Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve Türkiye: Bir analiz…

105

09 Haziran 2010 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) İran’a yönelik bir “yaptırım” kararı aldı. Sebep; İran’ın nükleer programına yönelik engelleyici 4. tur yaptırım paketi… Yani bundan daha önce de az yoğunluklu yaptırımlar içeren paketler kabul edilmişti. Şimdiki en sert olanıdır.  

BMGK’nin 15 üyesi var; bunlardan 12 ülke sert yaptırımlara “evet” oyu verirken, Brezilya ve Türkiye “hayır” oyu kullandı. Lübnan ise “çekimser” kaldı. Böylece İran’a bundan böyle daha ağır “ambargolar” ve bunların kontrol yöntemleri uygulanacak…

**Başkan Obama’nın yaklaşımı…

Fransa-ABD-İngiltere tarafından hazırlanıp Çin ve Rusya’ya da kabul ettirilen bu yaptırım kararı, önceki kısıtlamalara göre son derece sert ve katı önlemler içerdiği anlaşılmaktadır. ABD’nin güneş yanığı tenli başkanın ifadesine göre, şimdiye kadar BMGK den çıkarılan “en sert ve en kapsamlı yaptırımlar” şeklinde nitelenmektedir. Ayrıca Başkan Barack Obama, yaptırımların İran’ın sadece nükleer faaliyetine yönelik değil, aynı zamanda, balistik füze programına ve konvansiyonel silahlarına da kısıtlamalar getireceğini belirtmiştir. Bu içerikle gerçekten sert yaptırımlar olacağa benziyor.

Başkan Obama, İranlı liderlerin sadece söylemlerin arkasına saklandıklarını, eylemlerinin ise “kaygı verici” olduğunu belirterek, uluslararası topluluğu ikna edemediklerini belirtti. Obama’nın, “Bugün kabul edilen bu güçlü karar, güçlü bir uluslararası destek aldığını, bu yaptırımlar uluslararası topluluğun Ortadoğu’da bir nükleer silah yarışının kimsenin çıkarına olmadığı ve silahların yayılmasını önleme rejimine meydan okuyan ülkelerin hesap vermesi gerektiği yönündeki ortak görüşünü ortaya koyuyor” ifadesi son derece çarpıcıdır. İlginçtir, Başkan Obama’nın Türkiye-Brezilya-İran arasında imzalanan anlaşmaya değinmemesi, akıllara bazı sorular da beraberinde getirmektedir.

Obama, neden Türkiye’nin gayetlerini es geçti?  Bu sorunun cevabı muhtelif olabilir; bize göre en güçlü sebep, başta Ortadoğu’da Türkiye’ye biçilen rolün sınırlarının AKP hükümeti tarafından aşıldığı noktasındaki varsayımlar olabilir.

Çünkü Obama, Ortadoğu’da nükleer silah yarışına kimsenin girmemesini vurgularken şunu kast ediyor olmalı; ‘Ortadoğu’da, Bizden ve İsrail’den başka kimseye nükleer silaha sahip olma hakkına sahip değildir, buna fırsat vermeyiz’ anlamında okumak gerektiğini düşünüyorum.  Bu ifadeleri okurken yüklenecek anlamın bundan başka olabileceğini sanmıyorum…

**

Türkiye’nin gayreti…

Bilindiği üzere Türkiye ve Brezilya’nın İran’la imzaladığı uranyum takas anlaşması vardı. Bu anlaşmanın da Viyana Grubu olarak bilinen ABD, Rusya ve Fransa tarafından onaylanması bekleniyordu ki buna hiç fırsat tanınmadı; BMGK toplantı günü olumsuz yanıt verildi. Tabii ki ABD ve yandaşları pek sıcak bakmadıkları bu anlaşmaya “hayır” demelerinin de pek çok sebebi olabilir; en önemlisi böyle bir olayda Türkiye’nin ABD’nin önüne geçme görüntüsünün verildiği yönündeki diplomatik davranış yanlışlıkları olabilir.

Aslında nükleer programın sınırlandırılması bağlamında Türkiye iyi bir hamle yapmıştır; fakat sonunu getirememiştir. Bu hamlenin ardında durması ve BMGK toplantısında “hayır” kararını vermesi de son derece doğru bir karardır. Tersini yapmış olsaydı, belki “ağababalara” yaranırdı fakat herkesin gözünde olan saygınlığını kaybederdi…

**

Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Ertuğrul Apakan, BMGK’de söz alarak Türkiye’nin konu ile ilgili imzalarına bağlı kalacaklarını belirtmesi beklenen bir sonuçtur. Diplomatik yaklaşımla konuya açıklık getirilmiştir. Ertuğrul Apakan’ın şu ifadesi ise dikkat çekiciydi; Viyana grubu olarak bilinen ABD, Rusya ve Fransa’nın Tahran Bildirisi’ne oylama günü “ret” yanıt vermelerinin anlamlı olduğunu ifade etmesi, bazı ülke diplomatlarınca farklı yorumlara sebep olmuştur; Viyana grubunun olumsuz yaklaşımı, Türkiye’nin “ret” oyu verme yönünde etkili olduğu ifade edildiği alınan haberlerdir. Her şeye rağmen Türkiye öteden beri İran’a yönelik önerdiği “nükleer programı konusunda şeffaf olması ve uluslararası topluluğun kaygılarını gidermesi” noktasındaki çağırısını yinelemiştir. Bu, Türkiye’den beklenen ve kendisine yakışan bir durumdu. Apakan, bir noktanın altını çizerek belirtti; “İran’ın takas anlaşmasına bağlı kalmasını beklediklerini ve müzakerelere gelmeli” diye konuşmasını tamamladı.

**

Türkiye’nin kararı…

Ankara’nın BMGK toplantısında verdiği karar doğrudur… Ankara yaptırıma “hayır” demekle doğru karar vermiştir. Çünkü Türkiye, İran’a yönelik yaptırımların diplomatik yöntemlerle çözülmesinden yana olmuştur ve bu konuda çok gayret de sarf etmiştir. Kaldı ki bir de üçlü bir anlaşma yapmışlardır; dolayısıyla yaptırımların kabul edildiği bu BMGK oturumda “hayır” oyu vermesinin sebebi bellidir, doğru ve yakışanı yapmıştır. Şayet “evet” deseydi, kendini inkâr demekti…

Türkiye bölgesinde nükleer silahların olmasını istemiyor. Buna karşın İsrail nükleer silahlara sahip. İran da buna alternatif olmak istiyor; ABD ve yandaşları hayır diyor, “bir çöplüğün bir horozu olmalı…” diyorlar!

 

Türkiye tehlikeyi görüyor ve istiyor ki şarkılar sevinç için çalınsın, savaşa hele nükleer savaşa dayalı gözyaşı akmasın… İyi de karşı taraf “iyi niyeti” dikkate almıyor ki… Türkiye, orantısız güç kullanımıyla haksız savaşlarla, saldırganlıklarla insanlar ölmesin istiyor… Yine de Türkiye arayı bulmaya çalışıyor, fakat çektiği kantarda ağırlığı yetmiyor! İşin aslı budur… Evet, iyi niyet ve amaç çok güzel; fakat emperyalistlere bir kez elini kaptırırsan kolunu hatta gövdeni bile isterler… Türkiye bunun ne kadar farkında, orası şüphelidir…

**

Türkiye’ye Diplomatik Uyarı…

Obama’nın, “Bu yaptırımlar diplomasiye kapı kapatmıyor” demesine karşın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İran’a yönelik süregelen diplomatik yardım çerçevesinde, Türkiye ve Brezilya’nın önemli bir rol oynamaya çalıştıklarını kaydetmekle birlikte başarılı olamadıklarını belirtmesi işin “püf” noktasını yansıtıyordu. Bu ifadelerle uranyum takas anlaşması konusunda Türkiye ve Brezilya’nın çabalarının çok önemsenmediğini, bunun sadece “iyi niyetin” ifadesi olarak takdir edilmesiyle yetinilmesi son derece anlamlıdır. 

Bakan Clinton, Türkiye ve Brezilya’nın aynı zamanda Güvenlik Konseyi üyeleri olduğunu belirterek, onların da bu BMGK kararına uymaları gerektiğini hatırlatması, ince diplomasinin bir uyarı niteliğini taşıdığını da kimsenin dikkatinden kaçmadı…

**

Viyana grubu ABD’ye paralel…

Viyana grubunu oluşturan 3 ülkenin, İran’ın uranyum takas taahhüdünü yeterli bulmamaları, aslında niyetlerinin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Bu üçlünün Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) sundukları raporlarında, İran-Türkiye-Brezilya mutabakatı hakkında “ciddi kaygılar başlığı ile çekincelerini belirtmeleri, İran’ın nükleer silah yapma yönündeki ısrarlı olduğu fikrini güçlendirmesi olarak ifade edilmiştir.

Nitekim bu üçlü raporun içeriği ile ABD Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gıyn Davies’in, uranyum takasını öngören mutabakat hakkındaki şu ifadeleriyle (“Tahran bildirisi İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmesini tam olarak karşılayacak nitelikte değil. Örneğin, İran elindeki uranyumu ülke dışına çıkarıp karşılığında yakıt (zenginleştirilmiş uranyum) almayı taahhüt ederken, bir yandan kendisi de uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirmek üzere faaliyette bulunuyor.”) aynı paralellik taşıması çok yadırgayıcı değildir… Çünkü aynı frekansın dalgalarıdırlar…

**

Bundan sonra ne olabilir?

Sorusunun cevabı açıktır. Bununla beraber şunlar beklenmelidir;

1- İran halkından baskı gelmedikçe İran hükümeti görüşmelerden çekilmeyecek, ilgili ülkelerle görüşmelere devam edecektir.

2- El altında nükleer programındaki gelişmeleri sürdürecektir, aralıklı duraklamalarla ve İran’ın meşhur ince diplomasi pazarlıklarıyla durumu idare edecektir.

3- Sıkı ambargolar karşısında şirketten-şirkete silah alışverişleri yine yapılacak veya üçüncü bir ülke aracı firma gibi görev alacak, ambargolar delik-deşik olacaktır.

4-Ne ABD ne de AB ülkelerinin hiç biri İran’la savaşı göze alamayacaklardır, olabildiğince taviz koparmaya çalışacaklardır. Batılıların canı tatlıdır, onlar için önemli olan silah satacak pazar bulmaktır!

5- İran’da rejim değişimi için büyük paralar harcanacak, muhalefet güçlendirilecek, reformist bir kimlikle rejim değişikliği ya da iktidar değişikliğine sürüklenecektir.

Bunların hepsi varsayımdır, fakat hepsinin olma ihtimali eşittir. Zaman içinde bunların hangisinin olabileceği görülecektir. Çünkü zaman en iyi hakemdir…

**

Türkiye şimdi ne yapmalı?

Türkiye meşru zeminde kalarak; UAEK’nin gözetiminde Viyana grubunun İran’la konuşması için çalışmalıdır… Türkiye bunu yaparken çok ince bir diploması uygulamalı; öne “flaş” isim olarak çıkmamalı,  taktik gereği Rusya ve ABD’yi önde tutarak yanında durmalıdır. Türkiye İran’ın, Tahran anlaşmasına ilişkin mutabakat mektubu, UAEK gözetiminde Viyana Grubu tarafından ciddiyetle ele alınabilmeyi sağlayabilir.  Rusya’yı ve AB ülkelerini İsrail’in nükleer güce sahip olma riskini dikkate sunabilir. Bu tehlikenin yeni tehlikelere “emsal” oluşturduğu noktasında gayret sarf edebilir, İsrail’in nükleer gücünün sınırlandırılmasının sağlanması, sorunu epeyce çözüme yaklaştırabilir.