Türk Milletini inkar eden, Türk kimliğinden rahatsız olan, milli egemenliği ona buna paylaştırmayı ve milli devleti sonlandırmayı demokratikleşme zanneden sapık siyaset anlayışı sürerken; iddialı ve ismi büyük derneklerimiz acaba neler yapıyorlar? Suya sabuna dokunmayan anma toplantıları ve benzerleri neye yarıyor? Bir kısım vatandaşlarımız da arabalarını ciple nasıl değiştireceklerini, alacakları krediyi, cep telefonunu değiştirmeyi ve daha lüks bir hayatı hayal ediyorlar. Bu kadar önemli meşgalelerden dolayı bırakın kitabı, gazete okumaya bile fırsatları olamıyor. Ama tören milliyetçiliği sürüyor. Bunun yanısıra en kolay iş olan birbiriyle uğraşma, iç sahada oynama ve hizipçilik de devam ediyor. Aslında insan bir şey üretemezse başka ne yapabilir ki…
Yeniçağ gibi kaliteli hizmet veren bir gazetenin tirajı istenen seviyeye bir türlü çıkarılamıyorsa; herkes başını ellerinin arasına alıp düşünmelidir. Ülke ve dünya gerçeklerinden haberdar olabilmek, fikir üretebilmek, gerekli bilgilerle donanabilmek kısaca yaşadığını fark edebilmek önce gazete okurluğundan geçmiyor mu?
* * *
Aydınlar Ocağı milli hassasiyet ve sorumluluk anlayışı ile hareket eden kuruluşlarımızdan birisidir. Dünya ve Türkiye neyi konuşuyorsa onu konuşur ve tartışır. Bunları da açık oturum konusu yapar. Kimseye hoş dakikalar geçirtmeyi görev bilmez. Değişik tuzaklarla dolu anayasa tartışmaları başladığı günden beri gerek iç bünyesinde, gerek “Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne” sadık kuruluşlarla temas kurmuştur. İstanbul’da yapılan 37. Aydınlar Ocakları Şurası’na Anayasa ilkeler ve teklifler metniyle gelinmiştir. Görüşmelerin ışığında ilkeler ortaya çıkmıştır. Gerek dernekler, gerek şahıslar olarak görüşlerimiz TBMM’ne gönderilmiş ve tekliflerimizin anayasa uzlaşma komisyonunda takdimi talep edilmiştir. Bu talep bu hafta başı yerine getirildi. Ankara’ya giden heyetimiz görüşlerimizi komisyonda dile getirdi ve sorulara gerekli cevapları verdi.
Türkiye, marjinal bazı gruplarca değiştirilmek “Yeni Türkiye” adı altında başkalaştırılmak ve milli devlet olmaktan uzaklaştırılarak bugünkü Irak konumuna getirilmek isteniyor. Türk Milleti buharlaştırılıp etnik ortaklı bir ezogelin çorbasına çevrilmeye çalışılıyor. Türk Milletine karşı açıkça ırkçılık yapılıyor. Uzlaşma Komisyonundaki bir milletvekilinin ve basında iktidar partisinden bir vekilin ırkçı ve etnikçi bir yaklaşımla konuya eğildiklerini gördük.
Gayet tabii birçok çevre gibi ülkemiz için önemli endişelerimiz vardır. Bu endişelerimizin giderilmesi ve ihanetlere set çekilmesi yüce ve gazi TBMM’nin görevidir. Biz bu ümidi korumak istiyoruz. Bazı Kürtçü ırkçılar Patrikten ve Türk Musevi Cemaati Başkanından ders almak durumundadırlar. Milli Kimliği reddedip ırkçı bir bakışla vatandaşlığı ve devleti yorumlamak çağdışı ilkel etnikliktir. TRT Türk’teki bir haber yayınında milli kimliğini vurgulayan Patrik malum bir anayasa profesörü tarafından tenkit edildi. Patrik , “Türkiyeli Rum’um” demeliymiş. TRT’nin spikeri de müthiş(!) bir yorum patlatıyor : “Efendim Patriğe Türk denirse, yarın İskeçe Müftüsüne de Yunanlı denirmiş” anlaşılan tabiyet ve milliyet konusunda kafalar karışık… İskeçe Müftüsü Yunan vatandaşıdır. Tabiyeti Yunanlı olan bir Türk’tür. Yunanlılar ona ısrarla “Yunanlı Müslüman” deseler de… Patrik de T.C. vatandaşı Rum asıllı bir Türk’tür. Türk’e karşı ırkçılığın hangi boyutlara ulaştığını ibretle görüyoruz. Bazıları sanki zorla vatandaşlıkta tutuluyor.