Hizmetleri dolayısıyla ismi Aydınlar Ocağı ile birlikte anılan şahsiyetler vardır. Bu hafta kaybettiğimiz rahmetli Altan Deliorman da bu şahsiyetlerden birisidir. Aydınlar Ocağı’nın kuruluşundan itibaren Ocağın temel kuruluş felsefesine bağlı bir kurucu üye olmuştur. Fikri çizgisi ile değerli bir Türk Milliyetçisi, bir mücadele ve dava adamı özellikleriyle tanınmıştır. Ders kitapları dahil çeşitli eserler veren bir yazar, araştırmacı ve gazeteci özelliği ile dikkat çekmiştir. Aydınla Ocağı’na büyük hizmetleri geçmiştir. Birçok kitap ve makaleye imza atan Altan Deliorman’ın son makalelerinden ikisi Ocağımızın internet sayfasında bulunmaktadır.
Aydınlar Ocağı yönetim kurulu olarak Ramazandan önce kendisini ziyaret edip görüşmüştük. Fatih Horhor Caddesinde bulunan Vakıftaki bu görüşmemiz son görüşmemiz olmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına, ailesine ve camiamıza baş sağlığı dileriz.
Burada rahmetle ve saygıyla anacağımız bir diğer isim, kardeş Azerbaycan’ın rahmetli Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’dir. Kendisini kaybedeli 12 sene oldu. Geçenlerde Bakü’de kabri aşında bir tören düzenlenerek rahmetle anılmıştır. Kabri yüzlerce Azeri kardeşimiz tarafından ziyaret edilmiştir. Türkiye dostu ve kendisini “Atatürk’ün askeri” olarak isimlendiren değerli fikir adamı, haysiyetli aydın Elçibey unutulmaması gereken bir şahsiyettir. Kendisini tanımış olmaktan şeref duyuyorum. Biz de ömrünü Azerbaycan’ın hürriyet mücadelesine adamış, Türk Dünyası’nın bu büyük dava adamını rahmetle anıyoruz.
***
Ortadoğu’daki gelişmeler ve Suriye’deki olaylar, Türkiye’ye sıçrama tehdidi gösteriyor. Türkiye Ortadoğu’da uyguladığı yanlış ve milli çıkarlarla ters düşen politika ile Bağdat-Tahran-Şam ekseninin düşmanı haline gelmiştir. Esad yönetimi düşmanı olmak, bir yere kadar anlaşılabilir; ama ABD’den daha fazla Suriye’deki yönetime düşmanlık göstermek ve aşırı gitmek akıllı ve mantıklı bir yol değildir. Batılı çevreler bile Türkiye çok fazla ileri gidiyor demek zorunda kalmışlardır. Yanlış dış politika, PKK’yı bölgede bir aktör haline getirmiş, Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyi de PKK kontrolüne girmiştir.
Türkiye’den yapılan yardımlar ihtiyaç sahiplerinin eline geçmediği gibi, çeşitli silahların PKK’nın Suriye’deki kolunun eline geçtiği endişeleri vardır. Irak’ta da benzer bir durum ortaya çıkmıştı. Suriye sınırı yolgeçen hanına dönmüş, giriş ve çıkış artmış, kontrol zayıflamıştır.
Türkiye hedef haline getirilince PKK da onun bunun kullandığı bir araç haline dönüşmüştür. Kendisine ihale edilen cinayet ve saldırıları yerine getirmektedir. Gaziantep’teki bombalı saldırı, Gaziantep gibi bölücü teröre karşı dik duran şehirlerimizin direncini kırmaya yöneliktir.
Terörle mücadelede kararlı ve ısrarlı olamayanların, terörden de şikayetçi olma hakkı yoktur. İstihbarat yetersizliği kendi elimizle yaratılmıştır. Yakın bir geçmişte kozmik odaları açma yanlışını yapanlar, bazılarının Ergenekon, bizim ise Ümraniye ve Silivri davaları kapsamında tanımladığımız süreçte, devletin istihbarat kaynaklarını ve mensuplarını ismen açıklamadık mı? Derin devlet safsataları ile bir ara Şemdinli de at oynatan yabancı derin devlet elemanlarına alan açmadık mı? Daha önce Şemdinli’deki bir kitabevindeki olay sonrasında Ülkeyi yönetenler, Kamu görevlilerini hemen suçlamadılar mı? Roj TV 10 dakika içinde yayına girmedi mi? Silivri davaları sırasında askeri yıpratmak amacıyla bazılarının PKK ile işbirliği yaptığı ve terörü kullandığı iddialarını ortaya atmadık mı? Terör örgütünün bir kutsalı mı var ki, hiçbir kutsalı tanımadığından şikayet ediyoruz? Güneydoğuya tayin edilen vali ve kaymakamlarda neden gerekli tecrübe aranmaz?
Özgürlükler ile güvenlik arasında anlamlı dengeyi kuramadığımız için Gaziantep’teki olay meydana geldi. Terör örgütünün TBMM’deki kolu olan bazı Milletvekilleri ile teröristler kucaklaştı. Güvenliği ihmal ettiğimiz, kendi kendimizi inkar ettiğimiz için yeni Anayasayı Türksüz, Atatürk’süz, Türk Milleti ifadesini dışlayan bir şekle kavuşturmaya uğraşıyoruz. Ne yaparsanız yapınız, bölücü terörü önce bölgesel özerklikten, daha sonra da ayrı millet ve egemenlik hedefinden uzaklaştıramazsınız. Hayallere dayalı siyaset yapmayı bırakınız, bulutlardan yere ininiz. Teröre, aslında demokratikleşmeyi engellemek için başvuruluyor safsatalarından ve yanlış ezberlerden kurtulunuz.
Türkiye’de terörü teşvik eden bir ana unsur, yeni anayasa çalışmalarında MHP dışındaki partilerin milli duyarsızlığıdır. Türk Milleti “neseb-i gayri sahih” bir sürü müdür? Türkiye’deki terörün asıl kaynağı Türk ve Türkçe düşmanlığından kaynaklanır. Bu toplumsal intihar doğru bir siyaset midir? Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerin ortadan kalktığı bir ortamda demokrasinin eksiklerini konuşmak ve tartışmak gökyüzünde şato kurmaktır.
Son üç senede açılım politikaları, Kürt asıllı vatandaşlarımızın devlete olan güvenini sarsmıştır. Üç yıl önce ayrı bağımsız devlet isteyenlerin %6 olan oranı bugün %23’e çıkmıştır. Ayrılıkçı ve bölücü eğilimler eğer artan bir oranda destek bulmuşsa; bunun taşeronluğunu yapanların istifa etmeleri gerekir.