Sizler bu yazıyı okurken Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 90. yıldönümünü idrak edeceğiz. Türkiye nereden nereye getirildi ve nereye gidiyor sorusu zihinleri karıştırmakta; olup bitenler geleceğe olan güveni sarsmaktadır. Bugün hayati bir takım sorunlarla, varlığımızın gerekçesi olan milli değerlere yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Küreselleştirmenin ne olduğunu yeni yeni anlıyoruz. Bunun önü açılmış milli devletler üzerindeki olumsuz tesirleri bir bir fark ediliyor. AB ile ilgili yıllardır söylediklerimiz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Alman Başbakanı Merkel ve Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy AB üyeliğimizin hayali olduğunu haykırıyorlar. Bize Akdeniz Birliği’nde yani ikinci ligde yer veriyorlar. Bunları “vizyonu olmayan liderler” olarak suçlayarak “Biz yolumuza devam edeceğiz” şeklindeki beyanlarla, AB ile tek taraflı bir aşk yaşamak yerine, gerçekleri görebilseydik; milli çıkarlarımızı daha iyi korur, Türkiye’yi tanınmaz hale sürüklemezdik. Aslında, “AB milliyetçi bir proje değil ki; milli menfaatleriniz üzerinde bu kadar hassasiyet gösteriyorsunuz?” ifadelerini kullanan, yerine göre marksist, yerine göre liberal olanlar yanlış şey söylemiyorlarmış.
“AB birleştirir, bölmez” diyenler İspanya’da ve Türkiye’de bunun tersiyle karşılaştılar. Yıllardır AB’nin teklif ve dayatmaları ortadadır. İspanyol Başbakanı halkından özür diledi, ama gözü kapalı AB tutkusu içinde olanlar, hayali üyelik şatoları kuranlar, hâlâ uyanmış değil.
19 Mayıs yaklaşırken 19 Mayıslar bize neyi hatırlatmalı diye hep düşünmüşümdür. Artık, birkaç saatlik tören milliyetçiliğini, tören Atatürkçülüğünü, inanmadan yapılan konuşmaları ve önümüze hazır konan metinleri aşmak ve biraz samimi olmak durumundayız. “Bağımsızlık benim karakterimdir, Türkiye bir maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir, o sadece öze dönecektir”, “Hangi istiklâl vardır ki; yabancıların nasihatleriyle, yabancıların plânlarıyla yükselebilsin?, Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir” diyen, manda ve himaye tekliflerini Sivas Kongresi’nde milletiyle beraber yırtıp atan, Milli Mücadeleye inanmış Atatürk’ün değerini yıllar sonra daha iyi anlıyoruz. Kütüphanesinde 6.000’den fazla kitap bulunan, okuma alışkanlığı kazanmış, karizmatik bir liderle, kulağına fısıldananları söyleyen, önüne uzatılan yazılı metinleri okuyan sözde liderler arasındaki farkı da…
Türkiye’nin ve Kürt asıllı vatandaşlarımızın bir etnik sorunu yok, ama bazı aydınlarımızın ve bunların etkisinde olanların zihinlerinde bir etnik sorun var. Bu rahatsızlığı Kürt sorunu olarak genelleyip bütün Kürtlere mal etmek, malum çevrelerin ve örgütün görevi olabilir. Ama bunun en üst yetkililer tarafından ifade edilmesi ve kabullenilmesi, milli kimliğinin farkında olan Kürt asıllı insanlarımız için bir hakaret değil midir? Kürt sorunu bazı Kürtleri kullananların sorunudur. Aynen Ermeni sorununda olduğu gibi…
Türkiye’ye makas değiştirtme ve 1923 yörüngesinden uzaklaştırılarak tanımaz hale getirilme teşebbüsleri yeni değildir. Milli devlete ve egemenliğimize ortak arıyoruz. Ortaklık devleti mi kuruyoruz? Oysa, devlet de egemenlik de paylaşılmaz. Devlet olmanın gereği budur. Ancak, psikolojik savaşın baskısı altında kalarak gaflet sergileyenler görülmektedir. Ayrılıkçı, ırkçı ve bölücü hareketlerin amacı; ayrı bir egemenlik ve devlettir. İspanya siyasi hakları tanımasına, BASK gerçeğini kabul etmesine rağmen; terörden kurtuldu mu? Teröre dış destek olmamasına rağmen… “Açılım” adı altında dış telkin ve dayatmalara açık olmak hiçbir yerde kurtuluş ve çözüm olmamıştır.
Çözüm, “silâhsız, terörsüz taleplere evet, silâhlı teröre hayır”dan geçmez. Hedef, aynı olduktan sonra ne değişir ki? Bölücü ve ırkçı terör, sınırlarınızı tartışan ve egemenliğinizi paylaşmak isteyen, dıştan da desteklenen bir hareket olarak daha fazla demokrasi ile çözülemez.
Çözüm, ciddi devlet adamlığındadır. Ciddi meseleleri, gayri-ciddi sözde gazeteci taşeronlar kullanarak ayağa düşürmemektir.
Çözüm, TC vatandaşlığını reddedenlere, yeni sınırlar çizmeye hazır olanlara imtiyaz tanımak ve “pozitif ayrımcılık”tan geçmez.
Çözüm, Türkiye sınırları içinde değil; Irak’ın kuzeyindedir. Çözüm, etnik merkezli, her şeyi etnik gözlükle gören taassubtan, ırkçılıktan uzaklaşmadadır.
Çözüm, hukuk devletini işletebilmekte ve yasaları hakim kılabilmektedir. Çözüm, dış politikayı ülke içi güç mücadelesi olarak görmemektedir.
Almanya’daki Türkler yabancı kaynaklı nüfustur. Kürtler, Türkiye’de yabancı mı? Resmi kanaldan vatandaşları ötekileştirmek gafletin alâsıdır. Hiç olmazsa, şehitlerimize saygılı olalım.