Başlıktaki sözlerden kastım, Merhum Yıldırım Gürses’in sözünü yazdığı ve bu sözlere muhteşem uyumlu bestesini giydirerek kültürümüze kazandırdığı harika şarkıyı anlatmak değil.
Akşamları TV haberlerini izlerken yaşadığım ruh halimi en hafif bu cümle ile anlatabildiğim için başlığa aldım. Belki hüzün yerine kasvet, sıkıntı ve hatta bazen öfke kelimelerinden birini kullanmam daha gerçekçi olur.
TV kanallarının neredeyse hepsinde PKK/BDP taraftarı veya bu kanadın tezlerinin propagandasını yapan aynı kişileri görüyoruz. Sözde sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile aydın, gazeteci, uzman sıfatlı bu kişilerin barış, demokrasi, insan hakları gibi kavramların ırzına geçerek anlattıklarını dinlemekten gına geldi. Haberlerde terör örgütü liderinin sayın(!) sıfatıyla anıldığı mitingler, sokak gösterileri ve beyanatlar sıradan vakalar oldu.
“PKK eylemsizlik/ ateşkes kararı aldı” diye günlerdir sevinç çığlıkları atıldı. Fakat terör örgütü yandaşları İmralı’daki müebbet hükümlü mahkûmun Suriye’den çıkarılış yıldönümü, doğum günü vb bahanelerle esnafa kepenk kapattırmaya, caddeleri, meydanları ateşe ve kana bulamaya devam ediyor. Polis aracının içine molotof kokteyli atarak polisler diri diri yakılmaya çalışılıyor. Teröristbaşının liderleri olduğunu haykıran ve ona af çıkarılarak siyaset serbestîsi isteyen grupların taşlı, sopalı, molotoflu gösteri yürüyüşlerinde BDP’li milletvekili, polis şefine küstahça hakaret ediyor. Fakat eylemde can kaybı olmayınca, TV kanallarında haberin veriliş şekli şöyle: “Gösteri olaysız sona erdi.”
Hukukun ve devletin otoritesi, itibarı ve onurunun ayaklar altına alınması artık olay değil!
TV kanallarının PKK/BDP propagandaları için bu yoğunlukta kullanılması, yorumcuların seçilişi, çanak sorular ve haberlerin sunuluş tarzı tesadüf olmasa gerek. Yandaş medya, Doğan Grubu ve Ciner Grubunun aynı olumsuz tavır içinde buluşmasının manasını anlayanlar, anlamayanlara anlatıversin lütfen.
*********
Üniversitelerde Türban/ Başörtüsüne Serbestlik
CHP, genel başkanlığa Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesinden sonra “pozitif muhalefet” yapacağını açıkladı. Referandum sürecinde “türban sorununu biz çözeriz” diye verdiği söze dair kararlılığının devam ettiğini gösteriyor.
Abant kampında konuyu enine boyuna tartışan CHP’liler, kafalarında çözümün nasıl olacağını netleştirmiş gibi görünüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına göre CHP’liler, Üniversite ile sınırlı kalmak üzere, türbana özgürlüğe taraftarlar. Buna karşılık ilköğretimde, lisede ve kamu hizmeti veren yerlerde türbana/ başörtüsüne karşılar.
Yıllardan beri ciddi sıkıntılara yol açan bu meselenin çözümü toplumu rahatlatacaktır. Kadınlarının yüzde 70’inin başörtüsü kullandığı bir toplumda, yürütülmeye çalışılan yasakçı tavrın yarattığı gerilim ve sancı giderilmiş olur.
CHP, bu yolla sıkışıp kaldığı yüzde 20-25 bandındaki oy kitlesinin dışına taşabileceğini ve AKP’nin türban üzerinden yaptığı siyaset alanını daraltmayı düşünmüş olabilir. Bu arada kökten laikçi ve başörtüsüne kesin karşı olan seçmen kitlesinden ne kadar oy kaybeder, bunu bugünden kestirmek mümkün değil. CHP’nin alternatifi olabilecek bir sol parti mevcut olmadığından bugün için çok fazla oy kaybı beklenmemesi gerekir.
AKP kitlelerinin bu sebeple CHP’ye kayacağını beklemek gerçekçi olmaz. Ancak başörtü meselesinin çözümüne yardımcı olmuş Kılıçdaroğlu CHP’si, AKP’li kitleye daha sempatik gelecektir.
AKP- CHP yakınlaşması için ilk adım olabilecek bu hamleden sonra yeni adımlar atılabilir.
“Kürt sorunu” adı verilen meselede, yeni CHP’nin nasıl bir çözüm düşündüğü de açıklandığı zaman, AKP politikalarıyla benzeşen ve hatta aynı paralelde olacağını tahmin ettiğim bir rapor ortaya çıkacağını tahmin ediyorum. Kılıçdaroğlu’nun referandum sürecinde telaffuz ettiği “genel af” olabileceğine dair cümlelerini bunun ilk işareti olarak görüyorum.
İşte bu atmosferde, seçimden sonra AKP- CHP koalisyonu her iki parti kitlesince de yadırganmadan gerçekleştirilebilir. Bu koalisyon sayesinde Türkiye topraklarında, “demokratik özerklik” caddesinden, Kürt federe devletine giden “duble yollar” yapılması mümkün olabilir.
Eğer AKP seçimden tek başına iktidar olarak çıkmayı başarabilirse, CHP muhalefeti tarafından bir direniş gösterilmemesini sağlayacak ilişkiler ve usuller geliştirilebilir. Hangi konularda? Irak’ın yeniden yapılandırılması, Kürtlerin bölgede güçlendirilmesi, ABD-İran politikaları, enerji havzalarının geleceği gibi konularda. ABD, Türkiye’ye vermek istediği role ve bu amaçla yapılması düşünülen değişikliklere karşı direnişi kırmak istemektedir.
AKP- CHP kitleleri arasında yakınlaşma sağlanırsa, seçimlerden sonra yapılacak yeni anayasada radikal değişikliklerin gerçekleşmesi ve hatta Başkanlık sistemine geçiş ve ilk Başkanı seçme konusunda mutabakatın sağlanacağı bir suhulet iklimi yaratılabilir. Türkiye tarihinin en önemli değişimlerinden biri tepkisiz bir ortamda gerçekleştirilebilir.
CHP’nin yapısal dönüşümü, bütün bu değişimin yapılabilmesinin ilk şartıdır. Bakalım Kılıçdaroğlu, CHP’de böyle bir dönüşümü ne kadar istiyor ve ne kadar başarabilecek?
Bu şart gerçekleşirse, MHP’nin alacağı oy ve çıkaracağı milletvekili sayısı eğer bütün bu planlamaları bozacak mertebede olmazsa, yapılan planlar tıkır tıkır işleyecektir.
Başörtüsü meselesi elbette ki bir dış kaynaklı problem değildir. Ancak iç dinamiklerin oluşturduğu problem alanlarının, emperyal güçler tarafından kendine yakın iktidarlar oluşturmak ve/veya kendi menfaatlerine uygun politikalara yol açmak için kullanıldıklarına dair çok örnek vardır.
CHP’nin genel başkanının değişme şekli ve sonrasında partinin özellikle “Kürt Sorunu”/ Güneydoğu politikalarındaki değişimi bir de bu açıdan izlemekte fayda olabilir.