Şeker mi istersin, himmet mi?

107

İnsanoğlu bazen çok az bir pahaya geleceğini satar.

Değeri beş para etmeyecek şeyler için gönül kırar.

Değerlileri değersiz, değersizleri ise haddinden fazla değerli addederek, takdirden aciz kalır.

Bırakın gönül dünyasını, bu dünya için dahi yanlış tercihlerde bulunur.

Hikâye bu ya; o yıl Anadolu’da büyük bir kıtlık ve kuraklık baş göstermiş, bu kuraklığın sonucu da Moğol istilasıyla zaten yoksul olan halk perişan olmuş, yiyecek ekmek bulamaz duruma gelmiş…

Diğer yandan artık keramet mi dersiniz, yoksa çalışkanlığın ve tutumun sonucu mu dersiniz karar sizin; Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na gelip de eli boş dönen de olmazmış.

Herkese yeteri kadar buğday ve sair gıda hediye ediliyormuş.

Yunus’un da köyünde kıtlık ve kuraklık almış başını gitmiş…

Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli’ye gidip yardım istemeye karar veren Yunus, bu büyük insana ve onun kutlu dergâhına eli boş gitmemek için dağlardaki ağaçlardan bir miktar aluç toplayarak Hacı Bektaş Veli’nin yolunu tutmuş.

Dergâha gelen Yunus, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin huzuruna çıkıp köyü için bir miktar buğday istemiş.

Hacı Bektaş Veli “Buğday mı istersin? Himmet mi?” diye sormuş, erenler himmetinin o an bilincinde olmayan Yunus, “Ben himmeti neyleyim, himmet karın doyurmaz. Bana buğday verin” diye cevap vermiş.

Yunus’taki cevheri sezen Hacı Bektaş Veli, birkaç kez sorusunu tekrarlamasına rağmen “Bana buğday verin, gideyim” diye ısrar edilince; Hacı Bektaş, götürebileceği kadar buğdayın Yunus’a verilmesini söylemiş…

Verilen buğdayı kağnısına yükleyen Yunus’un yolda içini garip bir düşünce almış…

Hacı Bektaş Veli’nin vermek istediği himmeti istemediğine pişman olmuş.

İkilem içerisinde, acabalar arasında bir müddet yol aldıktan sonra, dayanamayıp dergâha dönen Yunus, Hacı Bektaş Hazretleri’nin huzuruna tekrar çıkmış.

“Ben buğdaydan vazgeçtim. Al buğdaylarını bana himmet gerek” diye yalvarmış…

Ancak Hacı Bektaş “Senin işin bundan sonra bizden çıktı. Senin gönül kilidinin anahtarını Taptuk Emre’ye sunduk, var git nasibini ondan alasın” demiş.

Yunus göz yaşları içinde yalvarmış, ama artık nafileymiş…

Yunus, Taptuk Emre’ye gitmek için tekrar yola düşmüş ve Taptuk Emre’nin dergâhına varmış.

Rivayet odur ki; kırk yıl boyunca dergâha dümdüz odun taşımış. Topladığı odunları düzeltmiş. Taptuk Emre’nin kapısından içeri eğri büğrü hiçbir şeyi sokmamayı ar edinmiş.

Tabii burada ‘odun’ diye bahsedilenin ‘odun gibi adamlar’ olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.

Yunus Emre Hazretleri dağda bayırda, bulduğu yontulmamış kütükleri eğitir, belli bir kıvama getirir; ondan sonra da dümdüz hale getirdikten sonra Taptuk Emre’nin ocağında aşk ateşiyle yanmaya getirirmiş…

 * * *

Şimdi bunlar nereden mi çıktı?

Neden dersen?

İşte öyle…

Yazardan önemli not: Doğum ve ölüm tarihleri göz önüne alındığında yukarıdaki Hacı Bektaş Veli ile Yunus Emre arasında geçtiği iddia edilen hikâyede adı geçen Yunus’un, bilinen Yunus Emre’den farklı başka bir gönül eri olma ihtimali kuvvetlidir. (Yunus Emre aslında Mevlâna’nın dönemdaşıdır)

  • Hacı Bektaş Veli: Gerçek ismi Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan, Hacı Bektaş-ı Veli Horasan’ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu. Hoca Ahmet Yesevî’nin talebelerindendir. 1338 yılında Anadolu’da vefat etmiştir.
  • Yunus Emre: Anadolu’ya gelen Türk boylarından birinin muhtemelen beyi veya bey oğlu olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilir. Taptuk Emre’nin talebelerindendir. 1320 dolaylarında Eskişehir’de vefat ettiği yolunda rivayetler mevcuttur.