Yalnız, Sırsız Ama Korkusuz Sanatçı

95

Yıl 1928.. Halep’teki fotoğrafçıda Yavaşca Ailesi resim çektiriyor. Siyah perdenin öndeki üç kişi sandalyeye oturacak, diğer üç kişi ise hemen arkalarında ve ayakta objektife bakacaklar. İki ağabey yakasız gömlek giymiş, o yılın modası kurvaze ceketli, Anne Enver Hanım’ın kucağında ise altı bağlı, entari giyinen ve bir yaşına henüz basmış minik Alaeddin ellerini ağzına götürmüş, üçüne basmış ablası ise baba Hacı Cemil Bey’in koluna sarılmış, ayakta dikkatle fotoğrafçıya bakıyor. İşte tam bu yıllarda Alaeddin Yavaşca’nın ağlama kontrolüyle müzik yeteneği ortaya çıkarılıyor.

Sene 1931.. Alaeddin Yavaşca dört yaşına basmıştır. Yine fotoğrafçıdadır. Geniş yakalı beyaz gömleğinin içine bir kravat takmış, boyuna kalın çizgi işlemeli, önü açık ve kemerli çok renkli bir hırka giymiş kısa pantolonunun üstüne, ayaklarında potinleri ve dizlerinin üzerine çıkan siyah çorapları ile elinde bebeği yine poz veriyor. Müzik kabiliyeti keşfedilen Alaeddin Yavaşca artık herkes tarafından “Fikrimin İnce Gülü” diye çağrılacaktı.

BİR VAKIF AİLE

Hacı Cemil Yavaşca’nın ata dedeleri Kırım’dan gelmiş. Fatih Sultan Mehmet’in  Kaptan-ı Deryası  Yavaşca Mehmet Şahin Paşa’dan geliyor nesil. Bütün sülale Osmanlı Cihan Devleti’nde önemli görevler üsleniyor. Öyleki devlete ve millete yaptıkları hizmetlerden ötürü Osmanlılar büyükdede Yavaşca Süleyman Çelebi’ye Kilis’in Keferrahim Köyü’nü  bağışlıyor. Daha sonrasında 1675 yılında kurulan Yavaşcazade Aile Vakfı ile topluma hizmet götürüyorlar. Son mütevelli heyeti başkanı da Alaeddin Yavaşca’nın babası Hacı Cemil Bey’dir. Vakıf ruhu ve heyacanı daha o günlerde başlıyor Yavaşca Ailesi’nde.

Alaeddin Yavaşca’nın Kilis’te Tekye Camii’nin bitişiğinde doğduğu(1 Mart 1926) ev bu vakıf geleneğinin devamı olarak Ankara merkezli Yoksullara Yardım Vakfı YOYAV’a vakfedilmiştir. Çocuğu olmayan Yavaşca ailesinin öteki mal varlıkları da Türk Eğitim Vakfı’na hibe edilmiştir. Tam örnek bir vakıf aile.

Baba Hacı Cemil Bey ve Anne Kınoğlu Kadri Efendi’nin kızı Enver Hanım bu en küçük çocuklarına “dinin alası” anlamına gelen Alaeddin ismini veriyor. Hep el üstünde bir çocukluk yaşadı Alaeddin Yavaşca. Baba Hacı Cemil Bey örnek bir aile babasıdır. Akrabalarına inanılmayacak derecede düşkündür, açık fikirli, geniş kültürlü ve hoş görülüdür. Anne Enver Hanım ise  herkese şefkatle bakan, dedikodu sevmeyen ve sürekli elindeki tespihle zikreden, dualarda bulunan biri. Ailenin çocuklar üzerindeki katkısı bir mektepten daha fazladır. Teyzesi Timurtaş Ailesi de öyledir, maruf ve kültürlü akrabalarıdır. Teyze çocukları Haluk Timurtaş(milletvekili), Faruk Kadri Timurtaş(Prof. Dr.) ve Kamran Yüce ile çocukluk dönemi birlikte geçmiştir.

ESKİMEZ AİLELERİN EDEBİYAT, SANAT VE MÜZİK TUTKUSU

Her ailenin Kilis’te genelde bağı ve bahçesi vardır. Alaeddin Yavaşça her Kilisli ailenin çocuğu gibi buralarda uçurtmalar uçurmuş, yıldız döken adını verdikleri maytapları fırlatmış, oyunlar oynamıştır. Ailenin en küçüğü olması o’nu hep el üstünde tutmuştur. Yavaşca Ailesi mensupları hangi işle meşgul olursa olsun, çoğu Kilisli aileler gibi edebiyat, sanat ve müzik ile de ilgili.

Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca Star’dan Selim Efe Erdem’e şöyle anlatıyor;

-Bebekliğimde ağlamamın kontrolünü babamın Tanburi Cemil Bey’in taş plağından çaldığı  bir eserle sağlaması  bendeki müzik merakının keşfi olmuş. O günlerde moda olan şarkıyı ezbere okumamdan dolayı komşularımızın beni “Fikrimin İnce Gülü” diye çağırması müziğe olan alakamı artırdı.

Alaeddin Yavaşca altı yaşında Kilis Kemaliye İlk Mektebi’ne kaydoluyor. Kilis Orta mektebi ve sonrası bulunmadığı için de Konya Lisesi’ne kaydoluyor, İstanbul Kabataş Lisesi’nden mezun oluyor(1945). Çalışkan ve hep birinci olan bir talebedir Alaeddin Yavaşca. Öğretmenleri “Bir şarkı söylemezsen benden geçemesezsin” diyerek müzik meşkine ortak oluyorlardı. Selim Efe Erdem’in röportajında bakın Alaeddin Yavaşca neler söylüyor;

TÜRK MÜZİĞİ MEŞK SİSTEMİ İLE ÖĞRETİLİR

-Kilis Ortaokulu’nda biyoloji hocası olan ve çok iyi derece keman çalan muallim Zihni Çelikalp’e Osmanlı Padişahlarından 3. Selim’in suzidilara yörük semaisi “Ab ü tab ile bu şeb haname canan geliyor” eserini okumam sayesinde  keman dersi aldım. Zihni Bey bizim evde şarkımı dinledikten sonra  tepki vermeyip, babamla sohbetlerini devam ettirmesi beni çok kızdırmıştı. Fakat ertesi gün  elinde iki keman ve bir nota sehpasıyla gelip “Haydi bakalım derse başlıyoruz” dediğinde henüz sekiz yaşındaydım. Böylece müziğe Schubert metoduyla keman çalarak batı müziği ile başlamış oldum. Kabataş Lisesi’nde İsmail Şençalar’ın tavsiyesiyle de Artaki Candan’dan bir buçuk yıl kanun dersi aldım. Çalışmaya başladığımızda “Tamam artık bu iş oldu “demişti.

Farabi ve İbni Sina’yı da çok iyi bilen ve etüd eden, yani 8. Yüzyıldan bugüne kadar gelen Türk Sanat Musikisi’ni yüreğinde yaşatan Alaeddin Yavaşca “Türk musikisinde bir oktavla 24 ses aralığının olması ve meşk sistemimiz , diğer müziklerden önemli bir farkımızdır. Bizim müziğimiz meşk sistemi ile öğrenilir ve öğretilir. Batı müziğiyle işte burada ayrılıyoruz.” Bu tespit Schubert metodu ile keman çalarak işe batı müziğiyle başlayan biri için çok önemli bir hatırlatma.

“MÜZİK İBADETTİR, İÇKİNİN OLDUĞU YERDE İBADET OLMAZ”

İstanbul Tıp Fakültesi’nde okurken şefliğini Ercüment Berker ve Nevzat Atlığ’ın yaptığı okul korosunda  solistlik yapıyor. Bu arada ünlü bestekar Saadettin Kaynak ile tanışıyor. 350 TL maaşla İstanbul Radyosu’na giriyor sözleşmeli sanatçı olarak. O günlerde kadro olmadığı için ihtisasını bila ücret yaptığından sanatçılıktan kazandığı parayla ihtisasını tamamlıyor. İstanbul’da düzenlenen  Zeki Müren’in de olduğu yarışmada birinci oluyor. Ancak bir itirazı vardır. Diyor ki “Zeki Müren ile ikimizi yarıştırmaları yanlıştı. Çünkü ayrı kulvarlardaydık. O yıllarda Müzeyyen Senar ve Zeki Müren’in parlak yıllarıydı. Tepebaşı Kazablanka Gazinosu’nun sahibi Mahmut Bey, Zeki Müren ile gecelik 500 liraya anlaşmış!. Ama Zeki Müren son anda rakip bir gazinoya geçiyor. Mahmut Bey Bana gelip (Lütfen beni kırmayın size gecelik 3 bin lira ve bir yıllık peşin ödeyeceğim) dedi. Musiki ibadettir, içkinin olduğu yerde ibadet olmaz. Ben ancak radyoda okurum) deyip gazino teklifini reddettim.”

MELODİ RUHUNUZU OKŞUYORSA

Alaeddin Yavaşça İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu(1951), ihtisası Ordinaryüs Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancığil’in yanında başarıyla tamamladı ama, müzik artık onun vazgeçilmez, vazgeçilmesi teklif bile edilemeyecek bir parçası olmuştu. Hekimler genelde müziğe olan tutkuları da biliniyordu. Şöyle diyor Alaeddin Yavaşca “Tıp merakım, acısı olan insanlara yardım etme arzum, büyük ağabeyimin hekim olması  doktor olmamda etkili olmuştur.” Tamı tamına 39 yıl hekimlik yapan Alaeddin Yavaşca Haseki Hastane Başhekimi olarak 1990 yılında emekli oluyor. 230 Ödül sahibi bir hekim sanatçı. 100 tanesinin söz yazarı ve değişik formatlarda 648 beste yapmış. Ocak 2012’de son bestesi “Cansın amma kim adına canan düşer”i gerçekleştirmiş. 54 ilmi yayını olan Alaeddin Yavaşca “kendisi beni tamamlayandır” dediği ve uzun yıllar flört ettiği Ayten Hanımla 53 yaşında evleniyor. Yıl 1980. Yıllarca gerek Türkiye’deki değişik kentlerde, gerekse başta ABD olmak üzere dünyanın değişik ülke ve bölgelerinde Türk Sanat Müziği Konserleri veriyor.

Star’daki röportajında diyor ki Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktoru Alaeddin Yavaşca “Bir çok hastayı şifaya kavuşturdum. Ama hiçbirine beste yapmadım. Güzel bir güfteye rastlarsam beste yapabilirim. Beste ısmarlama olmaz. Sizin duygularınızı yansıtan melodiler, ruhunuzu da okşuyorsa işte o an beste yapılır.”

Alaeddin Yavaşca  bir defa dinlediği bir parçayı hemen ezberleyebilen bir hafızaya sahip. Müziğe böylesine tutkun. Peki başka?

85 YAŞINDA BESTE HİZMETİ SÜRÜYOR

-Doğaya aşığım ve peyzaj(manzara resmi) yapmayı çok severim. Ailem ve Bestekar Şevki Bey ile portre çalışmalarım mevcuttur. Kanaryaya aşığım. Yalnızlığı çok severim. Hiç bir şeyden korkmam. Gizlenmiş hiç bir sırrım yoktur.

Kilis’te Tekye Camii’nin merdivenli kapısında Dr. Alaeddin Yavaşca Ailesi’nin evi, kabaltındaki kapısında da Dedem Ethem Demircan’ların evi var.  Daha çocuk iken bile özelliklerinin ve güzelliklerinin yansımasıyla; dedem, Hacı Ethem Alaeddin Yavaşca’dan bir yıl sonra doğan (1927) dayımın adını “Alaeddin” koymuş. O da tıp tahsil etmiş. Aile hukukları da kaviydi iki yakın komşu ve hemşehrinin.

1960’lı yıllarda Kilis caddelerinde neredeyse her gün Alaeddin Yavaşca’nın “Boğaziçi şen gönüller yatağı” şarkısı çalınırdı pikaplarda, teyplerde. Plakları neredeyse her evde vardı. Radyo sanatçısı olması dolayısıyla her program dikkatle, keyifle izlenirdi. O yıllarda televizyon olmadığı için radyo dergilerinde röportajları keyifle okunurdu. Kilis’in yetiştirdiği ünlüler arasında sıralamaya girerdi.  Hakkında çok sayıda yazılmış makale, sohbet, röportaj yazıları vardır, kitaplar yayınlanmıştır. En kapsamlı kitap da bana göre Kültür Bakanlığı ve TRT yayınları arasındadır.

YENİ SANATÇI NESİLLERE YATIRIM EKSİKLİĞİ

Bir defa kendisine Kilis’te YOYAV’a bağışladığı evlerinde  sordum “yeni nesil bestekarlar yetişiyor mu?” Kendisi aynı zamanda konservatuvarda müzik dersleri de veriyordu. O yıllarda çok iyi hatırlıyorum TRT  Türk Sanat Müziği besteleri için 32 TL telif ödüyordu!?. Dedi ki;

-Günümüzün maddi şartları yeni bestekarların yetişmesine maalesef mani oluyor. Kabiliyetli öğrencilerimiz her verdiğini alabiliyor. Çünkü böyle bir özelliği var. Konservatuvarımızdan da çok fazla hususiyetleri olan gayretli öğrencilerimiz mevcut. Ancak konservatuvardan mezun olduklarında iş imkanları yok denecek kadar az veya kısıtlı. Bu kabiliyetli talebelerimiz bir zaman sonra bakıyorsunuz ki para kazanacağı başka mesleklere yöneliyorlar.

Televizyonlarımızın gerek kamu ve gerekse özel bir Türk Müziği kanalı olmaması da bu morali etkiliyor ister istemez. Türk Sanat Müziğimiz bir gönül işi olarak duruyor, fahri hizmet olarak görülüyor.

İyi ki varsınız aziz usta hem devlet ve hem de toplumumuzun sanatçısı, bestekarı Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca.