“1976 yılında hacca gittim, Ali Ulvi Bey’i ziyaret etmek için Avukat Bekir Berk ile Medine’ye gittik. Kendisi şöhretli bir edip ve şairdi… Orada bulunduğumuz sürece hemen hemen her gün beraberdik. Kendisiyle uzun ve faydalı sohbetlerimiz oldu. Bize ibret dolu birçok hatırasını anlattı. En çok dikkatimizi çeken ve bizi tesir altında bırakan şu hatırasıydı:
” ‘1970 yıllarında Endonezya’nın eski başbakanlarından Muhammed Nasır, Medine-i Münevvere’ye geldi. Kendisini daha önceden tanıdığım için ziyaretine gittim. Halimi hatırımı sorduktan sonra ilk sorusu şu olmuştu:
‘Bu sene de Türkiye’den hacı var mı?’
‘Var Elhamdülillah’ dedim. Tekrar sordu:
‘Kaç kişiler?’
‘Yüz elli bin.’ dedim.
‘Yüz elli bin mi?’ diye ağlamaya başladı ve secdeye kapandı. Hayretler içinde kaldım, büyük bir devlet adamı secdede ağlıyordu. Secdeden kalkınca oturdu. Kendisine:
” ‘Verdiğim bu haber zât-ı âlinizi çok duygulandırdı, hislendirdi. Acaba hikmeti ne olabilir?’ diye sordum. Şu cevabı verdi:
‘Aziz dostum, ben Lozan Muahedesi’ni çok iyi bilen bir diplomatım. O muahedenin hedefi, aslında Müslüman Türkiye’nin başını yemekti. İngiliz hey’etinin baş murahhası olan Lord Gurzon’un teklifi Türkiye’nin bir Hıristiyan devleti olmasıydı. Türk hey’etini bu ağır teklifi kabule zorluyorlardı. Eğer Türk milleti Hıristiyan olma fikrine şiddetle karşı çıksa -ki çıkacaktır- o zaman hiç olmazsa Türkiye’de Avrupa kültürünün tam hâkim olmasını ve sefahate a’zamî hürriyet tanınmasını sağlayacaklardı. Laiklik, batı dünyasında olduğu gibi din ve vicdan hürriyeti mânâsına değil, din aleyhtarlığı şeklinde uygulanacaktı. Gelecek nesilleri bu manevî güçten, faziletten, mahrum etmekle menhus gayelerine kavuşacaklardı’ dedi.
“O sırada Bekir Bey dayanamayarak, ‘Haçlı seferleriyle yapamadıklarını bu muahede ile yaptılar.’ dedi.
“Ali Ulvi Bey, Muhammed Nasır’ın ağzından anlatmaya devam etti:
‘…Fakat Allah’a hesapsız şükürler olsun ki düşmanların bu plânları akim kaldı, muvaffak olamadılar. Çünkü sizin kahraman ecdadınız İslamiyet uğrunda büyük bir ihlâs ve samimiyetle kan dökmüş, milyonlarca şehitler vermişler. Şehit olurken de şu samimi ifadeler ile niyaz etmişler:
-Allah’ım gelecek neslimizin imanı sana emanettir. Onların maddî – manevî varlıklarını senin Hâfız ismine havâle ediyoruz. Zira bütün ruhumuzla inanıyoruz ki, senin hıfzına ve emanına teslim edilen bir emanet asla zayi olmaz.
‘Şimdi yüz elli bin hacının Türkiye’den geldiğini duyunca sevinç gözyaşlarını dökmekten kendimi alamadım:
‘Ya Rabbi! Bu ne azametli bir tecellî sahnesidir. Cenab-ı Hakk’ın bu lütuf ve kereminin karşısında nasıl secdeye kapanmayayım? Ya Rabbi! Sen her şeye kaadirsin. Cemalin güzel olduğu gibi, Celalin de güzeldir. Celalin olmasaydı, Cemalini nasıl müşahede ederdik? Zâlimlerin bu ceberutları bu Türk vatandaşlarına hiç nefes aldırır mıydı? ‘ ” ( Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, 3. Baskı Aralık, 2007 s. 241-242 )
Bu milletin torunlarına çekilir mi hiç silah?
Çekenlerin olur elbet son sözleri ah ile vah!
Elleri nasıl varır çekmek için tetiğe?
Nasıl sığar bunların yaptıkları etiğe?
Bütün içtenliğimle diyorum ki, dokunmayın bu millete
Dokunan göze alsın; İlahî düşüşe, illetten illete
Bu millet büyük, bu millet asil, bu millet mübarek mi mübarek
Aldı varlık hakkını, hakkımdır; çünkü Hakk’a taparım diyerek
Nitekim, bu millete hakkını teslim eden bir Amerikan vatandaşı; Türk Milleti’nin keyfiyetini çok veciz bir şekilde dile getirmiştir.
İlahiyatçı, Hukukçu ve Tarihçi değerli ilim adamlarımızdan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz başından geçen şu hatırayı bizzat anlatmıştır:
Amerika’da -San Francisco şehri olsa gerek- bir konferansa yetişmek için uğraşmaktadır. Yağmurlu bir akşamdır. Bir taksi bulmaya çalışmaktadır. Ne istese vermeye razıdır. Yeter ki, konferansa geç kalmasın. Nihayet bulur ve yola koyulur. İstenen yere gelmiştir. Ücretini sorar. “Borcunuz yok!” cevabını alınca, ısrar eder. Israr karşısında şoförün verdiği cevap ile sarsılır adeta. Şaşırır kalır. Diyecek kelime bulamaz. Lal olmuştur sanki.
Şoför; Prof. Ahmet Bey’in İngilizce konuşmasından onun müslüman bir Türk profesörü olduğunu anlamıştır. Kendisi de Yemen asıllı bir Amerikan vatandaşıdır. Verdiği şaşırtıcı, bir o kadar da düşündürücü cevap ise şudur:
“KÖLE, EFENDİSİNDEN ÜCRET ALMAZ!”