdır.
Çetinoğlu: Hâmilelikte alkol ve sigaranın etkileri hakkında neler söylemek istersiniz?
Kavas: Hâmilelikte alkol ve sigaranın mutlak zararlılar hanesinde olduğu kesinlik kazanmıştır. Hâmil yüklenici erkek, hâmile; yüklenici kadın demektir. Hâmilelik insan hayatında çok önemli bir süreçtir. Hâmilelikte saç boyası, içeriği bilinmeyen kola türü içecekler, konserveler muhtemel zararlılar olarak bilinmektedir. Alkol geçici olarak damar genişletir (vazodilatasyon), sonrasında ise damar daraltır (vazokonstrüksüyon). Bu genişleme ve daralmalar uç arterlerde (atar damarlarda) trombüslere, pıhtılara, tıkanmalara ve bebekte yetersiz beslenmelere hattâ gelişimlerin durmasına yol açabilir. Alkolün, bebeklerde şaşılık yapabileceği de anlatılmaktadır. Az şarabın, hâmilelerde kan yapıcı etkisi olduğu halk arasında söylenmektedir. Bu, yanlış ve kirli bir bilgidir. Kan yapıcı, doğal gıdaların başında harup pekmezi, yeşil sebzeler sayılabilir. Yine yoğurt, ayran, kültürel bir mirasımızdır ve fârelerde yapılan deneyler sonunda selim tümörleri dahi engellediği bildirilmektedir. Sigaranın her platformda en az bine yakın zararlı metabolitle insana zarar verdiği bildirilmektedir. Sigara dumanı akciğerlerde sürekli bir iç savaşa sebep olmaktadır.
Nikotin de alkol gibi, anne ve bebek damarlarında daralmalara yol açmaktadır. Sigaranın, bir erkeğin veya kadının, hele hele hâmile bir kadının elinde ne kadar görüntü çirkinliğine yol açtığını düşünürsek, ona karşı değer yargımızın menfi yönde niye değiştiğini anlarız.
Çetinoğlu: Aile planlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kavas: Her toplumun ve milletin ihtiyacına göre, nüfus ayarlanmalıdır. Bu gün, batılı ülkeler çocuk doğurmayı câzip hâle getirmenin her mâkul ve makbul yolunu kullanmaktadırlar. Hattâ yabancı çocukları dahi asimile etmenin yollarını kullanarak nüfuslarını arttırmak yolunda çalışıyor.
Gebeliklerde östrojen, progesteron, hCG hormonları anlamlı olarak artar ve bebeğin gelişmesine yardımcı olur. Bu vesileyle anne adayı da bu hormonlardan nasibini alarak gençleşir. Çocuk bakımları anneleri yıpratabilir, ancak gebelikler vücudun yenilenmesine vesile olur.
Halbuki aile planlaması derken, batılı zihniyet bizlere çocuk doğurma kısıtlamasını empoze ediyor. Sanki nüfus artışını durdurmak matah bir başarı gibi lanse edilmektedir. Bir an düşünsek, Türkiye’mizde her evli çift iki çocuk sâhibi olsa, bu artış, nüfusumuzu koruyamaz, geriye götürür ve yaşlı nüfusun yollarını açar. Çünkü her fert evlenmediği gibi, her evlilikte de doğurganlık olmayabilir. Her doğan çocuğun yaşadığını düşünsek bile bu sayı bu nüfusu geriye götürür. Her evli çift 3 çocuk sâhibi olsa dahi en iyi ihtimalle nüfus ancak dengede kalabilir. Ne var ki bugünkü nüfusu yarınlara aynı rakamla götürebilir. Bugünkü nüfustan az bir artış için ise, 4 çocuk ideal bir rakamdır. Kaldı ki daha optimum bir iyimserlikle her çiftin 2 kızı, 2 oğlu olsa, o çocukların ilerde hem amca, hem dayı, hem teyze, hem hala olma ihtimalleri doğar. Batı toplumlarında amca, dayı ve teyze, hala mevhumları farkı olmadığından batılıların bu kültürel zenginliği yaşama şansları ve ihtiyaçları da olamaz. Sonuçta en az 3, tercihen 4 çocuk sâhibi olmak ile aile planlaması yapılması yarını öngörmek demektir.
Çetinoğlu: Mantıklı, mâkul ve uyulmasında faydalar bulunan bir açıklama. Teşekkür ederim.
Doğum öncesinde alınan kilolardan sağlıklı bir şekilde kurtulabilmek için tavsiyeleriniz nelerdir?
Kavas: Hâmilelikte sık görülen kilo artışı, ortalama ayda bir kilodur. Limitler ise 8-15 kilo aralığındadır. Bâzı gebeler kilo alamadığı gibi bâzı gebelerde kilo almaya çok eğilimlidirler. Hâmilelikte çok katı-sıkı diyetlerin ciddi mahzurlarının olması yanında aşırı kilo alımları da sağlıksızdır. Hâmilelikte az az ve sık sık beslenmeler, hem sürekli bebeğe besin ve kan şekeri gitmesinin yolunu açar hem de bir öğünde bol yemeği engeller. Bir defada bol beslenme, bütün kanın gebenin midesine gitmesine sebep olur. Bu durum bebeğe giden kan akımının geçici olarak azaltır. Bu ise istenmeyen bir durumdur. Aşırı kilo alınmasını engellenmesi için az ve sık ve faydalı besinler önerilir. Yürüyüş ve iyi uyku gebe için çok faydalıdır. Uykusuzluk hormonal etki ile iştahı arttırır. Düzenli emzirme, düzenli cinsî hayat (40 günden sonra) ve düzenli yürüyüşler iyi uykularla zenginleştirilince ideal kiloya inmek çok kolaylaşır. Dokuların, dikişlerin iyileşmesi 21 gün, tamamen normale dönmesi ise 40 günlük bir süreçtir.
Çetinoğlu: Hangi egzersizleri tavsiye ediyorsunuz?
Kavas: En basit egzersizleri şöylece sıralamak mümkündür:
1-Yer silme hareketleri (15 dakika),
2- Duvara dayanıp çömelmek ve elleri kullanmadan ayağa kalkmak (15-20 defa),
3- Elleri kullanmadan, yatar pozisyondan oturur konuma geçmek (15-20 defa).
Lohusa bu öneriler ve emzirme ile 5-6 ayda normal kilosuna yakın kiloya rahatlıkla inebilir.
Lohusa en az 8-10 su bardağı ile su içmelidir. Yemek yerken yavaş yenmeli ve lokmalar iyice çiğnenmelidir. Peynir ve yoğurt her gün yenmelidir ayrıca süt yumurta, elma, portakal, baklagiller, yeşillikler, sofra tuzu, deniz ürünleri ve güneşten faydalanılmalıdır.
Mayalı besinler anne sütünü arttırır. Ancak gaz yapma riski yüksektir. Her loğusa kendine gaz yapan gıdaları kendi deneyimleri ile bulmalıdır. Çünkü her lohusada besinlerin etkileri ve faydaları farklı seyreder.
Çetinoğlu: Göğüslerde yapılan estetik operasyonlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Kavas: Her zaman olmasa da bâzı istisnai durumlarda meme ve genital organ estetikleri zaruri olabilir. Bundan başka, eğer kişide psikolojik saplantı hâline gelmiş kaygılar varsa bu durumda da estetik operasyon çok faydalar sağlayabilir
Öncelikle meme estetik operasyonlarından söz edelim: Göğüslerde (meme dokularında) estetik:
Meme dokuları, kadınlarda estetik görünümünü en çok etkileyen bölgelerdir. İlk olarak meme dokularının çok iri olduğu özel durumları ele alalım. Çok iri göğüslere sâhip kızlar veya kadınlarda hareket kabiliyeti azalır rahat elbise veya gömlek giymek çok zor olabilir. Hattâ, göğüslerin ağırlı ile öne eğilmekten kamburluk (kifoz) gelişebilir.Yemek yerken dahi masaya yaklaşmak zor olabilir.Uyku hâlinde, yatarken dahi bu boyuttaki göğüsler kişiye ciddi sıkıntılar verip hayatı çekilmez kılabilir. Ayrıca bu durum kişiyi, sosyal hayattan kopma noktalarına getirebilir. Bu ahvalde meme küçültme ameliyatları kaçınılmaz olur. Bu operasyonlar doğru endikasyonlar ile yapılırsa çok başarılı sonuçlar alınabilir.
Küçük meme dokuları veya asimetirk meme dokuları meme büyütme operasyonlarını gerektirebilir. Genellikle meme büyütme operasyonlarını meme protezleri ile yapılır. Meme protezleri sıklıkla slikon materyelden yapılır. Meme protezleri yerleştirilirken kesi yapılacak bölgeler kişinin isteğine veya mevcut dokuların anatomik elverişliliğine göre planlanır. Koltuk altı kesi, göğüs altı kesi veya meme ucu çevresi (areola mammae) kesisi yapılabilir. Meme protezleri göğüs kasları üstüne veya kas altına yerleştirilebilir. Sonuçları genellikle çok yüz güldürücüdür. Ancak, meme estetiğini birkaç yılda bir veya daha sık keyfî sebeplerle tekrarlamak son derece gereksiz ve zararlıdır.
Çetinoğlu: Diğer estetik maksatlı operasyonlar…
Kavas: Dış genital organlara estetik operasyon uygulanabilir. Dış genital organ; bacaklar arasında apuş arası dediğimiz tabandadır. Bu bölgenin sınırları önde mons pubis (kıllı bölge tümseği) ile arkada makat (anüs) arasıdır. Önde klitoris, kıllı yağ dokulu büyük dudaklar ile içte kılsız ve yağ dokusuz küçük dudaklardan oluşur. İç kısımda idrar çıkış deliği (üretra) kızlık ve vajina yer alır. Dış genital bölgede, zor doğum sonrası gelişen yırtıklar, iri bebek doğurmak, müdâhaleli doğum yapmak (vakum, forseps) gibi sebepler vajinanın genişlemesine ve yırtılmalarına sebep olabilir. Bu durumlar ise kadın ve erkek için cinsî tatminsizliğe yol açar. Devam eden cinsî tatminsizlikler yavaş gelişen soğukluklara yol açabilir. Cinsî hayattaki bu soğukluklar evlilikte huzursuzluklara yol açıp evliliğin yıkılmasına dahi varabilir. İşte bu sıkıntılar genital bölge estetikleri ile çözülebilir. Levator kası (ıkınma kası) karşılıklı yaklaştırılarak vajina genişliği mükenmel şekilde çözüme kavuşturulabilir.
Ayrıca doğuştan, yapı itibari ile küçük dudukların aşırı büyük oluşu şekil bozukluğu simetri bozukluğu, renk bozukluğu, kadın psikolojisini ve hijyenini menfi yönde etkileyebilir. Dış genital bölge estetikleri lokal veya genel anestezi ile 30-60 dakika süren operasyonlarla yapılabilir ve büyük başarılara ulaşılabilir. Bu operasyonlar kişilere, eşlere büyük mutluluklar sağlayabilir.
Çetinoğlu: İnsanlarımızın magazin konularına olan ilgileri gözlerden kaçmayan bir gerçektir. Bu kadar tıbbî teknolojik konulardan sonra, doğru bilinen yanlışlara düşülmesini engelleyecek bilgiler alacağımı düşünerek magazinvâri bir konuya gelmek istiyorum.
Kızlık zarı dikilmesi, tâmir edilmesi konusunda bilgi verir misiniz?
Kavas: Birçok memelide kızlık zarı vardır. Fakat insandan başka hiçbir canlıda kızlık mevhumu, bir değer ve mânâ ifâde etmemektedir. . Her memeli annede göğüsler, aynı fonksiyonları yapar, süt salgılar ve yavruların beslenmesine imkân verir. Erkeklerde testisler vücdd dışında bulunur.
Bunun sebebi vücut ısısından spermlerin korunmasını sağlamaktır. Kızlık zarı ise insanda kültürlere göre çok farklı sosyal mânâlar içerir. Kızlık zarının yapısı bozulduktan sonra onun gerçek tâmiri hiçbir metotla mümkün değildir. Karaciğer yenilenebilir, böbrek tubulusları yenilenebilir, cilddeki yaralar iyileşebilir ancak hymen hiçbir zaman yırtıldıktan sonra eski hâline dönemez. Kulak zarı hasara uğradığında, hasar giderilebilir. Fakat kızlık zarı hiçbir hasar giderme operasyonunu kabul etmez.
Bu konudaki yanlış bilgiler, ‘nasıl olsa tâmiri mümkün’ diye düşünülmesi, ciddî bir gevşekliğe yol açabilir. Tam anlamı ile kusursuz bir tâmirin asla yapılamayacağı bilinmelidir. Çok hassas bir konudur.
Ancak esnek kızlık zarlarının da bâzı durumlarda sıkıntılara yol açabileceği bilinmelidir. Kızlık zarı yırtıldığında kanama olacağı çok yaygın bir kanaattir. Bu kanaat doğrudur ancak istisnaları olabilir. Çünkü yüzük gibi çok ince hymenler, doku esnekliği ile bir arada ise, ilk cinsî temasta kanama olmayabilir ve bu durum çok nâdir değildir. Böyle bir durumda kızlık zarının önceden bozulduğu zannedilebilir. Bu yanlış anlama talihsiz bir süreç başlatabilir. Vajen girişinin ilişki öncesi, vajinal sıvı ile kayganlaşması, ilişkiye rağmen, yırtılmayı ve kanamayı engelleyebilir. Ayrıca yırtılan kızlık zarının, yırtılma noktasında damarsız oluşu da beklenen kanamayı sağlamayabilir. Bunu çok iyi anlatıp, büyük yanlış anlamaları, büyük muhtemel problemlerin oluşmasını engellemeliyiz. Bir doktor muayenisi ile (ilk ilişkiyi takiben, en geç bir hafta içinde yapılırsa) gerçek netleşir. Ne var ki bilgi, hüsnüniyet ile birleştirilerek bu tür onur kırıcı muayenelere gerek kalmaması en ideal hedefimiz olmalıdır. Çünkü onur, kristal bir bardak misali, kırılınca, onarılamaz.
Çetinoğlu: Kızlık ve gelinlik hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kavas: Osmanlıda gerdek gecesi ertesinde kırmızı kurdele ile bekâretin mevcudiyeti ve ilişkinin olduğu müjdelenirdi. Hattâ bakirelerin beline kırmızı kuşak takılırdı. Gelinliklerde kırmızı renkte ve şalları yeşil renkte olurdu. Sonraları Avrupa’dan alıntı ile temizliği simgeleme adına gelinlikler beyaza döndü.
Hattâ meşhur yemen türküsünde şöyle diyor:
Mızıka çalındı, düğün mü sandın?
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın?
Yemen’e gideni gelir mi sandın?
Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Burada gelinliğin kırmızı, şalın yeşil olduğunu ve Osmanlı kara ordusu bayrağının da al yeşil olduğunu bize ne güzel anlatıyor. Gelincik çiçeğinde de dış yapraklar (çanak) yeşil şalı simgeliyor, iç yapraklar (taç) ise kırmızı gelinliği simgeliyor.
Çetinoğlu: Türker Bey, siz halk kültürü ile yakından ilgileniyorsunuz. İzniniz olursa, sohbetimizi halk kültürü ile ilgili bir soru ile bitirelim: Halk kültüründe 40 rakamının önemli bir yeri vardır. Bu rakamın, Kadın – doğum ve genel anlamda tıp alanındaki yeri hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Kavas: Âdem’den bu güne neslimiz süre gelmiştir. İlk olarak Hz. Âdemin çamurunun mayalanması kırk gün olarak kabul ediliyor. Kırk sayısı, çoğunluğu bildiren işlerde, asgari en büyük sayıdır.
Normal gebelik süresinin, ilk günden doğuma kadar net kırk hafta olduğu bilinmektedir.
Lohusalık dönemi de yine kırk gün olarak hayatımızda yer bulmuştur. Her ne kadar resmî raporlarda bu 6 hafta yani 42 gün olarak işlem görüyor olsa da, esası 40 gündür.
Çocuğun ana karnından ayrıldığı günden itibaren, iyileşmeler 40 günde tamamlanır. Bu sürede hem annenin hem bebeğin, dış çevrenin fizik kurallarına uyumu, psikolojik ve mikrobik etkilere karşı koyma hassaları, dirençleri tamamlanır. Kesilen bir dokunun iyileşmesi üç haftada tamamlanır, tamamen eski haline dönmesi kırk günü bulur. Eskiden beri, lohusa ve çocuk kırk gün yalnız bırakılmıyor. Lohusalık psikozları ilk kırk günde ağır şekliyle ortaya çıkabiliyor. Yeni doğum yapmış kadının kendini toparlaması, tıbbî olarak kırk güne tekabül ediyor. Birçok defa düşük sonrası yeniden adet görme, genellikle 30 gün değil 40 gün sonra oluyor.
Fransızca’da quarante (kuarante) kırk demektir. Karantinaya almak tabiri de kırk gün canlıları tecrid ederek gözlem altında tutmak işlemidir.
Tıb dışında dinî ve tarihî bilgilerimiz de 40 sayısına itibar etmektedir. Hz Muhammed (SAV) 40 yaşında peygamber oldu. Hz. Âdemin hamuru kırk gün bekletilmiş. Hz Musa Tur Dağı’nda kırk gün kaldı. Hz İsa çölde kırk gün dolaştı.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: ‘Sizden birinin yaradılışı kırk günde cem (nutfe) olur. Sonra bu kadar müddette aleka olur. Sonra bu kadar müddette mudğa olur. Sonra ona ruh üflenir.’
Beş vakit namaz sünnetleriyle kırk rekâttır. İnsanda bir şeylerin alışkanlık haline gelmesi için kırk gün o şeye devam etmesi gerektiği söylenir. Öğrencilerin sınıfta dikkatlerinin azamî kırk dakika sürdüğü bilinir. Kırk sayısının özel ve uğurlu bir sayı olduğuna, bazı tabiat varlıklarını temsil ettiğine çok eski çağlardan beri inanılır. Dinde, matematikte, astronomide, edebiyatta, tasavvufta,
astrolojide ayrı ayrı anlamları olduğu bilinir.
Kırk dakika, kırk gün, kırk hafta, kırk yıl zaman birimlerinin kendi arasında ve insan hayatı ile ilgili ilişkileri henüz aydınlatılamamış ve bu sırra mazhar olunamamıştır.
Çetinoğlu: Bilgi yüklü, kültür dolu bir sohbet oldu. Sağlıklar, mutluluklar müjdeleyen, millet olarak geleceğimizi teminat olacak yönlendirmeler içeren, ahlakî öğütler veren muhteşem bir röportaj oldu. Çok teşekkür ederim.
Dr. TÜRKER KAVAS:
1953 Kıbrıs’ın başşehri Lefkoşe’de dünyaya geldi. 1959 yılında, 6 yaşındayken ‘Ya Taksim, Ya Ölüm’ mitingine, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşuyla adaya gelen Mehmetçik ile kucaklaşma gününe aile büyükleri ile birlikte katıldı. Lise eğitimini Kıbrıs’ta tamamladı. Askerlik görevini 15-18 yaşları arasında mücahit olarak yaptı. Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel’in bombardımanına ve düşüşüne, ‘U-Thant (*) Utan’ mitinginde millî heyevanlarını geliştirdi. 1963-1974 yılları arası Türklüğün yokluk ve sıkıntılı günlerine şâhit oldu.
Tahsil için Türkiye’ye geldi. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Üroloji ve kadın hastalıkları-doğum stajlarını İngiltere de St. Bartholemeus Hastanesi’nde yaptı. İsveç-Göteborg ve Norveç-Drammen’de mezuniyet sonrası eğitim aldı.
Kıbrıs Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde ve Şişli Etfal Hastanesi’nde kadın hastalıkları ve doğum ihtisası yaptı. 1985-1991 yılları arasında Şişli Etfal Hastanesi’nde başasistanlık görevini üstlendi. 1987’de Bonn Üniversitesi’nde ve İsveç Shalgrenska hastanelerinde tüp bebek eğitimi gördü. Hâlen; Kadıoğlu Hastanesi, Osmanoğlu Hastanesi, Memorial Hastaneleri ve Acıbadem Hastanelerinde misafir hekim olarak ve İstanbul’un Şişli semtindeki özel muayenehanesinde hekimlik yapmaktadır. Ağırlıklı olarak kısırlık tedâvisi alanında hizmet vermektedir
Sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaları:
Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkan Yardımcısı
Piskosomatik Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (PJOD) Başkanı
Kıbrıslı İşadamları ve Profesyonelleri Derneği Kurucu Üyesi
Türk Alman Jinekoloji Derneği Kurucu Üyesi
(*) Dönemin Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Sekreteri U-Thant,1964 yılında, Rumların Türklere yaptığı zulümlere seyirci kalmıştır. Bu hareketi protesto etmek maksadıyla; ‘U-Thant Utan’ sloganıyla miting yapılmıştır.