Toplumsal Şike

87

Türk futbolunda yaşanan deprem nedeniyle, bir insana ve onun içinde bulunduğu topluma hiç yakıştıramayacağımız olayları konuşuyoruz.

Ancak “şike”nin sadece futbolumuzda olduğunu söylemek meseleye baştan yanlış teşhis koymak demektir.

Türkiye’nin ve Türk milletinin neredeyse karşılaştığı her hadisede şikenin varlığı, ipuçları ile kendisini ele vermektedir.

Bir yandan PKK ve KCK’ya karşı binlerce asker,  polis, öğretmen, doktor, kaymakam, savcı ve sivil vatandaşı şehit vererek mücadele edeceksiniz, diğer yandan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç çıkacak kürtlere her türlü hakkı vereceğiz diyecek. Burada anlaşılmaktadır ki; Türk milleti aleyhine bir şike mevcuttur.

Diğer yandan vatandaşınızı asgari ücretle, emeklinizi de açlıkla süründüreceksiniz, öte yandan milletvekillerinin emekli aylıklarını Türkiye ölçeğinde kabul edilemez rakamlara yükselteceksiniz…

Yine adalet, hukuk reformu, yargı bağımsızlığı gibi lafları cart curt edeceksiniz ondan sonra da kişileri kurtarmak için “Yüce Meclis”ten kanun çıkartacaksınız.

Türkiye’de daha bu şike olayları moda olmadan ve bendeniz 2007 yılında MHP’den milletvekili adayıyım diye yazılarıma son verilmeden önce, Zaman Gazetesi’nin 23 Temmuz 2006 günkü nüshasında yani altı yıl önce “ŞİKE NASIL ÖNLENİR” diye bir yazı yazmışım. Sanki müneccimlik yapmışım. İsterseniz gelin onu bir okuyalım.

“Türkiye’deki şikenin önlenmesi için uygulanacak iki yöntem var. Birincisi kurallar koymak ve bunları harfiyen uygulamak. Ancak bugüne kadar bırakın futbolu, hiçbir sahada bunu başaramadık.

Eğer siz kural koyamıyorsanız ve koyduğunuz kuralı uygulayamıyorsanız, yapılan hiçbir yanlışı önleyemezsiniz. Lafta yazılı pek çok kuralımız var. Bunların ihlaline maalesef sessiz kalıyoruz.

Suç ve ceza arasında kuvvetli bir ilişki vardır. İşlenen suçlara muhakkak ceza verilmeli, suç karşılıksız kalmamalıdır. Yani suç, cezasız bırakılmamalıdır. Failleri tarafından işlenen suçlar cezasız kalırsa anarşi doğar. Herkes kendisinde, o suçu işlemeyi bir hak olarak görmeye başlar. Ülkemizde şike olayları,  görmesi gereken cezalarla karşılaşmayınca; ipini koparan şikenin envai türünü yapar oldu. İşler o noktaya vardı ki, şikenin altını eşeleseniz, toplumsal dengeleri bozacak noktalara varırsınız. Herkes her şeyi biliyor, ama üç maymunu oynuyor.

Şike olayları ve diğer sportif hukuki sorunları çözmek için ihtisası spor olan mahkemeleri  kurulmalıdır. Yargıçları spor konusunda uzman olmalıdır. Kurallar bu mahkemelerce herkes için adil ve objektif bir biçimde uygulanmalıdır. Kanun koyucu, kuralları titizlikle ortaya çıkarmalıdır. Kuralların konulmasında ve uygulanmasında, şike gibi işlenen suçların cezalandırılmasında taviz verilmemeli ve bu konuda toplumsal mutabakat sağlanmalıdır. Eş dost, ahbap çavuş ilişkisi ile büyük, güçlü ayrımına derhal son verilmelidir. Şikeyi yapanın gözyaşına bakılmamalıdır. Aksi halde bugünkü tablo kaçınılmaz bir sonuçtur.

İkinci husus ise, insan eğitimi ile onun bir alt dilimi olan karakter eğitimidir. Suça eğilimli bir insan ve toplum yetiştirirseniz olacağı budur. Allah’tan korkmayan, vicdanını dinlemeyen bir insan için hangi kuralı koyarsanız koyun ya da hangi cezayı verirseniz verin, suç işlemesinin önüne geçemezsiniz. Şikeyi baz alarak tüm suçlar için bu genellemeyi yapabilirsiniz. Ülkemizde kanunlar ve mahkemeler var. Ancak suç işlemeye karşı artan bir eğilim de var. Futbolda yapılan şikeleri, bu işten soyutlayamazsınız. Burada devreye insan faktörü giriyor. İnsanı; yanlıştan uzak duran, ahlaklı ve İlahi adaletin varlığından haberdar bir tarzda yetiştirirseniz ve bu ölçüler üzerine yaşatırsanız, şikeyi önlemede bir mesafe kat edebiliriz.

Bu hususlara ilaveten şunu da söylemek gerekir:  İşlenen suçlara karşı verilen cezalar, hiçbir neden yok iken affedilmemelidir. Son yıllarda ‘Rahşan affı’ olarak hafızalarda kalan affın olumsuz sonuçları hepimizin malumudur. Bildiğimiz gibi şike vardır. Yapılan şikeler cezasız kalmaktadır. Ya da karşılıklı mutabakatla üstü örtülmektedir. Bu sorunu çözmek için kararlılığımız ve ortaya koyduğumuz bir irade yoktur. Arada sırada Donkişotlar çıkar, yel değirmenleri ile savaşmaya kalkar, kaçınılmaz son olan mağlubiyeti yaşarlar. Oysaki her zaman anlattığımız gibi çözüm çok basit.”

Gördüğünüz gibi çözüm çok basit ama, Türk milletinin karşılaştığı “şike”lerin yüzyıllardır ya farkına varamadığımız ya da bir türlü kabullenemediğimiz için sürdüğü bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Günler aylar geçiyor, ancak Türk Milletinin karşılaştığı siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, sportif “şike”ler bir türlü bitmek bilmiyor.

Türk Milletini ikna etmek, ne yazık ki; kendi Türk olmayıp ama kendini Türk yerine koyanlara veya Türk’ün düşmanı bile olsa objektif bir kişiliğe soyunan üçüncü kişilere kalıyor. Tıpkı cemaatin sözcüsü sıfatı yapıştırılan Hüseyin Gülerce’nin, ana dilde eğitimin yani özellikle kürtçenin devamında arapça ve çerkezce ile diğerlerinin anayasal güvence altına alınması gerektiğini ifade etmesi gibi.

Ey Türk! sana yapılan şikeleri ne zaman görecek ve gereğini yapacaksın? Bilmek, duymak ve görmek istiyorum.