Attila İlhan Çeşitlemesi (4)

94

Hepimizin çığlığı gibiydi.” diyor, Sennur Sezer

                         Öylesine bir şairdi, başına buyruk derbeder

 

                         Yazdıklarında, yakın tarihin var, çeşitli izleri

                         Kaldığı kapanlarda, özlüyordu engin denizleri

 

                         Kalsa da yalnız, oldu “Tek başına bir millet.”den biri

                       “Parola ‘Vatan’, işaret ‘Namus'”sa, olurdu dipdiri

 

                         Kendine has çizgilerle tasvir etti, Milli Savaşı

                         Savundu  tüm gerekçelerini, yerdi, çıkanı karşı

 

                         Dedi: “Parola ‘vatan’, işareti ‘namus'”

                         Bundan daha önemli olur mu bir husus?

 

                        “Yazdıklarında Türkiye’yi bulamazsınız!” diyerek yerdi

                          Çünkü kendisi, vatanseverlik duygusuna, fazlaca erdi

 

                         “O sözler ki, bir kez ağzımızdan çıkmıştır. Uğrunda asılırız!”

                          Çünkü söylemediğimize hakim, söylediğimize mahkumuz!

 

                          Yeniçağ’ın  manşeti, ona en yaraşanı oldu:

                         “Türk Bayrağı’nı burca dikip gitti.” Çok yüzler soldu!

 

                           Teslimiyetçiliğe karşı çıkışı, çok yaman.

                           Sanki, gemiyi terk etmek istemeyen kaptan.

 

                         “Yabancı Mandacılıkla” yapıyordu, yılmaz bir mücadele

                           Aldırmıyordu sağlık sorunlarına ve yaklaşan ecele

 

                            Türkiye sevdası, işlemişti ta içine, bir ok gibi

                            Türkiye yangısı, sanki bir denizdi, görünmeyen dibi

 

                            Böyle Marksist bir yurtsevere, açıp kucak, diyelim gel

                            Kim ne olursa olsun, vatanı sevmesine yok engel

 

                            Bir sanatçıydı ama, ülkesine olmadı yabancı

                            Duyuyoruz milletçe, böğrümüzde onulmaz bir sancı

 

                            Zahiren Solcu, Marksist düşünür izlenimi verdiyse de, dıştan

                            Türkiye için attı hep kalbi, belliydi, kendini adayıştan

2301

 

 

                            Sol ve Sağ gördü ki, var ondan alınacak nice dersler

                            İki tarafın el ele vereceği, neler var neler

 

                            Batı’yı iyi anlamıştı, hem de içlerinde kalarak

                            Genç yaşında ayırdına vardı, aralarına dalarak

 

                            Ölüm için: “Bir an elektrikler kesilecek, hepsi o kadar…”

                            Demek istedi ki Attila, ölümden ürkene: “Korkacak ne var?”

 

                            Kuşkusuz, basit olmadığını da görmüştür ama, neye yarar?

                            İnşallah, şair -yazarımız, Rabbin merhametine, olur mazhar

 

                            Diyorsun ki: “Korkacak bir şey yok, hesap tamam. Kendimi hazırladım.”

                            Üzülme be Üstad, geliyoruz peşinden, merak etme, adım adım

 

                            Kızardı, Batı Resmiyeti’nden, boş yere medet umana

                            Üzülürdü, Türkçe’nin üstünde yükselen, yapay dumana

 

                           “Hangi Batı?” okundu vatanseverlerce, bol bol

                             Etrafında halelenen gençlere, oldu sembol

 

                          “‘Direnerek dirilmek’ kavramının, temsilcilerinin biriydi.”

                             Yani fikir ve his yüklü gençlik hareketi, onun eseriydi.

 

                             Kabul etmiyordu, nice anlı şanlı büyükleri hatasız

                             İnsan olarak görürdü onları önce, kalsa da atasız

 

                             Romanlarından biri: “Dersaadet’te Ezan Sesleri”

                             Milletin hissiyatına, tercüman olmanın eseri

 

                           “Sala veriliyor görünmez minarelerden” hazin hazin derken

                           “Kökü mazide olan ati” diyen şaire eş oldu en erken

 

                           “Yapraklarım dökülüyor usul usul. Adım sonbahar.”

                             Mısralarında, sanki yaklaşan ölümlerden, haberler var.

 

                           “Benim soyum ayakta ölür. Ben de öyle öleceğim.”

                             Sözlerine uygun düştü ölüşü Ey Bacım Ey Beğim!..

 

                           “(Tek) hedefi bu aziz vatanda (hala) gözü olanlardı.”

                             Bu uğurda şairliği nerdeyse bir tarafa atardı.

 

                              Lafın gelişi denir ya: “Her ölüm erken ölümdür!” diye

                              Ölmenin sırası mıydı şimdi, senin gibi Efendiye?

 

                             “Doğrudan Doğruya”: Bir ara yazdığı köşenin adı.

                               Kalmadı sensiz diyorlar Üstad, artık yazmanın tadı!…

2302

 

 

                               Bir ara “Kaldığımız Yerden” diyerek, başladı yazıya

                               Devam kaldığı yerden, varken, olmuş olan gemi azıya

 

                               Saplantılar, doğruları görmeye olmamalı engel

                               İçeriğe bakmaksızın, atmayalım kimseye çengel

 

                              “Ayrılık girdi araya” ayrı kaldık şairden yana

                              “Hicrana düştük bugün” arıyoruz onu yana yana

 

                               “Evet…Elde var hüzün!” desek de teselliyi efendim,

                               Bulduk biz: “Derman aradım derdime hicranı beğendim.”

 

                                Attila İlhan, evet Solcu’ydu! Solcu olmasına ama,

                                Uzak tuttu kendini örgütlerden, soyut kaldı daima.

 

 

————————————————————————————————————-

Not: 15.10.2005 tarihinde yazılan bu “Çeşitleme”nin; gözden geçirilerek, gereken düzeltme ve değişikliklerle yeniden neşri uygun görüldü.

 

 

2303 – 2304

Önceki İçerikAdalet Mülkün Temelidir
Sonraki İçerikDevlet Hizmeti Kutsaldır
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.