Terörle Mücadeleye Nasıl Bakmalı

64

Otuz yılı aşkın bir süredir, Türk Devleti terörle mücadele içinde. Türkiye Cumhuriyeti hukuk çerçevesinde kalarak, vatanı terör belasından korumaya çalışıyor. Devlet; Asker, Özel Tim, Polis ve Halkı’yla el ele vermiş durumda. Yine Yedi Düvel’e karşı vatanı korumakta. Dün, hattı ve sathı müdafaa eden Kuvayı Milliye, bugün bütün imkanlarıyla sathı müdafaa etmekte. Adeta karış karış vatanı savunmakta. Kendinden emin bir şekilde sonuca doğru gitmekte.     Bütün bunlar olurken, üstelik güvenlik güçleri aktif hale gelmiş; terörün üstüne kanı ve canı pahasına yürür; bu uğurda şehit verirken; bazı yazar çizer takımının, pişmiş aşa soğuk su dökercesine laflar etmesi çok üzücü.

Bu kimseler, yılların zayiat dökümünü yaparak, bu şekilde bir yere varılamayacağını, silahı bırakmak gerektiğini nazara vermekte, iki tarafa da merhamet(!) kanatlarını  gererek, güya hamilik taslamakta.

Halbuki:  “Aç canavara tahabbüb, onun iştihasını kabartır!”  Yani aç canavarı sevmeye kalkmak, onun iştahını artırmaktan başka bir işe yaramaz.

Sanki Devlet; binlerce askerini kış – yaz demeden, gece – gündüz dağa taşa sürmekten; sanki Devlet bunca şehit vermekten; kandırılmış sayısız gencin, kurşunlara hedef olmasından çok memnun.

Hemen belirteyim ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, görünüşteki bir kısım teröristle değil, aslında bütün bir dünya ile uğraşmakta. Terör ve Teröriste el altından maddi – manevi her türlü desteği veren, sureta dost görünümlü ABD, Almanya, Fransa, İngiliz, Rus, Belçika, Hollanda, Norveç , Yunanistan ve geçmişte Suriye gibi devletlerle boğuşmakta. Olmak veya olmamak mücadelesini sürdürmektedir. Çünkü onlar, oradan üflüyor; bunlar, burada oynuyor!

Devlet bütün imkanlarıyla, pişman olacak teröristlere kucak açmış vaziyette.  Onları bu yanlış tutum ve lüzumsuz gidişattan vazgeçirmek istiyor. Ne var ki, davul bizim boynumuzda, tokmak onlarda olduğu müddetçe; yani terör Batı’dan teşvik ve destek gördükçe; bu iş biraz uzayacağa benziyor. Fakat er geç Devlet Batı’nın rağmına; bunun da üstesinden gelecek. Halkın huzur ve sükununu teminde fazla gecikmeyecektir. Kaldı ki, gecikmesi devletin aczinden değil, mes’elenin nazikliğinden kaynaklanıyor.

Öyleyse ümitsizliğe düşmenin alemi yok! Sadece biraz sabır gerek. Tıpkı ciğere yerleşen bir mikrobu yok etmenin yolu, ona kurşun sıkmaktan değil; kola iğne yapmaktan, iyi gıda almaktan ve hava değişikliğinden geçtiği gibi.

Çünkü devlet, teröristin yaptığını yapamaz değil, yapmaz. Zira terörist gaye için her şeyi meşru ve mübah görür! Devlet ise görmez. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti; maziden tevarüs ettiği İnsani Büyük Devlet olmanın gereği, hem haklı olmak hem de hak yolda bulunmakla mükellef. Yani bu Devlet-i Ebed Müddet; hem davası, hem de metodunun hak olmasıyla yükümlü.

Eminim ki, Batılı Devlet Adamları bir araya geldiklerinde hayretlerini dile getiriyor ve nasıl oluyor da bizler dışarıdan, teröristler içeriden bunca maddi – manevi destek ve yardımlara rağmen, Türkiye kalesinde bir gedik açamıyoruz diye hayıflanıyorlardır.

Merak etmeyin Batı’nın hevesi kursağında kalacak. Çok geçmeden destek verdikleri teröristler ayaklarına dolaşacak. İşte asıl o zaman bu devlet; milletiyle beraber, geniş bir nefes alacak. Türkiye’de birçokların başları da, mahçubiyetten önlerine düşecek.  “Men dakka dukka.”                            

Önceki İçerikRauf Denktaş’a Son Görevimizi Yaparken Gördüklerim
Sonraki İçerikLider ve Türk Dünyası
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.