Füze Kalkanı

93

Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon “ABD tarafından NATO’ya tahsis edilen erken uyarı radarının Türkiye’de konuşlandırılacak olmasından memnun olduğunu, Türkiye’ye yerleştirilecek olan AN/TPY-2 Radarının balistik füze savunma sistemiyle donatılmış Amerikan Donanması’yla entegre olacağı, radara ev sahipliği yapma kararı alan Ankara’nın bu sayede ABD ve NATO’yla ilişkilerini güçlendireceği” açıklamıştır. Zaten ABD yıllardan beri bu projeyi hayata geçirerek, başta İsrail olmak üzere Ortadoğu’daki çıkarlarını daha iyi korumak istemektedir. Önce eski doğu bloğu ülkelerini kullanmak isteyen ABD, Rusya’nın tepkisiyle karşılaşınca rotayı Türkiye’ye çevirmiştir. İlkin hedef olarak “Suriye ve İran’ı” gösteren ABD, Türkiye’yi ikna edebilmek için anlaşma metinlerinden bu iki ülkeyi çıkarmıştır. Bu durum Türk tarafınca kamuoyuna büyük bir zafermiş gibi lanse edilmiş, ancak Sarkozy “biz kediye kedi deriz” diyerek; Batı Dünyası’nın gerçek niyetini ortaya koymuş ve ilk günden beri amacın İsrail’i muhtemel İran saldırılarından korumak olduğu anlaşılmıştır. Zaten anlaşma metninde ülke ismi geçmemesinin hiçbir anlamı yoktur. Neticede; NATO’nun 2010 Lizbon Zirvesi ile Türkiye bir kez daha “batının ileri gözcü karakolu” olmayı kabul etmiştir. ABD Radar Sistemini “NATO kılıfı giydirip, Türkiye gibi Müslüman bir ülkede” konuşlandırarak; hem küresel tepkileri azaltmış, hem de Bush’un “Haçlı Seferleri” sözlerini yumuşatmıştır. Ancak ABD-AB-İngiltere ve İsrail açısından olumlu olan bu durum, bizim açımızdan şimdiden ciddi sıkıntılar doğurmuş ve akla “Batılı Ülkelerin, Türkiye’nin İsrail’e karşı bu kadar sertleşmesine, füze kalkanı projesi hatırına göz yumduğunu” getirmiştir. Çünkü Türk Halkı hala “Çek Cumhuriyeti ve Polonya’nın dahi karşı çıktığı Radar Sisteminin ülkemiz yerine; İran Füzeleri’nin menzili dışındaki bir NATO ülkesinde konuşlandırılmadığını” anlayamamıştır.

Türkiye’nin “başta ABD olmak üzere Batılı Ülkelerin baskısı ile” Libya’ya düzenlenen harekâta müdahil olması, sert açıklamalarla Suriye’nin üstüne gitmesi ve Malatya-Kürecik Beldesine NATO’nun füze erken uyarı sistemini (Füze Kalkanı için radar) kurması; hem İran ve Suriye gibi komşu ülkelerle ilişkileri germiş, hem de Çin ve Rusya’nın kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü ile bizi karşı karşıya getirmiştir. Türkiye “tarih bir tekerrürden ibarettir, hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi” sözlerinden ders almamış, Batı ile Doğu arasında kalmış, muhtemel bir 3. Dünya Harbinde safını çok erken belli ederek husumeti üzerine çekmiş ve iki gemi yüzünden 1. Dünya Harbine giren Osmanlı gibi “dünyada kutuplaşmalara neden olan” iki radar yüzünden savaşın eşiğine gelmiştir. Rusya bu gelişmeleri Batı Dünyası’nın kendisine karşı bir “çevreleme harekâtı” olarak görmüş ve Suriye krizinden sonra Akdeniz’e Uçak Gemisi göndererek tepki vermiştir. İran Füze Kalkanı’nın kendisine karşı kurulduğunu iddia ederek Türkiye’yi sert açıklamalarla uyarmıştır. Sonuç itibariyle komşuları olan Rusya ve İran’la “enerji, ticaret, güvenlik vb.” birçok konuda çalışmak zorunda olan Türkiye, son derece zor bir durumda kalarak sandviç olmuştur. Elbette bu gelişmelerden yine İsrail karlı çıkmıştır.

Bu süreçte Hükümet, Halkı “Füze kalkanı bir NATO projesidir, biz de NATO’nun kurucu üyesi olarak bu projeye katkı sağlamak zorundayız” diyerek ikna etmeye çalışmıştır. Ancak soğuk savaş yıllarında Rus Rüzgârına karşı, ABD Duvarı olarak kurulan NATO’nun, artık pek fazla kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Dolayısıyla şimdiden ciddi sıkıntılara neden olan “Radar Sistemi” bir an önce kaldırılmalı ve güvenliğimizi tehlikeye atacak bu denli önemli bir konu “Anayasa gereği” TBMM’nde görüşülerek, halk oyuna sunulmalıdır. Çünkü Anayasanın 92. maddesine göre “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi” TBMM’ne aittir. Kamuoyuna yeterince bilgi verilmeden, oldu bittiye getirilerek ve meclisten kaçırılarak imzalanan Füze Kalkanı Anlaşması; Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmemekte, güvenlik ihtiyaçlarına cevap vermemekte ve dış politikada taviz verildiği izlenimi doğurmaktadır. Türk Milleti’nin muhtemel bir füze saldırısından zarar görüp görmeyeceği de bilinmemektedir. Zaten bu konuda teknik bir güvence verilemeyeceği de açıktır. Ayrıca füze kalkanının insan sağlığına zararlı olduğu da, bilimsel çalışmalarla ispatlanmıştır.

Sonuç itibariyle komşularla sıfır sorun diye yola çıkan Türkiye “işbirliği ve dayanışmayı arttırarak bölgesinde istikrar ve barış alanı yaratma hedefi yerine” Batı ve NATO eksenine iyice kaymıştır. Türk dış politikasındaki bu hızlı değişim; Türkiye’nin güvenirliğine ve bağımsız bir güç olduğu imajına büyük zarar vermiştir. Batılıların Arap Baharı devamında “Suriye’ye harekât düzenleme ve askeri tampon bölge oluşturma” niyetleri de çok tehlikelidir. Batılı Ülkeler veya destekledikleri Türkiye gibi bölgesel bir güçle yapılacak bir dış müdahale; Suriye’yi iç harbe veya parçalanmaya sürükleyebilir ve ALLAH korusun Ortadoğu’yu karıştırarak 3. Dünya Harbine neden olabilir.

Türkiye dünyanın kaosa sürüklendiği bu sancılı dönemde milli ve dik bir duruş göstermeli, Emperyal Güçlerin taşeronu ve NATO’nun çöplüğü olmamalı, batı güdümlü politikaları ivedilikle terk etmeli, kutuplaşmalara neden olan Radar Sistemi ile İncirlik Üssü’nü kapatmalı, Afganistan-Lübnan ve Filistin’de görev yapan Barış Güçlerini geri çekmeli, Avrupa’nın PKK’yı destekleyen-Fransa’nın “Ermeni Soykırımını inkar edenleri cezalandıran” hasmane tavırlarından ders alarak NATO ve AB’nden çıkmalı, bölgesel ittifaklara önem vererek etrafında güvenli bir çember oluşturmalı, Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu ve Orta Asya’yı içine alan bir coğrafyada Türk Ortak Pazarı kurmaya çalışmalı ve önümüzdeki süreçte tarafsız kalarak; Batı ile Doğuyu barıştırma gayreti içine girmeli ve muhtemel bir 3. Dünya Harbini önlemeye çalışmalıdır.