Delinin Zoruna Bak !

89

 

Bu vatanın Türk Vatanı,
Bu milletin Türk Milleti,
Bu devletin Türk Devleti,
Bu bayrağın Türk Bayrağı,

Bu ordunun Türk Ordusu olduğunu içlerine sindiremeyenler var! Bunlar gıpta edeceklerine  -yazık ki-  yersiz bir haset / çekememezlik içindeler!

Oysa bu vatan deyince; Türk adı altında, bu ülkede yaşayan  -menşei ne olursa olsun-  herkesin vatanı olduğunu anlıyoruz.

Oysa bu millet deyince; Türk adı altında, bu vatanda yaşayan  -aslı faslı ne olursa olsun-  her kavmi,  her unsuru kastediyoruz.

Oysa bu devlet deyince;  -kökeni ne olursa olsun-  herkesin devleti olduğunu düşünüyoruz.

Oysa bu bayrak deyince; gölgesinde yer alan, barınan  -soyu sopu ne olursa olsun-  herkesin bayrağıdır diye biliyoruz. Kaldı ki bu bayrak; rengini şehit kanından, Ay’ını İslâm sembolü Hilâl’den almıştır.

Demek ki bu ordu; senin benim  -alt kimliği ne olursa olsun-  herkesin ordusudur.

Nitekim o ocağın kapısından hangimiz girmedi ki?

O ocağın kışlasında hangimiz kalmadı ki?

O ocağın aşından hangimiz yemedi ki?

Kutsal vatan nöbetini hangimiz tutmadı ki?

Kaldı ki bu ordunun askeri “Mehmetçik”tir. Yâni bu ordu Hz. Muhammed’in ordusudur.

İstiklâl Marşı’nda:

Bu ezanlar ki, şehadetleri dînin temeli
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli

Diyen bir milletin yâni senin benim hepimizin Ezan-ı Muhammedî’sini koruyan ordudur.

Kısaca Türk Ordusu; Peygamber Ocağı’dır. Hepimiz, sırasında bu ocak uğrunda baş koyacak olanlar değil miyiz?

Onun uğrunda tertemiz alnımızdan vurulmayı göze alacak olanlar değil miyiz?

O Hilâl uğruna Güneşler gibi batıp, şehit olmayacak mıyız?

Zira hepimiz  -aslımız ne olursa olsun-  aynı vatanda yaşamıyor muyuz?

Zira hepimiz  -ayrıca hangi dili bilirsek bilelim-  aynı ortak dili /Türkçe’yi konuşmuyor muyuz?

Zira hepimiz aynı dine yâni İslamiyet’e mensup ve bağlı değil miyiz?

Öyleyse dostlar! Neyin kavgasını yapıyoruz?

Bir bilen varsa Allah aşkına, gelsin beri?

X

Bu milletin dîni de bir, dili de bir, vatanı da bir, burda dur!
Üçü bir olunca, bir olur millet; ey fitne fesatçı mendebur!

Bizi bölmek isteyenlerin isteği, kursağında kalacak.
Henüz yitirmedi aklını bu millet, Delinin zoruna bak!

2460 – 2461

 

 

 

 

 

Önceki İçerikAcara’da Din ve Ahmed Cevad Ahunov
Sonraki İçerikFransa’nın Dilovası’nda Ne İşi Var?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.