Bağlantısızlar Arkı ve Sınır Ülke

103

Bağlantısızlar arkı 1990 sonrası dünya sisteminin öne çıkan tanımlarından birisidir. Öteki ilan edilen ülkelerin adı ve tanımlama biçimidir. Bu tanıma göre tahakküm ve deşifre edilecek ülkeler, doğal olarak bağlantısızlar arkında yer alan ülkeler olacaktır. Sınır ülke ise Türkiye’dir. Türkiye merkezle-boşluk arasında yer alan ülke olduğu için XXI. Yüzyılda gerçekleştirilmesi planlanan jeo-politik düzenlemede aracı ülke olacaktır. Dost Suriye’nin zalim Suriye olmasının arkasında bu aracılık göreviyle ilgili değişen rol söz konusudur.

Ötekinin Yeni Adı ve İlk Aşaması:

Ötekinin yeni adı: Bağlantısızlar arkıdır. Bağlantısızlar arkı haydut devletlerin bulunduğu coğrafyadır. Liberal kapitalist sistemin ürettiği ekonomik ve politik kuralların dışına düşen ülkeler ya terörle mücadele ya da demokratikleştirme kapsamında tanzim edilmelidir. İlk aşamada tanzim edilmesi gereken bağlantısız arkı İslam coğrafyasıdır. Bu coğrafyada bulunan 22 ülke iki ana çizgi üzerinden yeniden düzenlenecektir. Nitekim bu tanzim politikası: Tunus’tan başlayarak Suriye’ye kadar ulaştı. Öteki ilan edilen ülkelerin coğrafi dağılımına bakılırsa bu tanzim politikası genişleyecektir. Çünkü bağlantısızlar arkı, “küresel kuralların dışına düşen 68 ülkeyi” kapsamaktadır.

Tanzim Politikasının İki Hedefi:

22 ülkeyi tanzim etme politikası iki temel hedef üzerine oturtulmaktadır: İslâm’ın içini boşaltmak, merkez-boşluk arasına yerleştirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini tahrip etmek. İslâm’ın içeriğini boşaltmak istiyor, çünkü İslâm; inanç ve değer boyutuyla sömürgeci güçlere karşı direnişi sağlayacak emsalsiz hükümler içermektedir. Bu coğrafyanın kilit ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş esaslarını tahrip etmek istiyor, çünkü cumhuriyetin kuruluş felsefesi bütün ruhunu emperyalist karşıtı mücadeleden alır. Tehdit sıralaması ise Global Trend 2015 gibi belgelerde açıkça ilan edilmektedir. Türkiye bağlamında yapılan tanım dikkat çekicidir: Türkiye’de etnik ve dini sorunlar artacaktır.

Neden İslâm Coğrafyası Neden İslam?

İslâm coğrafyasına yönelik kısmını yeniden biçimlendirmek için izlenmesi gereken yolun ilk aşamasında İslâm’ı liberal değerlere uyum içinde siyasallaştırmak ve kurumsallaştırmak yer almaktadır. Çünkü liberal sistemi belirleyen ve kuran fikri ve politik ölçütler açısından yorumlanmış İslâm; batılılaşmış İslâm’dır. Bu entegre edilmiş bir İslâm; hedeflenen ülkelerdeki yer altı ve yer üstü stratejik kaynakları küresel istikrar için merkeze aktarmayı meşru gören İslâmdır. Çünkü “dünya petrol rezervlerinin % 68’i, doğal gaz rezervlerinin % 41’bu coğrafyada bulunmakta; dünya petrol üretiminin %32’si ve doğal gaz üretiminin % 15’i de yine projenin kapsadığı coğrafyada yapılmaktadır. Her ne kadar gelecekte nükleer füzyon ve elektrikle işleyen arabaların petrolü tahtından indirmesi beklense de Ortadoğu 2050 yılına kadar stratejik etkisini sürdürecektir. Bu nedenle ABD’nin belirtilen coğrafyayı dönüştürmek istemesi doğaldır. Doğal olmayan husus: İslâm’a mensup olduklarını söyleyen kesimin bu değirmene su taşımasıdır.

Milliyetçiliği Tasfiye Etme Politikası:

Anılan siyasi-stratejik modele göre liberalizme karşı meydan okuyan ideolojiler ölmüştür. Öyleyse cevabı aranması gereken soru şudur: Liberalizmle rekabet edecek başka ideolojilerden söz edilebilir mi? Bu noktada iki ihtimal söz konusudur: Din ve milliyetçilik. Böyle bir ihtimal karşısında din dönüştürmeli, milliyetçilik ise tasfiye edilmelidir. Tüm toplumların liberal toplumlar olması gerekmiyor. Sadece onların farklı ve daha yüksek insan toplumu biçimlerini temsil etme şeklindeki ideolojik iddialarına son vermeleri yeterlidir. Ülkemizde milliyetçilere karşı uygulanan politikaların ve onları ayartmaya yönelik olarak üretilen lafların ve iddiaların arkasında sürdürülen politikayı engelleyecek olan milliyetçi direnişi kırmak yatmaktadır.

Tanzim Politikası İçin Tasarlanan Aracı Ülke ve Siyasi Görüş:

Söz konusu siyasi-stratejik modelin temsilcilerine göre ‘ İslâm dünyasının lider ülkesi olmak en fazla Türkiye’ye yakışır. Fakat önemli bir sorun bulunmaktadır. Türkiye kendisini modern, laik, batılı bir ülke olarak tanımlıyor. Atatürk, Türkiye için öngördüğü altı temel maddeyi üççeyrek yüzyıl önce düzenlemişti. Bu öğretilerin değiştirilip düzeltilmesi zamanı muhakkak ki gelmiştir.‘ Yani Türkiye’nin belirtilen rolü üstlenmesi için milli devlet sisteminin düzeltilip değiştirilmesi gerekiyor. Ayrıca bu rolü üstlenecek bir siyasi hareket ve buna uygun toplumsal algı üretmek önem arzetmektedir. Bunun en kestirme yolu: Devletin kuruluş felsefesiyle İslâm arasında derin bir uçurumun olduğu fikrini topluma yaymak ve bunun propagandasını yapmaktır. Bu hedef şöyle dile getirilir: Türkiye İslâm’ın çekirdek devleti olmak için gerekli tarihe, nüfusa, orta düzey ekonomik gelişmişliğe, ulusal birliğe, askeri güce ve geleneğe sahiptir. Ne var ki Atatürk’ün Türkiye’yi net bir şekilde laik bir toplum olarak tanımlaması, Türk Cumhuriyeti’nin bu rolü Osmanlı İmparatorluğundan devralmasını önlemiştir. Türkiye kendisini laik bir ülke olarak tanımladığı sürece İslâm’ın liderliğine soyunması mümkün değildir. Türkiye bir noktada batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı hüsran verici ve aşağılayıcı rolden vazgeçip, Batı’nın temel İslamî muhatabı olarak bir rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelmelidir / getirilmelidir.

Eğer Türkiye bu rolü üstlenmezse ne olur? Türkiye, boşluk-merkez arasında bir yerde duran sınır ülkedir, bu yüzden kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkelerin içinde yer almaktadır. Bu sürecin aracı olmayan Türkiye içinden çıkması mümkün olmayan bir sürece girer: ‘Türkiye’nin tarihi olarak geri dönüşü mümkün olmayacak bir eğilimi durdurmaya çalışması halinde yaşanacak karmaşa ve maliyet çok yüksek olacaktır. Bu tür bir teşebbüs sadece Türkiye’nin büyük bir toprak kaybetmesine yol açmakla kalmayacak, aynı zamanda Kürt nüfusunun neredeyse yarısının Güneydoğu’daki etnik bölgeden diğer bölgelere yayılmış olması nedeniyle tüm Türkiye çapında etnik ilişkilerin bozulmasına kaçınılmaz olarak yol açacaktır. Dolayısıyla Kürt konusu Türkiye’nin istikrarını ve geleceğini, bölgedeki rolünün niteliğini, AB ve ABD ile ilişkilerini büyük ölçüde etkileyecektir.‘ Bu tablo son günlerde Suriye / Özerklik ve askeri alanlarda gündemde yer alan konuları yeniden ve farklı bir bakış açısıyla okumayı gerekmektedir. Böyle bir sürecin parçası olanların dinden, imandan bahsetmesi belirtilen bağlamda, yani batılılaştırılmış bir İslâm anlayışı açısından geçerlidir. İslâm’ın temel kaynakları açısından ise bunun adı: Zulümdür.