Sizi Gidi Hırsızlar!

99

 

Van Depremi’nden de nasıl bir ders çıkarılacağı iyi değerlendirilmez ise, deprem bölgesinde olan ve çoğu yerde deprem fay hatlarının geçtiği hatırlanırsa daha sonraki faturalar cidden daha ağır olacaktır. Üstelik hem can kaybı, hem de fiziki mekan olarak mal kaybı. Sonrasındaki psikolojik bunalımlar da faturanın kara biberi biçimindedir. Motivasyon bozukluğu telafisi zor yaralar açıyor maalesef.

Van’a giden yardım kamyonların şoförlerini etkisiz hale getirerek içindeki malları yağma eden aç gözlü insanların fotoğrafı dehşetengiz bir tabloydu. Bir çadır değil, birkaç çadırı alarak kaçıyordu çirkin adamlar. Oysa çadır bekleyen ve soğukta titreyen onca depremzede vardı, hiç umursanmadı. Hırsızlık işte bu! Yetti mi kötü resim diyeceksiniz. Hayır, arkası var, resim altı var; 20 kişinin öldüğü üç katı kaçak altı katlı Sevgi Apartımanı’nın müteahhidi Salih Ölmez villasının bahçesine iki çadır kuruyor, yanında da park halindeki lüks cipi!.

Tekerrürünü mü Beklemeli Ders İçin?

Binaların demirinden, kumundan, çimentosundan, işçiliğinden ve alın terinden çalan müteahhitlere ne demeliyiz? Sonra bunlara iskan ruhsatı veren kamu görevlilerine hiç sesimiz çıkmayacak, bir kanuni takibat olmayacak mı? Söz konusu belediye yönetimi hangi partiye mensup olursa olsun, insan hayatı en başta gelenidir. “Su testisi su yolunda kırılır” diyemiyorum müteahhit Mehmet Bakay, eşi ve kızı Nasiha’da aynı depremde aile reisinin yaptığı binada hayatını kaybetti işte. Bina 15 yıl önce gerekli izinleri almadan inşa edilmiş, müteahhitin ailesine de mezar olmuştu.

Peki izin verilen bazı binalar yıkılmadı mı? Onlar da hırsızlıktan nasibini aldı. Yıkıldı, çökmedi değil, nereye hırsız eli değiyor, orası dağılıyor. Binalarımızın tümü de batılı tarzda inşa ediliyor. Bölgesel mimari tarzımız gelişmiyor, maalesef kayboluyor üstüne üstlük. Bunların tümünün nedeni; hırsızlık! Yöneticilerin ve müteşebbislerin görüşü, dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun hırsızlıkta yarışıyorlar adeta.  Bütün bunların faturası da masum insanlarımıza çıkıyor. Hele  Erciş’te 29 öğretmenimizin çöken aynı binada hayatını kaybetmesi bu acıyı daha da artırıyor.

Işık Doğudan Gelirdi

Deprem gençlerimizden bir kısmını internet cafe’de yakalamış. Erciş’te öğreniyoruz ki internet cafeler mevcut. Gençlerin önemli bir bölümü burada zaman geçiriyor. Denetimi yapılıyor mu burasının kim bilir? İşte bir batılılaşma örneği daha doğuda. Oysa doğudan hep ışık gelmişti asırlarca. Allah’tan halkımızdaki dayanışma ve yardımlaşma duygusu törpülenemedi de dağıtımdaki beceriksizliğe rağmen acılar paylaşılabiliniyor.

Batılı tarzda doğuda mimari yapılaşma ve cafelerin vs olmasına sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz? Depremler batıda da oluyor, hiç böyle bir yağma, can kaybı ve denetimsizlik görülmüyor. ABD’de zaman zaman gelen sel felaketleri, kasırgalar ve orman yangınları hiç bu kadar insan kaybına neden olmuyor. Öyle ki 10 gün ulaşılamayan ABD bölgeleri vardı seller veyahut kasırgalar nedeniyle. Tsunami ve depremlerin Japonya bilançosu da öyle.

Galiba bizler batıdan alınması gerekenleri değil de alınmaması gerekenleri transfer ediyoruz. Batıdaki hiç bir yerel yönetimde elektrik ve su kaçağı olmaz. Çeki veya senedi karşılıksız çıkan bir müteşebbisin ticari hayatı biter. Bu tür güzel örnekleri aktarabilirim. Ancak gerek yok. Bir bilge kişimiz diyor ki, “Bizim insanımız tereyağı gibidir. Batılı ise yoğurt gibidir. Tereyağı bozulunca atılır, kullanılmaz; yoğurt ise ayran yapılarak değerlendirilir.” Gerçekten öyle. Van’daki yardım kamyonun yağmalanışı hala gözlerimin önünde. Güvenlik güçleri de kendini hissettiremiyor, bir otorite boşluğu var ortada.

Batışın Alametleri

Amerika’da 15 dakika elektrikler kesilse insanlar bulunduğu hipermarketi yağma ediyor. Kamyonu yağma eden, ekmeğini bile paylaşmak istemeyen bu insan tipi ile nereye kadar, nerede ne yapılabilinir? Tamı tamına bir yağmacı “batı tipi insan” yetiştirmiş eğitim sistemimiz demek ki!

Rahmetli Kemal Tahir’in bir deyişini hatırlattı bana bu fotoğraf ” Sömürü batının ruhuna sinmiştir. İlahı paradır.” Komşu Yunanistan’da Kiliseyi soydular. Oysa Balkanların en tutucu halkı bilinir Yunanlılar. Atina’nın Holargos semtindeki bir Bakımevini yağmaladılar birkaç gün önce. Atina Müze Müdürü Anna Kafetsi Kocia Meydanında hırsızlığın arttığını ve bir sanat eserlerinin çalındığını söyledi. Larisa Kilisesi’nin kazanı da çalınmış. Atina’da Eksarhia’daki vergi dairesi kundaklanıyor, doğumlar ise %15 azalmış. Geçim sıkıntısı çeken aileler çocuklarını devlet kurumlarına bırakıyor.

Aklımıza gelebilir, komşumuzda gerçekten ekonomik kriz var. Kazın ayağı öyle değil. Avrupa’da hırsızlıkta rekor artış yaşanıyor. Batı dünyasında hırsızlık % 6.6 büyürken, protestolar dinmedi.  Avrupa’da oran % 7.8 oldu! En hızlı hırsızlık büyüme oranı da AB üyeleri Yunanistan, Portekiz ve İspanya’da.

Maalesef Kötü Örnek Emsal Teşkil Ediyor

İşadamı aziz dostum Hasan Yalçıntaş ortaklarıyla birlikte Roma’yı dolaşırken, bir çift gözün sürekli kendilerini takip ettiğini fark ediyor. Nitekim o söz konusu kişi geliyor, yaklaşıyor, Hasan Yalçıntaş’ın elindeki çantasını kapıp kaçıyor. Hasan Yalçıntaş psikolojik olarak kendisini hazırladığı için, peşinden koşuyor ve yakalıyor. Roma Meydanındaki olayı onca turist de eylemi seyrediyor. Polis anında olaya müdahale ederken, kapkaççının Yugoslav olduğunu anlatıyor! Oysa bu bir İtalyan vatandaşı. Durumu kurtaracak ama, bir başkasına suçu yükleyerek sıyrılmak istese de, eylem ve mücrim apaçık ortada.

Batı ekonomileri türbülansta. Bu ister istemez suç oranlarına da yansıyor. Mağaza ve marketlerdeki hırsızlık oranı sürekli artıyor. Rakamlar korkunç boyutta. Avrupa Birliği’ndeki perakende satış mağazalarından 48.6 milyar dolarlık mal çalınmış.

Londra Merkezli CCR’nin yayınladığı Global Retail Theft Barometer 2011 hırsızlık raporuna göre batıda en büyük artış Çek Cumhuriyeti’nde: 532 milyon dolarlık hırsızlık yaşanmış. Geçen yıla göre % 9.3’lük bir artış var hırsızlıkta. Batıdaki hırsızlık oranlarında Çekleri, İrlanda, Rusya, İspanya, Yunanistan ve Portekiz takip ediyor.

Rakam verilecek olursa Avrupa’daki hırsızlık oranı %7.8 artmış ve 4.618 milyon dolara sıçramış; dünya genelinde ise hırsızlık % 6.6 oranında büyümüş ve 119.092 $ (yüz on dokuz milyar, doksan iki milyon dolar) oluvermiş.

ABD’de Et, Asya’da Balık, Van’da Çadır mı Çalınıyor?

Bu ahlakı alabilir miyiz Allah billah aşkına ve ısrarla Avrupa Birliği’ne girmek için de kıvranıp duruyoruz. AB bünyesinde müktesep haklarımız korunsun, hatta ilerleme sağlansın, vaz da geçmeyelim, fakat alternatifler de üretmek durumunda kalalım.

Avrupalı hırsızlar ürünsel anlamda sırasıyla peynir, taze et, şeker ve çikolata çalıyor. Amerika’da ise bu tercih etten yana kullanılıyor. Demek et ihtiyacı içinde olan insan grupları var bu gelişmiş ülkelerde. Asya’ya gelince hırsızlar balık ve karidese iltifat ediyor. Tercihlerini ilk önce bunlara kullanıyorlar.

AB devlet ve hükümet başkanları birbiri ardından toplantılar yaparak Yunanistan başta euro bölgesindeki borç krizi ve zordaki bankalara sermaye enjeksiyonunun tartıştı. Eylemciler ise “önce insanları kurtarın, bankaları değil” diye anarşiye varan toplumsal hareket içindeler.

Nereden nereye geldik? İnsana yatırım, insan endeksli politika üretmek ne kadar önemli görüyorsunuz. Türkiye hızla batılılaşmak ve Avrupa Birliği içinde yer tutmamızı isterken, onlardan sadece gerekenleri almamız icap ettiğini Van depremi bir kere daha gösterdi. AB’de deprem fayı harekete geçmiyor nasılsa.

Van depreminde ekmek dağıtımında bile ilginin “Herkese yetişecek kadar var, birbirinizin üzerine çıkmayın” diye belirtmesi durumun vahametini gösteriyor. Oysa bizim geleneğimizde mal almak için dükkanına gelene “Ben bugün alış veriş yaptım, rızkımı çıkardım, komşum hiç yapmadı, alışverişinizi komşudan yapınız” diyen güzel gelenekler tek tek kayboluyor. Doymayan bir iştiha ile mideler kabartılıyor! Oysa midenin kabul edeceği belli miktardadır. Üstelik yaş grubuna göre de değişiyor.

Galiba sadece depremden değil, insanlarımızdan, kuruluşlarımızdan, uygulanan politikalarımızdan, eğitimimizden, yetkililerimizden de ibret alınacak dersler var ortada.