“El Bebek, Gül Bebek Gibi Okşanmak!”

115

Her yıl, Nisan ayı gelince, Ermeni “soykırım” iddiaları üzerinde muhteşem pazarlıklar olur. Bir tarafta Ermenistan siyasi çevreleri, diğer taraftan Ermeni diasporası Türkiye üzerinde, uluslar arası siyasi baskıyı arttırmaya çalışır. Ermenistan parlamentosunda da Türkiye ile tartışmalar olur. Herkes kendine göre bir “soykırım” hikayesi anlatır. Türkiye ise, sürekli savunmada kalır.

Her nedense “..en iyi savunmanın taarruzdur” öz deyişini hiç hatırlamaz. “Etmedik… yapmadık… demedik…” ifadelerinin artık anlam taşımadığını, ne kadar haklı olursan ol yine de düşmanın yalanlarının itibar gördüğünü bir türlü anlamaz, belki anlar da karşı önlem almamakta hep “tembel” sıfatını taşır.

Ne zaman ki belli merkezlerden gelen “belirleyici” direktifler verilmeye başlanır, “milli gurur” okşayıcıları tarafından bir heyecanlı hareket başlatılır. Saman alevi kadar ömrü olur bu heyecanlı hareketlerin her nedense sonu gelmez. Fakat bu belirleyici direktifler karşılık bulur.

Türkiye Ermenistan ilişkilerinin “normalleşmesi” için verilen ağababa tarafından verilen “direktif” hemen hedefine ulaştı. Bizim muhteremlerin alelacele hazırladığı “mutabakat” metni de yeterli bulunmadı. Her ne kadar bu mutabakat “ağababaya” ulaştırıldı ise de yeterli ve tatminkar bulunmadı.

Ve güneş yanığı tenli bay başkan diyeceğini dedi… Verdiği sözü tuttu. ABD Başkanı olarak Ermenilerin beklediği “soykırım” kelimesinin İngilizce’sini değil de daha ilerisini yani Ermenice’sini  söyledi. “Medz Yeghern”=”Büyük Felaket” dedi. Zaten diyeceği buydu, onu da dedi. Hiç “kıvırtmadan” dedi.

Sonra ne oldu?

Herhalde bizim “monşerler” başbakana “soykırım demez” demiş olmalılar ki, deyince de, başbakan çok fena bozulmuş!

Eeeee… böyledir bu işler beyim! Elin güneş yanıklı oğlu böyledir işte, hem sarılıp yanaktan öper, sonra da söyleyeceğini söyler… Demek ki güvenmemek gerek…

Başbakanımız da, efendim; “… Türkiye el bebek, gül bebek gibi okşanacak bir ülke değildir!” 

Vay beeee!!!…

Ne büyük laf?

Galiba Tayip Bey çok farklı bir şey bekliyormuş. Hani mecliste sadece Tayip Beyin boynuna sarılıp yanaklarından “şapur-şopur” öpen güneş yanığı tenli bay başkan vardı ya, herhalde bu yakın ve de pek “samimi” hareketinden fazla beklentiye kapılmış olmalı ki, 24 nisan’da “ağababa” sıfatını unutmadan, yaptığı söylemden rahatsız olmuş!

İyi de, bu ifadenin anlamı ile olayın nasıl bir ilişkisi olabilir ki, onu anlamakta güçlük çekiyor insan. Bildiğimiz kadarıyla “el bebek, gül bebek gibi okşanmak” birilerini şımartmak için kullanılan bir ifade, ya da şımarık biri için “el bebek, gül bebek büyütülmüş…” denir. Bu gibi durumlar için kullanılan bir ifade.

Şimdi sorgulayalım; güneş yanık tenli başkan Türkiye’yi şımartıyor mu?

Eğer doğru anlaşıldıysa, bu ifade, çikolata renkli bay başkan “soykırım” kelimesinin İngilizce’sini değil de, Ermenilerin dilindeki karşılığı söylediği için mi Türkiye şımartılıyor? Daha ağır ifadeler varmış da onları kullanmamış mı demek isteniyor?

Doğrusunu isterseniz bu inceliği anlamak için, çok ama pek çok “arif” olmak gerek herhalde!

Ermeni parlamentosu da bu “okşama” ilişkilerin sonunun ne olacağını, ne anlama geldiğini çok “net” ifadelerle tartışıyor.Örneğin Ermenistan’ın şu andaki hükümet ortağı olan “Taşnaksutyun” Partisine mensup milletvekilleri Türkiye-Ermenistan ilişkileri hakkında fikir beyan ediyorlar. Bakınız neler diyorlar; “Vahan Hovanesyan” kürsüye çıkıyor ve her zamanki gibi “tarih” sayfalarını teker teker çevirmeye başlıyor:
Aynen şunları söylüyor: “…1921’de Türkiye ile yapılan Kars ve Moskova anlaşmaları geçersizdir, bugünkü sınır illegaldir! Bunu kabul ettirmek için çok ciddi diplomatik ve hukuki çalışmalar yapmalıyız…”

Bir başka Taşnak parti üyesi “Ara Papian” arkadaşından geri kalmamak için söz istiyor ve: “Kars ve Moskova anlaşmaları değil, Sevr Anlaşması yürürlüktedir… Türkiye 41.5 milyar dolar tazminat ödemelidir.”

Görüldüğü üzere 4T’nin ikincisi, yani tazminat, konuşuluyor. İlk (T) tanınmaydı, tanıttılar, sınır kapısının açılmasıyla ilgili olarak Türkiye “soykırım” iddiasıyla hiçbir ön şart koymadığına göre demek ki bizim muhteremler “soykırım” iddialarını sessizce kabullenmiş olmalılar ki bu mutabakat zaptında zikredilmiyor!

Ama Ermeniler için ibadet ötesinde kutsal sayılan “Ararat” (Ağrı Dağı) ismiyle anılan “Ararat Enstitüsü” başkanı “Armen Ayvazyan”, 3.T den bahsediyor. Tanınma, tazminat da hallolmuş olmalı ki, sıra toprağa gelmiş. Bakınız ne diyor bay Armen Ayvazyan; “…Ermeni meselesi sadece soykırım meselesi değildir, toprak meselesidir. Ermeni meselesinin tek çözümü vardır: 350 bin kilometrekare üzerinde Ermeni devletini yeniden kurmak!”

Gördünüz mü 4T milli ideali nasıl gerçekleşiyormuş?

Kafkaslarda Türk Dünyasının göğsüne kama gibi saplanmış Ermenistan’ın bugünkü yüzölçümü olan 30 bin kilometrekareyi az buluyor ve 350 bin kilometrekare olmasını istiyor!

İster tabii, neden istemesin ki?

Dilde kemik yok, kıvırtan belde marifet çok…

Peki bunları nereden mi biliyoruz?

Gayet kolay, hemen kaynağını da verelim. Üstelik bu kaynak Türkler tarafından yazılmış, hazırlanmış bir kitaptan ya da “kulis ortamı” için hazırlanmış el broşüründen değil. Medeniyet denilen “tek dişli canavar” emperyallerin yayın organlarından, resmi kaynak raporlarından alınmadır. İşte kaynak: “European Stability Initiative” tarafından Ermeni meselesi hakkında hazırladığı  21 Nisan 2009 tarihli raporu! (*)

“Taşnuksutyun” partisinin milletvekillerinin, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin Ermeni tarafını yürüten heyetin lideri Sarkisyan’ın Türkiye yaklaşımına şiddetle karşı olmaları son derece doğal karşılanmalıdır. Ermeni milli ideali 4T bu “Taşnuksutyun” partisinin temel siyasetidir, Ermeni iddiaları da bunun sayesinde yaşamaktadır. O nedenle görünüşte “uyuşmaz” gibi gösterilen “Taşnuksutyun” partisinin aslında Ermenisten, bu partinin siyasetini-ideolojisini uyguluyor.

Türkiye-Ermenistan arasında varıldığı söylenen “mutabakat” metninde “soykırım” sözü yer almadığı ve “ortak Tarih Komisyonu” kurulması kabul edilmiş olduğu için, Ermeni milli ideallerine ters geldiği için, bu Ermeni milletvekilleri isyan bayrağını çekmişlerdir. Gördünüz mü milli idealist milletin temsilcilerini?

Bu ülkede “millici”, “milliyetçi” olmak, “terör” suçu ile eşdeğer sayıldığına göre, varın siz tayin edin yerinizi!

Çözüm nedir?

Ermenistan’ın Türkiye’nin dışında kapısı olan ülkeler Gürcistan ve İran var. Fakat her nedense bunlardan memnun değil gibi?

“Düşman” olarak ilan ettiğin bir ülkeye neden “minnet” duyma gereğini duyar insan?

Bunun iki şekilde analizini yapmak mümkündür;

1-ya gerçekten ekonomik sıkıntı son safhadadır, insanlar mutsuzdur, refah istiyor ve bundan dolayı iç politikayı zorluyor. Dolayısıyla Ermenistan idarecileri bağımsız ve refahlı yaşayabilmeyi istiyor olmalı, bunun için de Türkiye üzerinden Batı ile ilişkiler bağlamında entegre olma gereğini duyuyor olmalılar.

2-Türkiye’ye güç yetiremeyeceğini bildiği için, tarihte olduğu gibi, Batıya taşeronluk yaparak Türkiye’yi sıkıştırmak ve milli ideali olan 4T’yi gerçekleştirmek istiyor olabilir. Bunun için de sürekli “düşmanlık” yaparak değil, “ilişkiler” kurarak, Türk toplumunu “soykırım” fikrine alıştırarak başarma stratejisi uyguluyor olabilir. Ki Ermenistan resmi ağızlarının “imzacı Türk elitleri Türk halkını soykırım fikrine alıştırıyor” demelerinin altında son derece gerçekçi bir tespit vardır. O nedenle bazı diaspora mensupları ve başının Sarkisyan’ın çektiği bir grup Ermeni devlet adamı “… Soykırıma inanıyorum ama her milletin tarihinde trajedi var; Türkler de trajediler yaşadı. Artık iyi komşu olmalıyız!…” mealinde ifadeler, bu alıştırma stratejisinin bir yansıması olduğunu tahmin etmek zor değildir. “Yumuşak inişle” bu stratejinin bir düşünce çeşitliliğinin sonucu konuya egemen olabileceğini söylemek çok iyimserlik olur.

Türkiye-Ermenistan meselesi ne sadece “Yukarı Karabağ” ın işgali, ne Nahcivan koridorlarının kapatılması, ne de Ermenistan’la sınırların kapalılığıdır. Bu mesele, Türk dünyası ile Türkiye arasındaki karasal bağı kesmeye yönelik bir palan ve stratejinin ana meselesidir. Dolayısıyla, Ermenilerce işgal edilmiş Azerbaycan toprakları, Azerbaycan-Nahcivan arasındaki kesilen bağlantının çözümü yine Türkiye ile mümkündür. Bunun için de Türkiye sıkı durmalı, ilkeli davranmalı, kozlarını iyi kullanmalıdır. Ağababanın oyununa gelip Ermeni-Gürcistan birlikteliğini sağlayarak Orta Asya ve Kafkasya’da “jandarmalık için sıçrama tahtası” planlarına yenilmemelidir.

Azerbaycan’ın “büyük ayı” ile dans etmeye özenmesi ayrı bir planın parçası olabileceği gibi “bölüf” babından söylenmişlerin ruhuna anlam yüklememek gerektiğini de akılda tutmak gerekir. Rus sarayıyla hısım olmuş Azerbaycan’daki iktidar, acaba gerçekten işin tüm boyutlarını açıkça halkına anlatıyor mu? Yoksa gerçekleri gizliyor mu?

Bağımsızlık, hamasi nutuklarla değil ekonomik güçle doğru orantılıdır. Ekonomik dinamizmi kaybolmuş bir ülkenin bağımsız kalması çok zordur. Ermenistan’ın sıkıntısı burada başlıyor. Azerbaycan’ın petrolleri ve gazı olabilir, Ermenistan’ın da “diasporik” zenginleri, nüfuzluları var, ağababaları var.

Bu nedenle eğer barış ve iyi komşuluk isteniyorsa, önce “boks eldivenlerinin” çıkarılması lazım ki el sıkışması olabilsin.

Tabii ki konuşmadan sorun çözülemez. Ancak konuşurken “nakavt” durumda olmamak gerek. Diyalog ve ilkeli diplomasi, sorunları tamamen yok etmez, fakat azaltabilir. Bize göre çözüm, dik ve ilkeli duruştadır.

(*) Noah’s Dove Returns. Armenia, Turkey and the Debate on Genocide, 21 April 2009.