Gizli Kuşatılmışlık

93

Ekopolitik TBÇ(Türkiye’nin Büyük Çatısı) Üst başlık altında Bir çok çalışma yapmış bu çalışmaların bir çoğunu yayınlamıştım. 2009 yılından itibaren Kıbrıs Konusunda da bir çalışma başlatmış bu çalışmanın kısa bir parçasını ve  28.06.2011 tarihinde yaptıkları çalışma raporunu sizinle paylaşacağım.

Geçtiğimiz aylarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde hepimizin gözü önünde yazılı ve görsel basından izleyebildiğimiz kadar bizleri hayrete düşürecek olaylar olduğunu gördük. Bir çoğumuz bir anlam bile veremedi. Eylem yapanları kınadık, üzüldük orada farklı şeyler olmaya başladığını gördük. KKTC bu duruma nasıl geldi diye kafa yoranlarımız olduğu kadar fark bile etmeyen arkadaşlarımız oldu. Çok hızla değişen Türkiye gündemi Bu konuyu bize unutturdu. Sağolsun  Ekopolitik Bu çok önemli konuya daha bu hadiseler ortaya çıkmadan önce ciddi bir çalışma başlatmışlardı şimdide yenisini yaparak önümüzdeki süreçte KKTC anlama çözüme katkı koyma adına ciddi verilere sahipler. Bu verileri de paylaşarak bizleri bilgilendirdikleri içinde kendilerini kutluyorum.

4-5 Haziran 2009 KKTC İlk toplantıdan Prof Dr. Vamık Volkanı’ın bir konuşmasından özet.

“………Afrika’dan kolonistler çekildikten sonra, -hani Osmanlı çöktükten sonra ellerine kurşun kalem alarak şurası Suriye’dir, şurası Mısır’dır diye çizdiler ya… Hepsi kırmızı kalemle çizilmiş düz hudutlar. Aynı şey Afrika’da da yapılmıştı- Afrika karman çorman oldu. ‘Biz kimiz?’ sualleri ortaya çıktı, hâlâ devam ediyor. Hindistan’da da oldu bu. Bilhassa Sovyet İmparatorluğu çöktükten sonra, ‘biz kimiz?’ sorunu ortaya çıktı. Bu ortaya çıktığı zaman eğer ortam müsait değilse, kötü şeyler olur. ‘Biz kimiz?’ ortaya çıktı ve etnik psikoloji her şeye karıştı. Dünya işlerine karıştı. Fakat çok az yaşadı. Amerika’da benim tanıdığım tarihçiler var. Bunlar; “artık etnik tarihe girdik” dediler.

Derken işe din karıştı. İşe din karıştı mı, işler daha da çok zorlaştı, çünkü işe din karıştığı zaman işler mutlak (mutlaklaşıyor) oluyor. “Her şeyi biliyorsun; sen haklısın, o haklı değil.” Bir bakıma Kıbrıs’taki durum birçok yere göre çok daha iyi. Bunun farkındasınız galiba, çok çok daha iyi. Neden? Çünkü kötü şeyler geride kaldı. Kaç yıl geçmiş 64’te olanların üzerinden? 45 yıl. Öldürmeler falan geride kaldı. ‘Biz kimiz?’ ortaya çıkarken, ‘Kimliklerimizi birleştirebilir miyiz?’ gibi bir süreç de var (oldu). Moda olan o. Tarihte devamlı modalar çıkar, hiç biri uzun süre kalmaz. Bazen 100 yıl sürer, bazen 50 yıl, bazen de 5 yıl. Bu modalarla dünyada karmaşıklıklar (doğar) var, ‘biz kimiz?’sualleri (doğar) var, burada da var. Ama bir bakıma çok daha iyi burası, yani (artık) öldürmeler kalmadı; konuşmalar var, ‘biz kimiz?’ var.

Neden burası ötekilerden (yerlerden) daha değişik? Özel olan nedir Kıbrıs’ta? Bir tek şey var, o Kıbrıs’ı özel kılıyor. Biraz önce Bosna-Hersek’ten bahsettim mesela, Mostar’dan bahsettim. Bir tarafta Müslümanlar var, bir tarafta Hıristiyanlar fakat iki taraf da tanınıyor. Kuzey Kıbrıs çok özel bir yer; tanınmıyorsunuz, tanınmıyoruz. Biz kocaman üniversiteler yapsak da, üniversite tanınsa bile Kuzey Kıbrıs tanınmıyor. Bu çok değişiklik yapıyor (Bu Kıbrıs’ı farklı kılıyor). Başka böyle bir yer var mı tanınmayan? Belki vardır. Tayvan, Küba falan var ama Kıbrıs gibi yok. Öyle bir psikoloji gelişti ki, sanki bu normal oldu, (halbuki) hiç de normal bir durum değil bu. Onlarca senedir tanınmayan bir ülkeyiz. Ayıp bu diye kimse bir şey söyleyemiyor, burada söylüyoruz ama diplomaside söylenemiyor. Gidip de Fransız’a; “ulan eşek, sana ayıp değil mi!” diyemezsiniz diplomaside. Bu, Kıbrıs’a ayrıca bir özellik kazandırıyor. Bu nedenle Kıbrıs’ta Gizli Kuşatılmışlık var. Neden? Eskiden ‘anklav’lardaydık ama şimdi anklavlarda değiliz. Küçücük bir yer, ama Türkiye dışında tüm dünyada kimse tanımıyor, hududun var. Tanınmayan bir yer; hem varsın hem yoksun.

Varsın ama varlığın Türkiye sayesinde, doğru olsa da olmasa da, inansan da inanmasan da Türkiye’siz bir şey yapamıyorsun. Doğru mu bilmiyorum? Ben şimdi fikrimi söylüyorum. Bu nedenle uzun süre sana bakan birisi var. Uzun süre bakıp da bir şeyler değişmediğinde bir takım komplikasyonlar doğuyor. Eğer aşağılanma, öfke vb. sizi kendine güvenir hale getirmezse içe dönüklük oluyor, parçalanmalar oluyor.

Çeşitli ‘biz kimiz?’ler baş gösteriyor. Bizim evde lise son sınıfta çektirdiğimiz bir resim var. Mr. Wood oturuyor orada. Bacağında Türk kurşunu vardı, hatırlıyor musunuz? Ben her sene geldiğimde bakıyorum o resme. O resimdeki arkadaşlardan ölenlerin olduğunu görüyorum; biz yavaş yavaş kayboluyoruz.

Fakat bu ‘biz kimiz?’ sorununu tevdi edince, üniversitelerde kavga edenleri görüyorsunuz. Bu nedenle kendi kendimize bir bakalım dedim. Bir de, hani ben, “çöplük” dedim, bazıları onu yanlış anlamış. Çöplükten kastım pislik. Üç gün önce gördüm, çok hoşuma gitti; temizleme başlamış.

Eskiden Girne ile Lefkoşa arası o kadar pisti ki, bu da çok doğal bir şeydir (aslında). Yalnız Kıbrıs’a ait bir şey değil. Mesela Sovyet İmparatorluğu çökerken, eski Rusya başşehri Vladimir vardı; orası tamamıyla Kıbrıs gibiydi. Ne oluyor? Kızıyorsunuz; bir şey yapamıyorsunuz. Lütfen bu mevzuya psikolojik bir yaklaşım getirmeme müsaade ediniz: Annenize kızmış gibi oluyorsunuz; “ya bu kadar çok uğraş verdim, çalıştım; beni de tanı artık” diyorsunuz. Ondan sonra annenize kızınca yaşadığınız dünya anneniz oluyor. Yaşadığınız yer anneniz oluyor, atıyorsunuz pisliği.

Bu gibi sorunlar ortaya çıktı. Onun için dedim ki beraber konuşalım, ne gibi sorunlar var? Siz, tabii ki benden çok daha iyi biliyorsunuz, burada ne gibi sorunlarımız olduğunu ortaya koyalım ama lütfen politika yapmayalım. Politika yapmadan kendi içimize bakabilmek için bir fırsat doğdu. Bu çalışmanın teklifi ilk Tarık Çelenk’ten geldi. …..”

28 Haziran 2011

Toplantının başlığı (“Gizli Kuşatılmışlık”: Kuzey Kıbrıs Çalıştayı II – Girne Durağı)

YöneticiÖzeti

Ekopolitik, bilindiği gibi 2009 Haziran ayında Lefkoşa Yakın Doğu Üniversitesi’nde “Gizli Kuşatılmışlık” adı altında bir çalıştay gerçekleştirmişti. Bu çalıştay son zamanlarda açıkça ipuçlarını veren ve farklı şekillerde kendini ifade eden Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan kimlik konfüzyonunun anlaşılması ve onarılmasına yönelik bir başlangıçtı. Çalıştayın başlığı bu konuda yapılan akademik çalışmaların psikolojik cephesini ifade eden Sn. Vamık Volkan’ın koyduğu tamlamadan esinlenerek konulmuştu. Yapılan çalışmanın metodolojisi gereği toplumsal bir sürece dönüşebilmesi için Ekopolitik 2011 Haziran’ına kadar 4 küçük düzeyde çalıştay ve bireysel temaslar gerçekleştirdi. Nihayetinde 28 Haziran 2011 “Girne Gizli Kuşatılmışlık II” (“Gizli Kuşatılmışlık”: Kuzey Kıbrıs Çalıştayı II – Girne Durağı) çalıştayı bu sürecin şimdilik son halkasını oluşturdu.

Ekopolitik’in bu çalışması diğerlerinde de olduğu gibi Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türkleri arasındaki ilişkilerin Kıbrıslı katılımcıların tabiri ile megafon diplomasisi yerine yüz yüze konuşulduğu ilk özgün çalışmadır. Bu çalıştaya Türkiye’den gelen farklı görüşlerdeki çok değerli aydınların yanı sıra, Kıbrıs’ta yaşayan ve 1974 sonrası göç eden çifte vatandaşların temsilcileri, Kıbrıs Türkleri içerisinde farklı görüşlerde olan bürokratlar, aydınlar, diyanet reisi ve gözlemci olarak TC Büyükelçi müsteşarı da katılmışlardır. EK’te katılımcıların listesi bulunmaktadır.

1974 sonrası Kuzey Kıbrıs’a ve bugüne baktığımızda gelecek için kaygılanmamak mümkün değildir. Bir yazarımızın da isimlendirdiği gibi “adadaki çoklu Türk sorunu” ve diğer aidiyet problemlerinin uluslararası boyutlu meseleler olarak Türkiye’nin önüne gelebileceğini beklemek sürpriz olmayacaktır. Kıbrıslı Türklerden bir kısmının Türkiye’ye karşı AİHM’e dava açması gibi bir durum söz konusudur. Aslında Türkiye karşıtlarının en büyüklerinden olan Afrika gazetesinin önderi Arif Hasan Tahsin Bey ile görüştüğümüz zaman, özde Türkiye ile sorunu olmadığını ancak politik kaygılarının ön planda yer aldığını gözlemledim. Şöyle ki, “Kıbrıs Tarihi Roma, Osmanlı ve İngiltere dahil uzun süreli bir müdahaleyi adada tutmamıştır. Siz bir gün gideceksiniz ve bizi Girit’te olduğu gibi yalnız bırakacaksınız ve biz de katlolacağız. Bizi bırakın kendi ekonomimizi ve kendi güvenlik güçlerimizi oluşturalım ve ayaklarımızın üzerinde duralım. Ayaklarımız üzerinde durmayı öğrenirsek siz gittiğinizde var olabiliriz.” şeklinde bir tutum ile açıkça dile getirmektedir.
Gözüktüğü kadarı ile öncelikli olarak adanın mevcut bozuk psikolojisinin onarılmasına yönelik ilk adım olarak TC devlet adamlarının mütevazi bir biçimde birkaç jest yapmaları gerekmektedir. Batılı sivil toplum kuruluşlarının yaptığı gibi insan odaklı faaliyetler geliştirilmeli ve onlar üzerinden dönüşüme gayret edilmelidir. Kıbrıslı Türklerin ve 1974 sonrasında göç edenlerin uygun siyasi temsil şartları sağlanmalı ve prensip olarak Rum kesimi ve Türk kesimi arasındaki büyük asimetrik ilişki simetrik bir yapıya dönüştürülmesine yönelik öncelikli hedefler belirlenmelidir. Sonuç olarak KKTC, Türkiye’nin desteği ve danışmanlığı ile kendi özgün siyasi yapısı ve ekonomisi ile yeniden yapılanarak kendi diplomasi sürecine devam etmelidir.

Çalıştay Gözlemleri

Toplantıda katılımcıların dile getirdiği bazı hususlar aşağıda maddelendirilerek verilmiştir:

 

  • Ekopolitik, Kıbrıs’ta bir diyalog süreci başlattı.
  • Türkiye ve K. Kıbrıs arasındaki ilişkileri Türkiye’den gelen bir STK’nın masaya yatırması, bu alanda bir ilk oldu.
  • Türksoy’da benzer bir çalışma maalesef monolog ve siyasi söylem bazında kaldı.
  • Kıbrıs’ta son zamanlarda üretim güçleri ve aktörler değişti; üreten güçler Türkiyelileşti.
  • TC ile KKTC arası ticaret ilişkilerinde sağlıklı fatura düzeni mevcut değildir.
  • Güzelyurt bölgesinde 1974 savaşında katledilen köy oylamada “evet” oyu verenler arasında yer aldı.
  • Kuzey Kıbrıslı Türkler yakın zamanda AİHM’e Türkiye karşıtı dava açma konusunda fikir birliği içerisindeler.
  • Türkiye’den gelenlerin siyasi temsilde yeri bulunmamaktadır.
  • Türkiye’deki kamuoyu ve karar vericiler Kıbrıs’taki psikolojik ve sosyal boyutu fark edememekle kalmayıp, iş ciddi boyutlara taşınmaktadır
  • Siyaset kurumu merkezde rol almanın yanı sıra sorunu çözmekle mükelleftir.
  • Yabancı fonlar insan odaklı (sosyal boyutta) dönüştürücü etkilerini kullanmaktadırlar.
  • Aşırı siyasileşme ve ötekileştirme kimlikler arası uçurumu arttırmaktadır.
  • Başbakan’ın süreci özde haklı ancak yöntemde hatalı yürütmesi kuşaklar arasındaki travmanın temel nedenidir.
  • Siyasi söylemlerde Kıbrıs’ın stratejik öneminin vurgusunun öncelikli olarak yer alması Kıbrıslılar için rencide edici bir tutumdur.
  • Dinsizliklerinin ve Türklüklerinin sorgulanması Kıbrıslılar açısından aşağılanmışlık hissi uyandırmaktadır.
  • Vesayet ilişkisi bağlamında vasi dili kullanılmaktadır.
  • Kıbrıslıların derdini Kıbrıs siyaseti anlamamaktadır.
  • Toplumsal durum cemaatleşmeye doğru dönüşmektedir.
  • Türkiye’den gelen göçmenler özelikle tarım kesiminde ekonomiyi ayakta tutmaktadırlar.
  • İngiliz raporlarında 25 bin nüfus için 300 cami varken, şu anda 300 bin nüfus için 127 cami bulunmaktadır.
  • 90’lı yılların göçmenleri TC ve Kıbrıs arasında kaldılar.
  • Mevcut statükonun gücü içte ve dışta çözümsüzlük içerisindedir.
  • Kimlik bazlı siyasi parti oluşumları tehlikelidir.
  • 1974 müdahalesi gerekçelerine uyulmadı ve polis ve askerin çoğu çift uyruklu vatandaş durumunda bulunmaktadırlar.
  • Uluslararası hukukun son dinamik yaklaşımını ağırlıklı olarak göçler ve mülkiyet konusu belirlemektedir.
  • Kutuplaşma ileride ortaya çıkması muhtemel bir çatışma riskini taşımaktadır.
  • Annan Planı’nın psikolojik etkileri rahatlıkla gözlemlenebilmektedir.
  • 1974 sonrası gelenler Kıbrıslılara benzemektense, Kıbrıslıları kendilerine benzetmeye çalışmışlardır.
  • Kıbrıs, İmralı adası gibi suç ve cezaevi adası görünümüne büründürülmüştür.
  • Güvenlik kontrolünde yetki karmaşası vardır.
  • Kıbrıs’a sözde devlet muamelesi yapılmaktadır.
  • AKP iktidarı sayesinde asker Kıbrıs’taki baskın konumundan nihayet ödün vermiştir.
  • Kıbrıs Rum tarafına giderken hissedilen yabancılaşma artık Türkiye’ye giderken de hissedilmektedir.
  • 1974’e kadar adada kriminal vaka bulunmamaktaydı.
  • Kıbrıs Türkünün kimliği ile oynanmaktadır.
  • “Sizi biz kurtardık şimdi de besliyoruz” algısı adaya hakim olmaya devam etmektedir.
  • Türkiye nüfusu siyasetin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır.
  • Rumlar AB’yi ENOSİS olarak görmektedirler.
  • Vakıflar idaresi problemli bir yapıya haizdir.
  • 1993’ten sonra Diyanet vakıfları denetleyemiyor ve imam ataması yapılamamaktadır.

• Kıbrıs sorunu hakkında bir TV dizisi bile bulunmamaktadır.

 

Reçeteler

Çalıştayın üçüncü oturumunda katılımcılar Kıbrıs’ta yaşanan sorunlara yönelik geliştirdikleri şahsi çözüm önerilerini dile getirmişlerdir.
Ekopolitik, tüm toplantılarında olduğu gibi Kıbrıs Çalıştay’ında da farklı görüşlere sahip bireylerin bir araya gelerek sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmelerini, şahsi çözüm önerilerini birbirleriyle paylaşmalarını amaçlamaktadır. Bu minvalde çalıştayın üçüncü oturumunda dile getirilen çözüm önerileri aşağıda maddelendirilmiştir:

  • Kuzey Kıbrıs ile ilgili yapılan çalışmaların %95’i, askeri-stratejik-ekonomik alanlarda çalışılmasına ihtiyaç duyulmaktadır, diyor.
  • İki toplumun megafon diplomasisi yerine yüz yüze konuşmasını mümkün kılacak platformlar düzenlenmelidir.
  • Lefkoşa Alayköy’de 1974 sonrası göçmenler ile Kıbrıslılar arasında uyumlu bir entegrasyon süreci başlatılmalıdır.
  • Tüm toplumsal yapının analizinin yapılması gerekmektedir.
  • Kıbrıs Rum ve Türk tarafı arasında asimetrik ilişki simetrik bir düzleme dönüşmeden çözüm imkansızdır.
  • Türkiye kendi farklılıklarına gösterdiği toleransı Kıbrıslılara da gösterebilmelidir.
  • Kuzey Kıbrıs’taki aydınların zihin karışıklığındaki siyasi çözüm problemlerinin etkisinden kotarılmış bir sosyal hayat sürdürülebilmelidir.
  • Entegrasyon Bakanlığı ve Entegrasyon Ofisi’nin kurulması gerekmektedir.
  • Türkiye’den gelenlerle TC hükümetinin hataları özdeşleştirilmemelidir.
  • KKTC vatandaşlık kriterleri net bir şekilde ortaya konulmalıdır.
  • Kıbrıs da dahil olmak üzere, Türkiye’nin kendi iç ve dış meseleleriyle yüzleşememe ve Türk halkına bu meseleleri anlatamama sıkıntısı en kısa zamanda giderilmelidir.
  • Tartışma ikiye bölünmelidir; iki devlet arasındaki ilişkilerin statüsünün belirlenmesi ve 1974 sonrası göç eden kuşaklar ile Kıbrıs ve Türkiye arasındaki artan yabancılaşması konularına dikkat çekilmelidir.
  • 1974 öncesi ve sonrası ortak kültür sentezine çalışılmalıdır.
  • Emek sömürüsü ve sendikalaşmaya karşı tavır değerlendirmeye alınmalıdır.
  • Eğitim ve ulaşım Kıbrıslılara bırakılmalıdır.
  • Okullar arası gettolaşmaya dikkat çekilmelidir.
  • Türkiye yatırım alanında gerekli destek ve kaynağı KKTC’ye vermelidir.
  • “Kıbrıs Türk eğitim sistemi TC eğitimiyle paraleldir” maddesi yürürlükten kaldırılmalıdır.
  • Kıbrıs Türkleri kendilerini Rumlarla birlikte yaşama fikrine alıştırmalı ve Rumlarla STK faaliyetleri içerisinde bulunulmalıdır.
  • Kıbrıs için federal bir çözüm bu hususları da çözme konusunda elzem rol oynamaktadır.
  • Siyasi partilerin kokuşmuş yapılarının yerine yeni oluşumların getirilmesi lazımdır.
  • Gelen 100 bin TC öğrencisine Kıbrıs tarihi öğretilmelidir.
  • Türkiye’den K. Kıbrıs’a gelen kontrolsüz iş gücü durdurulmalı ve bu durumun suçluları tespit edilmelidir.
  • Kuzey Kıbrıs’ta tüketimden üretime geçilmelidir.
  • Medya bu ilişkide pozitif rol üstlenmelidir.
  • 500 yıllık Kuzey Kıbrıs kimliğine saygı duyulmalıdır.
  • TC’den gelenler entegrasyon eğitimine tutulmalıdır ve symbiosis (ortak yaşam) içselleştirilmelidir.
  • Türk askerinin adadaki yüksek yetkisi yeniden tanımlanmalıdır.
  • TC’de yaşanan olumlu değişim Kıbrıs’ta da yaşanmalıdır.
  • İki taraf arasındaki STK ilişkilerinin önemi vurgulanmalıdır.
  • Karşılıklı bağımlılık ilişkisinden saygı ilişkisine geçilmelidir.
  • Siyasi üslup, söylem ve doğru veri arasında doğru orantılı bir ilişki kurulmalıdır.
  • STK-hükümet-medya arasındaki üç bacaklı ilişki verimli bir şekilde yönetilmelidir.
  • Güçlü olan daha akıllıca davranmalıdır.
  • İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türklerin diasporası da adada yaşayanların durumu gibi tartışmaya açılmalıdır.

• Ekopolitik tüm karar vericilerle değerlendirmelerini paylaşmalı ve TC Başbakanı ziyaret edilmelidir.

 

EK – Katılımcı Listesi

A. Tarık Çelenk – Ekopolitik Genel Koordinatör
Barkan Umruk – Kıbrıs Lefkoşa Büyük Müsteşar
Bekir Cura – 1974 Mersin göçmeni bir ailenin üyesi ve Magosa Maraşlılar Derneği kurucusu.
Dr. Zeliha Krashman – Yakın Doğu Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Yasmina Lokmanoğlu – CHP’li Mersin Büyükşehir belediye Meclis Üyesi
Prof. Dr. Vamık Volkan – Kıbrıslı Türk psikiyatri profesörü
Tufan Erhürmen – Yeni Düzen Gazetesi yazarı
Talip Atalay – KKTC Din İşleri Başkanı
Şener Elcil – Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Başkanı
Şenay Yıldız – Akşam gazetesi yazarı
Sibel Siber – Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa Milletvekili
Ömer Laçiner – Gazeteci yazar
Murat Sofuoğlu – Ekopolitik Direktör
Murat Özkaleli – Araştırmacı ve akademisyen
Murat Belge – Gazeteci ve akademisyen
Mehmet Hasgüler – Kıbrıslı Türk akademisyen ve yazar
Neriman Çakır – 1974 yılında Trabzon göçmeni bir ailenin üyesi ve akademisyen
Kenan Atakol – KKTC eski dışişleri bakanı
Kadri Gürsel – Milliyet gazetesi yazarı
Işılay Arkan – Türk İslam Kültür Cemiyeti Başkanı
Hasan Kahvecioğlu – Başaran press yazarı
Hasan Hastürer – Kıbrıs Postası gazetesinden
Gamze Güngörmüş Kona – Stratejik Araştırmalar ve Analiz Merkezi Danışmanı
Faize Tarazi – Kıbrıs STK temsilcisi
Fevzi Tanpınar – KKTC Dış Basın Birliği Başkanı
Ergün Olgun – KKTC Cumhurbaşkanı müsteşarı ve Beş Parmak Sivil İnsiyatif Derneği Kurucusu
Emine Sütçü – Kıbrıs Türk Kadınlar Birliği Başkanı
Cezmi Bayram – İstanbul Türk Ocağı Başkanı
Birikim Özgür – Kıbrıs CTP MKYK üyesi ve merhum Ösker Özgür’ün oğlu
Bekir Aydoğan – Araştırmacı yazar

(Ekopolitik, Ahmet Tarık Çelenk, 29 Haziran 2011) http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5704&pid=11