Çalışabilir Nüfusumuz İyi ki Hala Artmakta

106

2050 yılına kadar, Türkiye dünyada çalışabilir nüfusu artan 9 ülkeden biri olacaktır. Bu Türkiye’nin dünya ekonomileri arasında büyüklük bakımından üst sıralara yükselmesi fırsatını veren en önemli potansiyelidir.”

Bu sözleri Prof. Dr. Kerem Alkin‘den dinledik. Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak misafir ettiğimiz Prof. Alkin, ekonomik kavram ve rakamları ete kemiğe büründürerek, herkesin anlayabileceği ve severek dinleyebileceği bir dille anlatmayı başarabilen bir bilim adamı. Çok önemli konuları dile getirdiği konferansında Türkiye’nin ve Kocaeli Bölgesinin önündeki imkân ve fırsatlara da işaret etti.

Benim en çok dikkatimi çeken hususlardan biri “çalışabilir nüfusumuzun artmakta olmasına” verdiği değer oldu. Bu konu üzerinde biraz araştırınca önemli bilgi ve kanaatler edindim:

NÜFUS YAPISINDA DÖNÜŞÜMLER: “Bütün toplumlar, 100 – 200 yıl arasında değişen aralıklarla demografik dönüşümler geçirir. Nüfus biliminde “demografik geçiş süreci” olarak adlandırılan bu dönüşümler üç safhada gerçekleşir ve her dönemde farklı nüfus özellikleri gözlenir.

Birinci dönemin en temel özelliği; hızlı nüfus artış oranlarıdır. Buna bağlı olarak 0 – 24 yaş grubun, yani eğitim çağı nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı yüksektir.

İkinci dönemde, nüfus artış hızı yavaşlama eğilimine girer. Bu aşamada çalışabilir nüfusun (15 – 64 yaş arası) toplam nüfus içindeki payı en yüksek seviyededir.

Üçüncü dönemde ise, nüfus artış hızı sıfırlanır ve gerileme başlar. Bir diğer deyişle nüfus azalmaya ve yaşlanmaya başlar.

Türkiye bir süredir, demografik geçiş sürecinin toplumlar için “Fırsat Penceresi” olarak nitelendirilen ikinci safhasında bulunmaktadır ve bu süreç 2050 yılına kadar sürecektir. Türkiye’de nüfus artış hızı beklenenin üzerinde yavaşlamış durumdadır ve bu sayede eğitimde ilk kez niceliği değil niteliği ön plana çıkartmak ülkemiz için artık mümkün hale gelmektedir.”

Buna karşılık Avrupa Birliği, Rusya ve Japonya gibi ülkeler 3. safhayı yaşamaktalar.  Bu dönemin yüz yıl kadar süreceği öngörülmekte. Bu ülkelerde işgücü kapasitesinin ve üretkenliğinin azalması, ekonomide genel tasarruf miktarının azalması ve sosyal güvenlik sistemlerinin olumsuz etkilenerek kamu harcamalarının artması” gibi ciddi sorunlar başlamıştır.

AB ülkelerinde nüfus yaşlanmıştır. Mesela İtalya’da ortanca yaş 42 iken, Türkiye’de ortanca yaş 29,2‘dir. (Yani nüfusumuzun yarısı 29,2 yaşın altında.)

TÜRKİYE DE YAŞLANIYOR:

  • 2000 yılında ülkemiz nüfusunun % 29,8’i 0-14 yaş grubunda, % 5,7 si 65 ve daha yukarı yaş grubunda idi. 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus ise toplam nüfusun % 64,5 u idi.
  • 2010 yılında ise nüfusumuzun % 25,6’sı 0-14 yaş grubunda, % 7,2’si ise 65 ve daha yukarı yaş grubunda bulunmaktadır. 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfusumuz ise % 67,2 oldu.
  • Türkiye nüfusunun 2000 yılı ve 2010 yılı rakamlarını karşılaştırdığımızda görülen şu: On yıl içinde nüfusumuz toplamda 6 milyon artmış. Ancak 0-14 yaş arasındaki nüfusumuz yaklaşık 1,5 milyon azalırken, çalışma çağı dediğimiz 15-65 yaş arası grup yaklaşık 6 milyon artmış, 65 yaş üstü grup da 1,5 milyon artış olmuş.
  • Nüfus artış hızımız 2000 yılı başında binde 14 iken, 2011’de binde 12 ye düşmesine rağmen nüfusumuz 74 milyona ulaştı.

Türkiye yaşlanarak büyüyor. Türkiye 2025 yılında 12 milyon yaşlı nüfusu olan buna mukabil doğum oranlarının düştüğü bir ülke olacak.

Ancak çalışan nüfusun artmaya devam etmesi sebebiyle yaklaşık 40 sene dünyanın en şanslı 9 ülkesinden biri olacağız. İşte bu dönemi iyi değerlendirebilirsek Türkiye gerçekten dünyada sözü geçen bir devlet olmayı başarabilecek.

Türkiye demografik yapısının önümüzdeki kırk yıl için kendisine sağladığı bu imkânı çok iyi değerlendirmek zorunda.

Her aileye en az üç çocuk: Bu kırk yılı uzatmanın iki yolu var. Birincisi özellikle ülkenin batısında çok düşen doğum oranlarını artırmak. Başbakan Erdoğan’ın “en az üç çocuk” tavsiyesi bu bakımdan çok önemli. Prof. Dr. Kerem Alkin de bu tavsiyeyi haklı bulmakta ve Erdoğan’ın kendi üslubuyla kamuoyuna benimsetmeye çalıştığı üç çocuk meselesinin bir gece ilhamla söylenmiş sözler olmadığını, ciddi çalışmaların eseri olan raporların bir neticesi olduğunu ifade ediyor.

iş gücüne katılma oranı: Kırk yıllık dönemi uzatmanın ikinci yolu ise “iş gücüne katılma oranını” yükseltmek. Çalışma çağındaki nüfus dilimi içinde bulunan ve belirli bir işi olan nüfusa “çalışan nüfus” veya “aktif nüfus” denir. Türkiye’de bu oran gelişmiş ülkelere nazaran düşük. Bunun esas sebebi kadın nüfusun işgücüne katılma oranındaki aşırı düşüklük.

Türkiye’de erkeklerin işgücüne katılımı yüzde 72,9 iken kadınların iş gücüne katılımı ne yazık ki yüzde 29,8 seviyesindedir. (1999‘da da aynı seviyede idi.)

Esasen nüfusumuzun önemli bir kesimi de gizli işsizdir. Bunlar bir işte çalışır gözükmekte, fakat hiçbir iş yapmamaktadır. Tarım kesimi gizli işsizliğin en yaygın olduğu alandır.

Kadının işgücüne katılma oranı Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde yüzde 70‘in üzerindedir.

Kadınlarımızın işgücüne katılımının düşük olmasının ana sebeplerinden biri eğitim seviyesinin düşüklüğüdür. Ancak araştırmalar işgücüne katılım farklarının büyük kısmının eğitim dışındaki faktörlerden kaynaklandığını söylemekte. Başlıca etken de kurumsal ve kültürel farklardır.

Bir diğer önemli sebep ekonomiktir. Şöyle ki “kadının çalışarak kazanacağı gelir, yaşlı ve çocuk bakımı ile ev hizmetlerini dışarıdan satın almaya kıyasla düşük kalıyorsa, çalışmak cazip olmayacaktır.”

Bütün bu problemleri çözerek kadının işgücüne katılım oranını en azından yüzde elliye çıkarabilmemiz lazım.

Mevcut nüfusumuzu daha iyi eğitip, işgücüne katılım oranını artırırsak ve “daha yüksek katma değerli üretime geçebilirsek Türkiye’yi kimse tutamaz.”

Önceki İçerikMehmet Akif Ersoy’u Algılamak veya Safahat Şairini Anlamak
Sonraki İçerikFransa, Türkiye’ye “Bu Ne Ayak?” Derse TBMM Ne Der?
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.