12 Haziran Siyaset Okumaları -3/ Adalet ve Kalkınma Partisi

107

AK Parti için 12 Haziran seçimlerinin en riskli partisi demek abartı olmaz sanırım. AKP iktidarı kendi gayretinden ziyade onu oluşturan şartların neticesiydi. İşe mağduriyet avantajıyla başladı ve bu kapıdan sağlanan desteklerle başarısını referandum sonuçlarıyla perçinledi. Bu seçimde artık o kapı kapandı. Şimdi sekiz yıllık iktidarının yarattığı mağduriyetler ve memnuniyetsizlikler karşısına dikildi. Rakiplerinin şaşkınlığı sona erdi.

Bu seçimin tartışmasız galibi ilan edilmenin tehlikesini görmedikleri, AKP kadrolarının söylem ve eylemlerinden anlaşılıyor.

Yüzer-gezer seçmenin, “AKP nasıl olsa kazanacak bari ben şuna oy vereyim” dediğini duymuyorlar, görmüyorlar.

Milli görüş çizgisinin tevazu ve halk adamlığının yerini gurur ve kibirin aldığı bir anatomi var karşımızda. Liyakat esaslı istihdam tesis edilemeyince, kamuda sadakat esaslı bir yapı oluştu. Bürokratik oligarşiden, hukuk devletine olan yolculuk yörüngesinden çıkıp parti devletine doğru kaymaya başladı ve bu akılsız dostların verdiği zararı AKP ye rakipleri veremedi.

İnsan doğası gereği, iyi hizmetleri alır kullanır, “hakkımdı” der unutur. Gerçekleşmeyen arzularının hesabını iktidardan sorar. Seçmenin bu algısı, AKP iktidarının risk alanlarından bir başkasını oluşturuyor.

AKP’ye seçimleri rakipleri kazandırıyordu, bu seçimdeki tek rakibi kendinden kaynaklanıyor. Sayın ERDOĞAN, kendini besleyen karizmatik özelliğini tek lider konumuna oturtuyor. Bu yönüyle, Atatürk’ün yöntemini kullandığını söyleyebiliriz. Atatürk, bir engeli aşarken dayanışma içinde olduğu en yakın silah arkadaşlarını ters düştükleri ilk konunun ertesinde çevresinden uzaklaştırmıştı.

Başbakan da, düşüncesine aykırı söz ve davranışta bulunanları asla affetmiyor. Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran değişikliğe karşı oy kullanan vekilleri de affetmediğini onları liste dışı bırakarak gösterdi.

Başkanlık Sistemi tartışmasını açtı. Sayın Gül ve daha sonra Sayın Arınç, Başkanlık Sistemine mesafeli olduklarını açıkladılar. Sonuç: Sayın Arınç Manisa’dan değil, Bursa’dan aday. İşin daha ilginci; henüz adaylık süreci başlamadan bir ay önce Sayın Arınç’ın Bursa’dan aday olacağı kamuoyunda söylenti olarak dolaşıyor, bir ara Urfa’dan olacağı söyleniyor. Listeler açıklanmadan birkaç gün önce Sayın Arınç; ” Manisa’da başladım, Manisa’da bırakacağım” diye beyanatta bulunuyor. Listeler açıklanıyor ve Arınç, Bursa’dan aday… Bu konudaki okumalarımın hepsini burada ifşa etmemin kimseye yararı olmaz ama bir kişinin bildiğinin, bir ay önceden kamuoyunda söylenti haline gelmesini ve sonra bu söylentinin gerçekleşmesini anlamış değilim.

‘Camiye lazım olan mescide haramdır.’ Bizim için Manisa cami, Bursa mescittir. Hani bu yer Bursa değil, Urfa, Erzurum v.s olsaydı; o bölge insanının Sayın Arınç’a olan hayranlığını, saygısını ve sevgisini bildiğimden partiye daha fazla milletvekili getireceği için bu fedakârlığın yapıldığını düşünürdüm.

Sayın Arınç, ilah değil, peygamber değil netice itibariyle o da bir insan, muhakkak ki kusurları olduğu gibi seveni sevmeyeni de olacak ama önemli bir siyaset ve dava adamı olduğunu en seçkin özelliğinin akçalı işlerden uzak durmak olduğunu kimse inkâr edemez.

İnsan zaaflarını içinde taşır. Arınç’ın zaafı; affetmede sorun yaşaması, şüpheyi itimattan önde tutması, dilini bir ok gibi rakibin kalbine saplaması, yakın çevresindekilerde liyakatten ziyade sadakat aramasıydı. Bu son tercihinin onun etrafında, öz güveni zayıf, toplumsal etkisi tartışmalı bir çevre oluşturduğunu inşallah anlamıştır.

Siyasetten kişisel beklentiler murat etmeyen birisi olarak; Arınç’ın Manisa adına büyük kayıp olduğunu düşünüyorum. Manisa ne bakanlar çıkardı! İçlerinde hazine bakanları vardı ve onlar, Manisa’ya kayda değer hangi yatırımları getirdi? Manisa Cumhuriyet tarihinde ilk kez klasik oranların üstünde yatırıma kavuşmuştu. Arınç sayesinde Manisa’nın sorunları devlette kolaylıkla muhatap buluyordu. Kim ne derse desin, AKP’nin Arınç’sız vitrininin ışığı, pervanelere sönük kalacaktır!

Yerel seçimler ve halk oylamasında AKP, Batı’da yükselen karşı dalgayı durduramadı. Bu dalga, Ege, Akdeniz, Marmara, Trakya ve Karadeniz kıyılarında yükselmesini sürdürecek ve iç kesimlere doğru ilerleyecek gibi görünüyor.

Son YGS sınavı ve şifre iddiası aileleriyle birlikte 3-4 milyon seçmeni etkiledi. Devlet erkânının açıklamaları bile oluşan güven kaybını önleyemedi. Bunun anlamı; AKP’nin, ‘yakışan iftiralar’ karşısında koruma kalkanlarının çalışmadığıdır. “Biz nerede hata yaptık” diye durup düşünürler inşallah.

Sayın Erdoğan, ustalık eserinin inşasında birlikte çalışacağı meclis kadrosunu yarı yarıya yeniledi. Bu yenileme esnasında; “lider benim ve hepiniz otoriteme tabiisiniz ve ben otoritemi paylaşmam” mesajını verdi ve Irak’ın işgali öncesinde yaşanan ‘teskere’ sorununun benzerini bir daha yaşamamak üzere bütün tedbirlerini aldı. Erdoğan, tek adamlığını perçinleyip gücüne güç katıyor. Güçlü olmak iyidir ama o güç sınırlanamaz ise sonuç nasıl olur? Doğrular Sn. Erdoğan’ın düşündüklerinden ibaret olmayabilir ama ona bunu artık kim söyleyebilecek? (devam edecek)