Türkiye’de son zamanlarda meydana gelen olaylar beni derinden düşünmeye sevk etti.
Türk tarihini yeniden düşündüm Göktürkler’ den bugüne imparatorluklar, devletler nasıl kuruldu nasıl yükseldiler ve nasıl yok oldular. Düşmanlarımız kimlerdi? Neden Türk Milletine düşman olmuşlardı? Çin Setti niçin yapılmıştı?
Türkiye Cumhuriyet’i devletini kuran iradeyi, Mustafa Kemal Atatürk’ü düşündüm. Atatürk “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Derken Türk Milleti’nin yüceliğini bütün dünyaya ilan ediyordu. Ama birileri Türk Milleti’nin kanının zehirli olduğunu yazabiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Türk Cumhuriyetleri’ni, Akraba Türk Topluluklarını düşündüm.
Rusya’da, Doğu Türkistan eski Cumhurbaşkanı büyük insan İsa Yusuf Alptekin’i gördüm yanında oğlu Aslan bey oturuyordu. Hayatta iken tanıdığım ve çok saygı duyduğum büyük insanoğlu Alan bey’e Doğu Türkistan’ı anlatmasını söyledi.
Aslan bey Doğu Türkistan’ı anlatıyor;
10 Aralık 1948 tarihinde. “Beynelmilel İnsan Hakları Beyannamesi”, Birleşmiş Milletlere üye devletlerin oy birliği ile kabul edilerek dünyaya ilan edildi. Bu beyannamenin amacı: İnsanları doğuştan sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerin kutsal, vazgeçilmez ve dokunulmaz bulunduğunu ilan ve korunması için gerekli her tedbiri almasını temin etmektedir.
İnsanlara hürriyet tanıyan bu beyannameden sonra, 17 Temmuz 1959 tarihinde Milletlere İstiklal hakkını tanımak amacı ile bir ” Esir Milletler Haftası” kabul ve ilan edilmiştir.
Bu iki tarihi günden bu yana yıllar geçti. Soğuk savaş ihtimali kalktı diyorlar, ama medeniyetler arası çatışma körüklenmekte, yeni bir dünya düzeni tartışılmakta. Ancak yine de milyonlarca milletler topluluğu, azınlıklar ve toprağın hakiki sahipleri hala siyasi baskı, kültürel asimilasyon, ekonomik sömürü, ekolojik yıkım, ırk ayrımcılığı ve hatta soykırıma maruz bırakılmakta.
Bütün insanlığın en yüksek yetkili organlarının, güya bütün insanlık yararına aldıkları bu iki tarihi karara rağmen, dünya nüfusunun yarıdan fazlası zulüm ve işkence altında kahredici acılar içinde inlemeye devam etmektedir.
Dünya bu genel görünümü içerisinde diğer esir milletlere kıyaslandığında esaret canavarının en büyük ağırlığı ile TÜRK DÜNYASI üzerine yüklenmiş bulunduğu derhal göze çarpmaktadır.
Tarihte, çeşitli desise, hile ve ihanetlerle Türkler parçalanarak çeşitli milletler tarafından yutulmuş.
Bugün Doğu Türkistan, Çin yöneticilerinin sistematik bir şekilde İnsan Hakları ihlallerini sürdürdükleri bir ülke olmaya devam etmektedir.
Doğu Türkistan’da 19. uncu yüzyılın vahşi sömürgecilik metotlarını bile aratan Komünist Çin Yönetimi tarafından uygulanan siyasetler soykırım ve insanlık suçları kapsamında ele alınabilir. Komünist Çin Yönetimi tarafından, Doğu Türkistan Müslüman Türklerine uygulanan bu siyasetlerin hepsi en temel insan hakkı olan YAŞAMA HAKKINI ihlal etmektedir.
Haysiyetli ve insanca bir yaşam için mücadele vermekte olan Doğu Türkistan Türkleri; keyfi tutuklanmalara, işkenceye ve hatta yargısız idam cezalarına çarptırılmaktadırlar, bununla kalmayarak ana rahmindeki korumasız bebekleri de insafsızca öldürmektedirler. Nükleer denemeler neticesinde ortaya çıkan hava kirliliğinden dolayı milyonlarca insan çeşitli kanser hastalıklarına yakalandı ve bakımsızlık ve tedavisizlikten dolayı hayatlarını kaybettiler. Ülkeyi sürekli Çinli kolonilerle doldurup, Müslüman Türkleri azınlıkta bırakarak ve bunların doğal nüfus artışları zulüm ve cebirle engellenmekte.
Doğu Türkistan’da devasa bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır.
Tüm bu trajediler, adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık ve vahşet sahneleri insan haysiyetinin, iffetinin, hayatının ve en temel yaşam haklarının korunması sözü üzerine kurulan Birleşmiş Milletlerin varlığına rağmen, ırktaş Türk Cumhuriyetlerine, dindaş İslam Alemine ve bilhassa Türkiye ve Türkçüler ve İslamcılara rağmen hala şiddetini hiç kaybetmeden devam etmektedir.
En temel insan haklarını elde etmeye çalışan, Doğu Türkistan Müslüman Türklerini şiddet ve imha siyasetinden koruyan bir unsur yoktur. Sıkıntılarını, isteklerini ve özlemlerini dile getirebilecekleri herhangi bir platform mevcut değildir. Birleşmiş Milletlerde seslerini duyurabilecek, dindaşları ve ırkdaşlarına rağmen, imkanları yoktur.
Doğu Türkistan Türkleri, Komünist Çin Yönetimini, bu baskıcı ve şiddet siyasetinden dolayı, kendilerinin meşru temsilcisi olarak tanımızlar. Çünkü komünist Çin Yönetim, Doğu Türkistan Müslüman Türklerine baskı uygulamak ve onları denetlemek için ellerinde bulunan bütün imkanı vicdan azabı duymaksızın kullanmaktadırlar.
DOĞU TÜRKİSTAN, bugün Çin Halk Cumhuriyeti diye bilinen Komünist Çin Yönetimi altında ve “Sinkiang Uygar Özerk Bölgesi” adı ile bahis olunmakta ise de hiçbir zaman Çin’in ayrılmaz bir toprağı değildir.
Tarihte Türklerin anayurdu olan Doğu Türkistan Çin’in coğrafyası içinde bulunmamıştır ve bulunmayacaktır. MÖ 210 yılında yapılan Çin Setti, Çin ile Doğu Türkistan arasındaki resmi hududunu teşkil eder.
Birçok Çin kaynaklarına göne, tarihte Doğu Türkistan’ı ziyaret eden birçok tanınmış Çin seyyahı yaydıkları hatıralarında Doğu Türkistan’ın şehir kasabalarında hiçbir Çinliye rastlamadıklarını kaydederler.
Çin Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Dr. Sun Yat Sin 1924 yılında yayınladığı meşhur “San Min Cu Yi” ( Üç Halk Prensibi ) inde, Doğu Türkistanlılardan bahsederken “Müslüman Türkler ” tabirini kullanmıştır. Çin Hükümet’i tarafından yayınlanan yeni Çin Atlasında Sinkiang’daki Türkler Türkçe konuşurlar denilmektedir. Bu ve bunun gibi dünya çapında tanınmış Türk ve gayri Türk ilim ve bilim adamları Doğu Türkistan’ı Tük yurdu ve buranın adının da Doğu Türkistan olduğunu tespit etmişlerdir.
Kısaca değinmiş olduğumuz bu hakikatler karşısında Doğu Türkistan, Çin emperyalizmi tarafından işgal edilmiş olduğu hakikati ortaya çıkmaktadır.
İnsanlık cürümleri işleyen Komüniste Çin Yönetimiyle her dünya ülkesi gibi, aziz Türkiye’mizin ali menfaatleri icabı Türkiye’mizin idarecileri yetkileri icabı, dostluk ve ekonomik işbirliği kurabilir. Doğu Türkistan Türklerinin bu hususta hiçbir itiraz hakkı yoktur. Amma, Çin ile dostluk ve işbirliği diye ve Çin baskısıyla, Birleşmiş Milletler, Agit ve Paris şartları ve Türkiye Cumhuriyeti Dernekler Kanunları çevresinde demokratik bir şeklide şiddet kullanmadan faaliyet göstermekte olan Doğu Türkistan Türklerinin, bir kalemde silinmesi, insanlık ve 35 Milyon Doğu Türkistan Müslüman Türkleri, namına kabul edemeyiz.
Bütün bu zulüm, işkence ve soykırım siyasetine maruz kalan Doğu Türkistan Türkleri, ırkdaş ve dindaşlarının kayıtsızlığına İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE yönelik taraflı bir tutum sergilediklerini görerek son derece ümitsizliğe uğramışlar ve kırılmışlardır. Kendilerini ırkdaşları ve dindaşları tarafından, dertleriyle yalnız bırakılmış ve terk edilmiş gibi hislere kapılmışlardır.
Irkdaşları ve Dindaşları tarafından kendi kaderlerine terk edilen Doğu Türkistan Müslüman Türkleri; ümitsizlikleri, hayal kırıklığı ve kızgınlıkları içinde, hakkı olan temel insan haklarını alabilmek için tedrici olarak şiddet karşıtı yoldan uzaklaşmaktadırlar. Bu hal şiddet karşıtı siyaset üretenleri de zor durumda bırakmaya başlamıştır. Bu nedenle şu anda Doğu Türkistan ve Çin’in kendi içinde kanlı çarpışmalar patlak vermiştir. Hakkı olan hakkın verilmemesinden kaynaklanan ve arzu edilmeyen çarpışmalardır bunlar. Burada bir numaralı suçlu, silahsız insanlara ve bebeklere en son model silahlarla saldıran ve insanları ve ana rahmindeki korumasız bebekleri insafsızca öldüren Komünist Çin Yönetimidir.
Hayat sahibi her canlının yaşama hakkı vardır. Hiç kimse bir başkasının canına kıyma özgürlüğüne sahip değildir. Bir kişi başkasının yaşama hakkına son verebilme inisiyatifini kendisinde görürse, başkasının da kendisinin yaşama hakkına son verebilmesine imkan vermiş demektir.
İnsan haklarına saygı çatışmaları önlemenin temel şartıdır. Bu nedenle Komünist Çin Yöneticilerinin, Doğu Türkistan Müslüman Türklerinin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesinde kaydedilen haklarına saygılı olması bu hakları eksiksiz yerine getirmesi ve Doğu Türkistan Müslüman Türklerinin şiddet yollarına başvurmasının temel sebeplerini araştırıp ona göre çözüm yolları araması hayati önem taşımaktadır.
En tabii insan haklarını arayan Doğu Türkistan Türklerini tutuklamak, işkencelere tabi tutmak, idam cezalarına çarptırmak ve onları dünya kamuoyuna terörist olarak lanse etmekle Doğu Türkistan’da patlak vermesi muhtemel milli bir ayaklanmayı önlemek mümkün değildir.
Diyalog, samimi olmak kaydıyla, anlaşmazlıkları izale etmenin tek yoludur. Diyalog olmadan karşılıklı itimat tesis edilmediği gibi, karşılıklı itimat tesis edilmeden barış tesis edilemez. Bu nedenle Komünist Çin Yönetiminin, Doğu Türkistan Müslüman Türkleriyle samimi olarak, anlaşmazlıkları her iki tarafın çıkarına uygun olarak barışçı yollarla çözümleyebilmek için derhal diyalog kurması gerekmektedir. Çünkü Doğu Türkistan Türkleri bugün büyük bir ümitsizlik içindedir ve ümitsizlik, insanları şiddet yollarına zorlar.
Çin ile siyasi ve iktisadi dostluk ve işbirliği kuracak devletlerin yöneticileri, Çin Yönetimi ile sürdürecekleri ikili görüşmeleri sırasında Doğu Türkistan’daki insan hak ihlallerini sürekli olarak dile getirmeleri, bütün Asya’yı ve hatta dünyayı istikrarsızlığa sürükleyebilecek siyasetinden vazgeçirmeye çalışmaları ve Çin’i itidale davet etmeleri de son derece önemlidir. Aksi halde büyük vebal altında kalacaklardır.
Büyük Tük Milleti Tarih seninle var oldu seninle devam edecek, sen kıyamete kadar bağımsız ve hür yaşayacaksın sen yok olursan Tarihte yok olacaktır.
Tarihi yapan biziz, yazan siz.
Türk Milletine Tarih büyük sorumluluklar vermiştir. Sorunları onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.