Türkiye’nin Öncelikli Hedefi

94

Türkiye başına musallat edilen bölücü terör nedeniyle,öncelikli hedeflerine ulaşmakta çok zorlanıyor.

Gerçi  öncelikli hedeflerin ne olduğu da tartışmalıdır ama yinede Türkiye’yi yönetenlerce her dönem birbirinden farklı öncelikli hedefler açıklanmıştır.

Türk Milletinden olmayanların kontrolüne girmiş bir Türkiye; AB örneğinde olduğu gibi halkın kafası karıştırılmak suretiyle  asla öncelikli hedef olamayacak hususların öne çıkarıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Yaşadığımız olaylardan anlaşılacağı üzere Türkiye’nin öncelikli hedefi; Türk halkının rahatını, huzurunu, mutluluğunu ve gelişimini engelleyen bölücü terör ve bölücü siyaset belasından kurtulmasıdır.

Türkiye’nin ilk yapacağı iş, halkının can ve mal emniyetini sağlayarak, güvenlik sorununu halletmesidir. Arkasından “Adalet Reformu” gelmeli ve suç işleyenin cezası asla yanına kar olarak kalmamalıdır.

Ancak Türk halkı için öncelikli hedef olan güvenlik ve adalet konuları, TÜSİAD gibi kuruluşlara kapağı atmış ve bu topraktan zenginleşmiş Sedat Aloğlu gibi kişilerin “bazı şeyleri duymaya alışmanız lazım” diyerek önerdiği; İmralı canisinin çözüm için görüşmelere katılması, Anayasa’ya “bu ülkeyi Türkler ve Kürtler kurdu” ifadesinin eklenmesi ve bölgesel özerklik istekleri ile gerçekleşemez.

Türk Milleti, geçmişte olduğu gibi “ver kurtul” noktasına, AKP,bürokrasi, medya ve işadamları ile getirilmek isteniyor. Bu saydıklarımız sanki babalarının malını veriyormuş gibi çok rahat bir şekilde isteklerini ifade ediyor. Yalnız göremedikleri önemli bir husus var. Bu da memleketimizde tarihten ders almış ve vatansever bir çoğunluğun yaşadığı gerçeğidir.

Halbuki ittifak halinde olmamız gereken konu; bu güne kadar ülkemizin güvenlik sorununun çözülmüş ve halkının adalet içinde rahat ve mutlu bir hayat sürüyor olması gerektiği ve bunun niçin başarılamadığı olmalıydı. Konuşulacak şey ” ver kurtul” değil, milli devlet yapısını ve millet bütünlüğünü koruyarak bunu mükemmeliyete ulaştırmaktı.

Ardından köylü niye yoksul, niye ülke nüfusunun % 26’sının gelir düzeyi günlük 2 doların altında, tarım nüfusunun gayri safi milli hasıladan aldığı pay niye 1384 ABD doları gibi insan onuruna yakışmayacak bir düzeyde, Türkiye niye yılda 500 milyon canlı toprak kaybederek çölleşmeye doğru gidiyor, yine tedbir almazsak niye 2020’de bir enerji kriziyle karşı karşıya kalacağız, niye işsizlik tarihi rekorlar kırıyor, niye emek hak ettiği ücreti  alamıyor, niye emekli sürünüyor? olmalıydı.

Bunları konuşması gereken TÜSİAD, Aloğlu’nun ağzından baklayı çıkarttı. Üstüne de tüy diken siyasetçi eskisi Cem Boyner “artık devlet değil halkın diliyle konuşma zamanı” dedi. Bu Boyner herhalde halkın kendisine siyaset yaptığı dönemde verdiği cevabı unuttu ve yeni bir halk tokatı görmek istiyor.

Tarihe dönüp baktığımızda, Türk devletlerinin yoğun bir şekilde iç ihanete muhatap kaldığını görüyoruz. Ülkemizde de süren bölücülük de bu iç ihanet kapsamında değerlendirilmelidir. İç ihanet şebekelerinin kuvvetli dış destekçileri vardır. Nitekim bölücü hareketin temellerinin atılması 1700’lü yılların sonuna kadar gider. O günden bu güne bahsettiğimiz bölücülük hareketini bir çok dış güç kullanmıştır ve bu güçlerin bölücülük konusundaki çalışmaları kendileri açışından milli bir politika olarak günümüze kadar ana hatlarında pek fazla bir değişiklik olmadan gelmiştir.

Bizim halk olarak bunu anlamamamızın nedeni ise o güçlerin içimizdeki adamlarınca yüzyılları aşan bir süreç içinde çevrelenmiş olmamızdır.

Bölücülük hareketinin nihai hedefi ise, bir çoğumuzun ismini bile bilmediği ve aynı zamanda Dersim İsyanı’nın fikir babası olan hain Baytar Nuri’nin, Atatürk’ün Gençliğe hitabesini taklide çalıştığı “kürt gençliğine hitab” ında zikrettiği “İntikam! kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının(yani Türk Milletinin) pis vücutlarından kürt vatanını temizlemek için” çalışmaktır.

Bunun tahakkuku için her zaman olduğu gibi yine dış güçlerden yardım istemek Dersim isyanının elebaşısı Seyit Rıza’ya düşer. Hain Seyit Rıza, Dersim generali sıfatıyla İngiltere’den “ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin yüksek manevi etkisinden kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyorum” diyor. TÜSİAD’çıları ve Sedat Aloğlu’nun söyledikleri nereye çıkıyor her halde anlıyorsunuz değil mi?

Yaşamım boyunca okuduğuma, gezdiğime  ve gördüğüme göre kürt dediğimiz kardeşlerimizin tamamı mutlak surette Türk Milletinin bir parçasıdır. Hatta bunu daha  da ileri götürerek Kürtlerin, ırken Türk olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak dün Özbekistan’da bugün Kırgızistan’da olduğu gibi Türkiye’de de kardeş kavgası çıkarılmak istenmektedir.

Bunun aracı da PKK’dır. PKK, 1978’den bu yana 4441’i toplu katliamlarda olmak üzere 7800’e yakın sivil yurttaşımızı katletmiştir. Yapılan incelemeler, katledilen yurttaşlarımızın % 90’dan fazlasının Kürt veya Zaza kökenli olduğunu göstermektedir. Ortaya çıkan sonuç PKK’nın Kürtlere de karşı olduğudur. Bu olaylar aynen geçmişte Balkanlarda meydana gelen olaylarda olduğu gibi Bulgar, Rum, Makedon ve Sırp çetelerinin Müslüman Türk halkına yaptığı zulme benzemektedir. PKK benzeri çeteler, Balkanlarda arkalarına dış güçleri almak suretiyle emellerine ulaşmış ve vatan topraklarımıza el koymuşlardır. Bu oyuna bu gün düşmemek için açılım taraftarı olan partileri, gazeteci ve televizyoncuları, akademisyenleri ve işadamları ile STK ve meslek kuruluşlarını mutlaka mercek altına almalıyız.

Tarih boyunca vatan topraklarımıza türlü oyunlarla el koyarak daima küçülmemize neden olan dış güçler ile onların iç taşeronları; hedefler konusunda bizi  mukayese yapmaktan daima  alıkoymaktadır. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeleri bir yana koyuyorum ama küçücük bir Hollanda, İsveç, Danimarka, Norveç ve hatta Belçika  öncelikli hedeflerini belirlemiş ve halklarını güvenli, rahat, huzurlu yaşar hale getirmişlerdir. Onlar kadarda mı olamıyoruz?

Türkiye’nin öncelikli hedefi, Anayasa’sının 3. Maddesinde yazılı olan “Türkiye Devleti ülkesi ve milliyetiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.” ve bunlar değiştirilemez ve  değiştirilmeleri dahi teklif edilemez anlayışını tahakkuk ettirmek ve bir türlü anlamayan kafalara bunu anlatmaktır. Bu husus gerçekleşince hedeflerin yerine yenilerini koyacağız.

Aksini düşünenlerin veya bunları aklına bile getirmeyenlerin ve de maddiyatın esiri olmuşların, tarih önünde vebali büyüktür. Türk halkı da yaklaşmış olan seçimlerde birinci öncelik olarak bunu görmelidir.