Hepimizin çığlığı gibiydi.” diyor, Sennur Sezer
Öylesine bir şairdi, başına buyruk derbeder
Yazdıklarında, yakın tarihin var, çeşitli izleri
Kaldığı kapanlarda, özlüyordu engin denizleri
Kalsa da yalnız, oldu “Tek başına bir millet.”den biri
“Parola ‘Vatan’, işaret ‘Namus'”sa, olurdu dipdiri
Kendine has çizgilerle tasvir etti, Milli Savaşı
Savundu tüm gerekçelerini, yerdi, çıkanı karşı
Dedi: “Parola ‘vatan’, işareti ‘namus'”
Bundan daha önemli olur mu bir husus?
“Yazdıklarında Türkiye’yi bulamazsınız!” diyerek yerdi
Çünkü kendisi, vatanseverlik duygusuna, fazlaca erdi
“O sözler ki, bir kez ağzımızdan çıkmıştır. Uğrunda asılırız!”
Çünkü söylemediğimize hakim, söylediğimize mahkumuz!
Yeniçağ’ın manşeti, ona en yaraşanı oldu:
“Türk Bayrağı’nı burca dikip gitti.” Çok yüzler soldu!
Teslimiyetçiliğe karşı çıkışı, çok yaman.
Sanki, gemiyi terk etmek istemeyen kaptan.
“Yabancı Mandacılıkla” yapıyordu, yılmaz bir mücadele
Aldırmıyordu sağlık sorunlarına ve yaklaşan ecele
Türkiye sevdası, işlemişti ta içine, bir ok gibi
Türkiye yangısı, sanki bir denizdi, görünmeyen dibi
Böyle Marksist bir yurtsevere, açıp kucak, diyelim gel
Kim ne olursa olsun, vatanı sevmesine yok engel
Bir sanatçıydı ama, ülkesine olmadı yabancı
Duyuyoruz milletçe, böğrümüzde onulmaz bir sancı
Zahiren Solcu, Marksist düşünür izlenimi verdiyse de, dıştan
Türkiye için attı hep kalbi, belliydi, kendini adayıştan
2301
Sol ve Sağ gördü ki, var ondan alınacak nice dersler
İki tarafın el ele vereceği, neler var neler
Batı’yı iyi anlamıştı, hem de içlerinde kalarak
Genç yaşında ayırdına vardı, aralarına dalarak
Ölüm için: “Bir an elektrikler kesilecek, hepsi o kadar…”
Demek istedi ki Attila, ölümden ürkene: “Korkacak ne var?”
Kuşkusuz, basit olmadığını da görmüştür ama, neye yarar?
İnşallah, şair -yazarımız, Rabbin merhametine, olur mazhar
Diyorsun ki: “Korkacak bir şey yok, hesap tamam. Kendimi hazırladım.”
Üzülme be Üstad, geliyoruz peşinden, merak etme, adım adım
Kızardı, Batı Resmiyeti’nden, boş yere medet umana
Üzülürdü, Türkçe’nin üstünde yükselen, yapay dumana
“Hangi Batı?” okundu vatanseverlerce, bol bol
Etrafında halelenen gençlere, oldu sembol
“‘Direnerek dirilmek’ kavramının, temsilcilerinin biriydi.”
Yani fikir ve his yüklü gençlik hareketi, onun eseriydi.
Kabul etmiyordu, nice anlı şanlı büyükleri hatasız
İnsan olarak görürdü onları önce, kalsa da atasız
Romanlarından biri: “Dersaadet’te Ezan Sesleri”
Milletin hissiyatına, tercüman olmanın eseri
“Sala veriliyor görünmez minarelerden” hazin hazin derken
“Kökü mazide olan ati” diyen şaire eş oldu en erken
“Yapraklarım dökülüyor usul usul. Adım sonbahar.”
Mısralarında, sanki yaklaşan ölümlerden, haberler var.
“Benim soyum ayakta ölür. Ben de öyle öleceğim.”
Sözlerine uygun düştü ölüşü Ey Bacım Ey Beğim!..
“(Tek) hedefi bu aziz vatanda (hala) gözü olanlardı.”
Bu uğurda şairliği nerdeyse bir tarafa atardı.
Lafın gelişi denir ya: “Her ölüm erken ölümdür!” diye
Ölmenin sırası mıydı şimdi, senin gibi Efendiye?
“Doğrudan Doğruya”: Bir ara yazdığı köşenin adı.
Kalmadı sensiz diyorlar Üstad, artık yazmanın tadı!…
2302
Bir ara “Kaldığımız Yerden” diyerek, başladı yazıya
Devam kaldığı yerden, varken, olmuş olan gemi azıya
Saplantılar, doğruları görmeye olmamalı engel
İçeriğe bakmaksızın, atmayalım kimseye çengel
“Ayrılık girdi araya” ayrı kaldık şairden yana
“Hicrana düştük bugün” arıyoruz onu yana yana
“Evet…Elde var hüzün!” desek de teselliyi efendim,
Bulduk biz: “Derman aradım derdime hicranı beğendim.”
Attila İlhan, evet Solcu’ydu! Solcu olmasına ama,
Uzak tuttu kendini örgütlerden, soyut kaldı daima.
————————————————————————————————————-
Not: 15.10.2005 tarihinde yazılan bu “Çeşitleme”nin; gözden geçirilerek, gereken düzeltme ve değişikliklerle yeniden neşri uygun görüldü.
2303 – 2304