Güneydoğu insanı üzerinde çok duruldu. Duruluyor.
Hiç kendi başına bırakılmadı. Bırakılmıyor.
Kendi kafasını sâkince dinleme imkânı verilmedi. Verilmiyor.
Bir türlü kendi başıyla başbaşa kalmadı. Kalamıyor.
Kısaca Güneydoğu’lu insanımız bir türlü kendini bulamadı. Bulamıyor.
Kendine gelemedi. Gelemiyor.
Çünkü yalnız kalmasına izin verilmiyor.
Aklı selîm sahibi olması önleniyor.
Sağduyusunu kullanması engelleniyor.
Bu fırsat sanki ona tanınmıyor. Sanki ondan esirgeniyor.
Devamlı dış telkinler karşısında kalıyor.
Sürekli olarak içten; kulağına bir şeyler fısıldanıyor.
X
Bütün bu kaynatılan fitne fesat ortamı içinde bile o, ağır başlılığını bırakmıyor elden.
Kendisinden istenen ve beklenen topyekûn menfî hareket ve davranışlardan daima uzak durmasını biliyor.
Nitekim her zaman kendisini bilinçli şekilde korudu ve korumaya devam ediyor.
X
Neylersiniz ki dışarıdan Avrupa kâfirlerinin, içeriden Asya münafıklarının elleri yakamızda. Özellikle Güneydoğu’lu insanımızın yakasında. Ne yaptık ne ettik, ne çare düşündükse de, düşüremedik onları Güneydoğu’lu insanımızın yakasından.
Oysa birine kırk gün deli dense, deli olur derler.
X
İşte bu yüzden şimdi daha iyi anlıyorum şu sözü:
“Şark husûmeti, İslâm inkişafını (gelişmesini) boğuyordu; zâil (ve yok) oldu ve olmalı. Garp husûmeti, İslâmın ittihadına (birliğine), uhuvvetin (kardeşliğin) inkişafına en müessir (en etkili) sebeptir; bâkî (ve dâim) kalmalı.”
Evet Garp / Menfî Batı nefreti devam etmeli. Şark / Doğu muhabbet ve sevgisi ihya edilmeli. Diriltilip geliştirilmeli. Yani müspet Batı ile ilişkilerimizi kesintiye uğratmamak kayıt ve şartiyle yüzümüzü artık Doğu’ya çevirmeli.
Bulunduğumuz coğrafî çevrenin gereğini yerine getirmeliyiz.
Çünkü artık ilim ve fen Doğu’ya geçmiş bulunuyor.
İşte Japonya, işte Güney Kore, işte Çin ve işte Hindistan ve işte; el attığı her işten yüzünün akıyla çıkmasını bilen ve dünyanın her yerinde başarıdan başarıya koşan Türk İnsanı.
Zaten bir yanında Türk Âlemi var Türkiye’nin. Diğer tarafında İslâm Âlemi. Ötede Rusya ve Asya ülkeleri bulunuyor.
İşte Türkiye böyle bir odak noktasında bulunuyor.
Nitekim Batı’nın Türkiye’ye çelme atmak, Türkiye’yi bölgelere ayırmak istemesi boşuna mı?
Elbette ki hayır. Yalnız bu çelme şimdilik sadece Güneydoğu’lu insanımıza atılıyor. Fakat sırada başkaları da var!
1791
Ama bilelim ki, Batılı insanın bu hesabı karşısında, şüphesiz Yaratanın da bir plânı, birhesabı var.
Nitekim âyet der:
“…ve ma yemkûrûne illâ bienfüsihim ve ma yeş’urûne.” (En’am: 123)
“…ama çevirdikleri entrikalar yalnız kendi aleyhlerine olur; ve onu da anlamazlar.”
X
Şüphesiz Allah’ın bilinen o yüce takdîri
Bozacak bed-hâl olan kulların aldığı tedbîri
1792