Geçen hafta Edirne ve Tekirdağ’da Türkiye Kamu-Sen tarafından düzenlenmiş olan “Milli Anayasa” açık oturumlarına katıldık. Hala Anayasa üzerinde oynanan oyunu vatandaşlarımızın bir kısmı tam anlamış değil… Herkese görevler düşüyor. Malum vurdu kırdılı diziler, komik, düşündürücü ve insanları alay konusu yapan evlenme programları ve biraz da futbol maçları arasına toplum sıkıştırılmış ve uyuşturulmuştur. Ne olup bittiğinin tam farkında değil…
Toplantılarda Dr. Şenol Bal, Av. Özcan Pehlivanoğlu, Fahrettin Yokuş ve bendeniz konuşmacı olarak bulunduk. Bu vesile ile tarihi çevreyi tekrar görme imkânı da doğdu. Edirne’yi müdafaa eden yiğit asker Erzurumlu Şükrü Paşa’nın gayet güzel düzenlenmiş anıtmezarını, Balkan Şehitliğini ve askeri mevzileri ziyaret ettik. Şehitlerimizi ve Şükrü Paşa’yı rahmetle andık. Ayrıca Edirne Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin de misafiri olduk .
Çanakkale’yi ziyarete koşanların Edirne’yi de ziyaret ederek Balkan Savaşları hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Vatan müdafaasının hangi imkânsızlıklar içinde nasıl şerefle yapıldığını görmek ve fark etmek yaşayanlar için ders niteliğindedir. Kararlılıkla müdafaa edilen vatan toprağı bugün adeta silah bile atılmadan teslime zorlanıyor.
Hayali AB üyeliği yolunda verilen tavizler, demokratikleşme adı altında Devletin altını oyma, egemenliği birileri ile paylaşma, mütekabiliyet esası olmadan yabancılara toprak satışı ve özelleştirmeler, milli ve üniter devleti yıpratma çalışmaları sürüyor. Demokrasi neredeyse teröre yenik düşürülecek. Teröriste özenen ve bende dağa çıkardım, teröriste de ağlarım diyebilen bir başbakan yardımcısı siyaseti kirletiyor. Türk milliyetçiliğine karşıyız diyebilen devlet adamlarımız var.
Toplantılarda ortaya çıktığı gibi; bugün yapılmak istenen anayasa değişikliği değildir. Yeni anayasa ile Türkiye tanınmaz hale getirilmek ve dönüştürülmek isteniyor. Yapılmak istenenin adını doğru koyalım. Yeni anayasa başkanlık ve eyalet sistemi, bölge kalkınma ajansları, yargılama dili, yerel yönetimler yasası ve etnik ırkçılık ile birlikte yürütülüyor. Türk düşmanlığında ASALA ve PKK ile yarışanlar var.
1982 Anayasasını bütünüyle koruyor değiliz; zaten defalarca değiştirilmiştir. Hala birbiri ile çelişen maddeler var. Metin, uzun ve ayrıntılıdır; terim ve kavram bütünlüğü yeterli değildir. Yasalarda bulunması gerekenler anayasada olmayabilir. Ancak sorun bunlar değildir. Yapılmak istenen açıkça bir sivil darbedir. Bu darbede Kürtler değil; taşeron Kürtçüler ve Kürtçe ülkemize karşı kullanılmaktadır.
Anayasada etnik vurgu ve ideoloji olmamalıymış. Yani milli kimlik dışlanmalı diyor Türk’e karşı ırkçılık yapanlar. Türk, bütünüyle bir milletin ve milliyetin adıdır. Ne 1982 Anayasası ile, ne de 1923’de Cumhuriyetle ortaya çıkmıştır. Türk kimliği tarih, tarih olduğundan beri vardır. İdeolojisiz, idealsiz temel ilkeleri ve varlık gerekçeleri bulunmayan, kurucu unsura dayanmayan bir devlet olur mu? Bu şekilde bir bakkal dükkânı bile açılmaz!
Hedef milletleşmeden ülkeyi geriye boy, kabile, aşiret, etnik ve mezhep asabiyetine döndürmek; bütünü değil; parçayı kutsallaştırmaktır. İnsanları birbirine soğutmak ve ötekileştirmektir. Bazılarına imtiyaz tanınarak eşit vatandaşlık reddedilmektedir. “Ülkenin bölünmez bütünlük prensibi” farklılıkları ne dışlamadır; ne de bastırma… Aksi bir değerlendirme, bütün ciddi devletlerin anayasalarını da suçlamak olur. Anayasa marjinal bir takım grupların sesi olmak yolundadır.
Milletleşme süreci gelişmeden demokrasi hayat bulmaz. Etnik ırkçılığa ve teröre teslim olacak bir anayasa hazırlığı, demokratik olabilir mi? Bir ülkenin milli birlik ve bütünlüğünü tartışmaya açmaması hangi ülkede demokrasi ile çelişir? Vatandaşlar arasındaki farklılıkların anayasada yer alması bir eksikliğin giderilmesi midir? AİHM kararları bunların tam tersini söylüyor.