Dersim İsyanı

77

Emperyalizmin kışkırttığı iç isyanlar, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sona ermedi…

Özellikle büyük toprak ağalığı ve aşiret ilişkilerinin çok güçlü olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde emperyalizmin kışkırttığı isyanlar devam etti. Sadece içerden değil, sınır ötesinden de, o yıllarda İngiliz ve Fransızlar’ın sömürgesi olan Irak ve Suriye topraklarından, İran’dan Kürt aşiretlerini silahlandırıp kışkırtarak bunu sürdürdü…

Güncel tartışma konusu olan Dersim İsyanı dahil, Doğu’daki isyanların…olduğunu tartışmasız ortaya koyan en önemli kanıtların başında, hiç kuşkusuz Komintern belgeleri gelir.

X

Kaynak Yayınları,…Doğu Perinçek’in derlediği, yayımına 1977’de girişilen ve 1985’lerde tamamlanan, beş kitaplık  “Komintern Belgeleri’nde Türkiye”  dizisi, Komintern’in Türk Devrimi…konusundaki değerlendirmelerini kapsamlı olarak içermesi açısından vazgeçilmez, biricik kaynak niteliğinde.

Dizinin hazırlanışını, 1993 baskılarındaki önsözde,  “Frankfurt Goethe Üniversite Kütüphanesi’nde tamamı bulunan ve on binlerce sayfa tutan Komintern yayınlarını, Türkiye’ye ilişkin tek bir sayfasını bile bulabilmek için sayfa sayfa çevirerek dikkatli bir gözle taradık”  diyerek açıklayan Perinçek’in bu çalışması, Kemalist Devrim’in uluslar arası önemini, dünya devrimi içindeki rolünü anlayabilmek açısından da son derece önemli…

X

Komintern’in, gerek 1925 Şeyh Sait isyanı, gerek 1930 Ağrı isyanları, gerekse 1938 Dersim isyanı ile ilgili değerlendirmeleri ve tavrı aynı eksende ve çok net: Hepsi de Kemalist Cumhuriyet’e karşı İngiliz emperyalizminin kullandığı… ayaklanmalar…

Şeyh Sait ayaklanmasıyla ilgili 1925 tarihli makalede şu değerlendirme yapılıyor:

 “… Ayaklanma büyük toprak ağalarının hakim olduğu doğu illerinde patlak verdi. İsyancıların arkasında, Musul sorununda yani petrol sorununda çıkarı olan İngiltere bulunuyordu.” (s.15)…

Komüntern’in değerlendirmelerine bir bütün olarak baktığımızda, ABD’nin bugün ulusal devletlere karşı yürüttüğü faaliyetlerde kullandığı, neredeyse aynı yöntem ve planların, örneğin bir ‘Kukla Kürt Devleti’ kurma, onu tampon ya da üs olarak Sovyetler’e, Türkiye’ye ve İran’a karşı kullanma planlarının İngiliz emperyalizmince de yürütüldüğünü görüyoruz:

(Oysa bırakın Türkiye’de, Kuzey Irak’ta bile yöre halkının kalbi Türkiye için çarpıyor. Aslında herkes Türkiye’nin bir parçası olmaya can atıyor. Tepeden inmeciler maalesef kendi halkının kafasını eziyor, onları büyük baskı altında tutuyor, onlara rağmen onlar adına söz sahipliği yapıyor, halka rağmen halkı güya idare ediyor.)

“Bu arada, İngiliz hükümetinin Kürtler arasında yürüttüğü entrikaları da çok büyük bir uyanıklıkla izlemek gerekiyor. Kürtler Türklere, İranlılara ve Irak’a karşı ayaklanmaları için İngilizler tarafından ayaklandırılmakta ve mali yardım görmektedirler.

“Bunlarla amaçlanan, bu ülkelerin arasında, tamamen İngiliz nüfusu altında ve İngiliz emperyalizminin savaşları için yeni bir askeri üs görevini yerine getirecek bir tampon devlet oluşturmaktır.” (s.52)

 “Türkiye’de ve İran’da patlak veren ve Kuzey Irak’ta Musul bölgesinde bile ‘Kürdistan’a Özgürlük’ sloganı altında çıkma eğilimi gösteren bu ayaklanmalar İngiltere tarafından kışkırtılmış, silahlandırılmış ve finanse edilmiştir. Amaç; Türkiye, İran, Irak ve Sovyetler Birliği arasında bütünüyle İngiliz nüfuzu altında bulunan ve Sovyetler Birliği’ne karşı askeri bir üs görevini yerine getiren tampon bir devlet kurulmuştur.” (s.53)

3218

X

Dersim olayı ile ilgili olarak şöyle deniyor kitapta yer alan “Yeni Bir Kürt Ayaklanması” başlıklı makalede:

“İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerin yeni bir …ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır.

“Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmişti. Dersim’in hakim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasadışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir.” (s.66)

“Bugüne kadar Dersim, Türkiye’nin ulusal ekonomisinin dışında kalmaktaydı. Az gelişmiş olan ticaret tamamen aşiret reislerinin ve onların adamlarının aracılığıyla yürütülüyordu. Öyle ki, başka vilayetten hiçbir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamazdı. Çünkü mahalli mütegallibenin silahlı çeteleri tarafından haraca kesilmesi veya yağmaya uğraması kesin gibi bir şeydi. Bu çeteler bununla da kalmaz, barışçı komşu köylere yağma seferleri düzenlerdi.”

HÜKÜMET ÖNLEMİ İSYANA YOL AÇTI

“Dersim’de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri, her fırsatta devleti hiçe sayarlardı. Devletin Dersim’de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi ve yasal vergileri toplaması bugüne kadar mümkün olmamıştır.

“Bu iki sorun, daima, şeyhler ve ağalar tarafından toptan hallediliyordu. Ağalar kendi yönetim ve yargı yetkileri altında bulunan ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor ve bunun ancak küçük bir kısmını hazineye devrediyorlardı.

“Bölge gençlerinin büyük bir kısmı, askere gidecek yerde, aşiret reislerinin muhafaza birliklerine fedai olarak giriyor, yani aslında eşkıya çeteleri oluşturuyorlardı.” (s.67)

“İsyanın arifesinde tapu kadastro idaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasadışı egemenliğinin iktisadi temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hissetti. İşte özellikle bu önlem isyana yol açan neden olmuştur.” (s.68)

X

Emperyalizmle doğrudan bir ilişkileri olmasa da; isyanın elebaşılarının, sadece geleneksel aşiret ilişkilerini koruma  “içgüdüsel tepkisi”  içinde olmadıkları, adına  “özerk”  ya da  “bağımsız bir beylik”  denebilecek merkezi ulusal otoriteye karşı bir otorite yaratmak istedikleri görülüyor.

Ancak bunu da uluslararası  -emperyalist-  bir otoriteye yaslanarak başarabileceklerini düşündükleri, umdukları, o nedenle hiç de  “masum”  olmadıkları aynı makalede şu  ilginç pasajdan anlaşılıyor:

“Kitleleri kendi peşlerinden sürükleyebilmek için feodal unsurlar, hükümetin silahlı kuvvetinin zayıf olduğu lafını yaydılar. Yaydıkları söylentiye göre, hükümet, ayaklanmayı bastırmak için silahlı birliklerini göndermeye cüret ettiği takdirde, İngilizlerle Fransızlar Türkiye’ye hemen savaş açacaklardı. Ayrıca Arapların da isyancılardan yana olduğu şeklinde haberler çıkardılar.” (s.68) ( Komünist Enternasyonal belgelerinde Dersim İsyanı, Mehmet Ulusoy, Aydınlık, 6 Aralık 2009,  s.26-27)

X

Hiçbir devlet, kendi halkını yok etmek istemez. Çünkü bu, bindiği dalı kesmek olur.

Ama hiçbir devlet; devlete karşı yapılan isyanı / başkaldırıyı da tasvip etmez / doğru bulmaz. Hele askerlik yapmayı reddetmeyi hiç affetmez. Ya da devlete vergi vermek istememeyi asla mazur görmez.

3219

Hiçbir devlet, karakol ve kışlaları basarak yüzlerce askerin hunharca şehit edilmesini, köprülerin yakılıp yıkılmasını hoş karşılamaz.

Hiçbir devlet; okul istemeyen, yol yaptırmayan, hastane kurmayın diye adeta ültimatom veren, hiçbir bayındırlık eseri inşasına imkan tanımayan eşkıya bozuntularını kendi haline bırakmaz.

Maalesef; halkı sindirip korkutarak ve ürküterek haydutluğa soyunmuş kimi ileri gelenlerin yöre halkına rağmen, onlar adına devlete kafa tutmasını bağışlamaz. Yaptıklarını yanına koymaz.

Üstelik bunlar; bir de halkı devleti aleyhine menfi / olumsuz telkinatlarla peşinden sürükleyip, devlete karşı onları kışkırtıyorsa; devlet buna bigane ve kayıtsız kalamaz. Nitekim, zamanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti de olanlara  -haklı olarak- seyirci kalmamıştır.

Yıllardır o yöre halkının bazı kesimlerden  “illallah” etmesi. Ankara’yı mutlaka bir çare bulmaya çağırması. Defalarca Ankara’ya bölgede ezilen topluluklarla alakalı olarak isteklerini sunmaları.  Özellikle,  zamanın Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’nın o bölgeyi teftiş ve kontrolleri sırasında halkın mustarip olduğuna bizzat şahit olması. Sözde şeyh ve ağaların halkı inim inim inletmesi. Ezilen fakir, yoksul ve çaresiz halkın; halkın bir kısmının kendilerine musallat olduğu şeklindeki şikayetlerin ardı arkası kesilmemesi ve  her seferinde kendisine arzedilmesi. O’nun da, bu durumu bir rapor halinde, dönüşte Ankara’ya iletip; bu elim vaziyete hükümetin derhal el atmasını istemesi.  Bunu tekrar be tekrar dile getirmesi. Artık hükümete de “illallah” dedirtmiş; çok sert tedbir ve kararlar almasına sebebiyet vermiştir.  

X

Burada tenkit edilecek husus: Devletin bu kanunsuzlukların üzerine çok şiddetle gitmiş olmasıdır. Yani suçluyla suçsuzu aynı kefeye koyacak derecede devlet kuvvetlerinin çok gaddar davranmalarıdır..

İsyanı bastırma metotları ele alınarak, o zamanki hükümet ve yetkililer tenkit edilebilir ve edilmeli. Fakat bu yapılırken kantarın topuzu kaçmamasına da gereken özen gösterilmeli.

Çünkü, bölgede olanlar küçümsenecek gibi değildi. Üstelik, yenilir yutulur cinsten hiç değildi. İşin içinde yabancı parmağı olduğu da unutulmamalı. Dış kışkırtıcıların bulunduğu, asla gözden ırak tutulmamalı.

Önceki İçerikDiliskelesi ile ilgili 400 yıllık belge
Sonraki İçerikUnutmasınlar ki,
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.