İçinde bulunduğumuz fasit daireden kafamızı çevirip dünyaya baktığımızda Türkiye’mizde olup bitenleri çok daha rahat bir şekilde gözlemleyebiliriz. Yoksa ülkenin gidişatını herkes bulunduğu yerin konumuna göre değerlendirir ve insanlar zengin çevrede oturuyorsa ülke insanının hepsinin zengin, fakir çevrede ikamet ediyorsa gene herkesi fakir olarak görür. Yalnız bu bakış açısı bizleri sağlıklı bir görüşe götürmez. Bu durumdan hareket edecek olursak küresel dünyanın bizleri ne kadar etkilediğini, nereye sürüklediğini veya ne kadar alçaltıp ne kadar yükselttiğini çok daha rahat görebiliriz.
ABD ve AB ülkelerinin hamurunda geçmişte olduğu gibi bu günde başka dünya ülkelerini sömürme içgüdüsü yatar. Bütün ekonomilerini, siyasi geleceğini ve askeri varlığını bu minval üzere planlar, buna göre savaşlar çıkarırlar, iktidarlar yıkıp, iktidarlar kurarlar. Bu merkezden bakarak şöyle bir dünya turuna çıkacak olursak olayı çok daha iyi kavrarız zannediyorum. Hindistan; İngiliz sömürgesi altındayken Mahatma Gandi yönetiminde İngiliz askerlerine karşı yer, yer çete savaşlarıyla, askerler pusuya düşürülüp öldürme hareketleri başlatılmıştı.
İngiliz’ler bu olaydan büyük telaşa kapılıp, çareler aramaya başladılar ve bir proje geliştirdiler. Bu projeye göre Hintli zeki ve fakir öğrenciler sanki bir büyük lütufmuş gibi Hindistan’dan alınıp İngiltere’ye okumak için götürülüyor, tahsil yaptırılıyor ve bu arada beyinleri yıkanıyor başka bir deyişle mankurtlaştırılıyor, sonra tekrar kendi ülkelerine geri gönderiyor, zavallı Hindistan halkı da bunları Avrupa’da tahsil görmüş, büyük kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bu anlattıklarımı okuduğunuzda tebessüm ettiğinizi görüyorum sanki biz bu filmi daha önce kendi ülkemizde bariz şekilde yaşadık der gibi.
Tabii zaman geçtikçe eskiyen taktikler yenileriyle değiştiriliyor bu değiştirilen taktiklerde az gelişmiş, sömürülmeye müsait ülkelerin başını döndürüyor. Böl, parçala ve yut taktiği ile ülkeler parçalanıyor bu parçalardan bazıları (kuvvetli olanı) cezalandırılıyor bir daha uzun müddet belini doğrultamayacak şekilde, diğer bir kısmı da kendilerine bağımlı hale getiriliyor. Bu değiştirilen taktiklerden birisi ve en yenisi de turuncu devrim. Sömürecekleri ülkenin başında yandaşı olmayan bir hükümet varsa iç karışıklık ve bir kaos çıkarıp kendine bağımlı CFR ve buna bağlı kuruluşlar tarafından beslenen ve satın alınan kişiler iş başına getiriliyor ve bunun en son örneğini Gürcistan’da hep beraber gördük.
Bütün bu verdiğimiz örneklerden sonra Türkiye’mize bakacak olursak iç çatışma,veya bir iç savaş olmadan ve çaktırılmadan turuncu devrim denen
sistemin içinde olduğumuzu bariz bir şekilde görürüz. Yıllarca insanımızın sinirleri alınmış, kurbağa testine tabi tutulmuş ve bu testten de başarıyla
çıkılmış, muhtar dahi seçilemeyecek bir kişi bir iki defa ABD ye gidip gelmekle ülkenin başına oturtulmuş. Şu an iş başında bulunan hükümet; onların karşısında esas duruşta ne derlerse yapacak vaziyette ABD’den ve AB’den gelecek emirleri bekliyor kendi inisiyatifiyle hiç bir şey yapamayacak durumda, çünkü onlara diyet borcu var ve bu borcu ödemek zorunda. Özelleştirme adı altında bankalarımız, kamuya ait fabrikalarımız topraklarımız ve derelerimizdeki sularımız dahi büyük ölçüde yabancıya peşkeş çekilmiş kamu fabrikalarını ve satılan bankaların ön planında bir Türkü görsek dahi arka planında mutlaka bir yabancının olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Dış borç; sıcak para vasıtasıyla oldukça çoğalmış, ithalat açığı had safhaya yükselmiştir. Bunlar Ülkemizin sadece ekonomideki örnekleri güneydoğu ve bölücü terör olayını inşaallah bir
sonraki yazımızda ele alırız….