Ergenekon Davası ve soruşturmaları hakkında yorumlarımda resmin bütününü görmeye, özellikle de davanın dış boyutuna dikkat çekmeye çalışmaya çalışmıştım. Davanın ve AKP’nin ateşli savunucularından sosyalist-liberal(!) Prof.Dr. Mehmet Altan‘ın söylediği benzer sözler kamuoyunda tartışma yarattı.
Star gazetesi başyazarı Mehmet Altan Ergenekon’la ilgili Vatan gazetesinden Sanem Altan’a röportaj verdi. Yeğeni Sanem Altan’ın, “AKP gerçekten Ergenekon’un üzerine gidiyor mu sizce?” sorusuna amca Mehmet Altan’ın cevabı şöyle:
“Bence AKP’ye kalsa Ergenekon kapanır bile. AK Parti’yi aşan bir irade Ergenekon’un peşinde. Siyaset kurumuyla askeri kurumların anlaşmasını önleyen başka bir irade çalışıyor.”
“AKP’nin de onayı var ayrıca. Ama onaylamasalar bile bu iş sürecek gibi gözüküyor. Çünkü herkes paralel devletini temizledi Türkiye temizlemedi, Güneydoğu’da kullandı. Ve hastalandı Türkiye.”
“Dünya sistemi Ergenekon’u tasfiye ederek Türkiye’yi tedavi ediyor. Ama bunu kendi kendimize yaparak iyileşmemizi istiyorlar.”
“Burası NATO ülkesi. Burada NATO’nun ve Amerika Birleşik Devletleri’nin istemediği hiçbir darbe olmaz. Bu sefer darbeyi yapamadılar, çünkü Amerika istemedi.”
1-Demek ki, Ergenekon operasyonunun arkasında AKP’yi aşan bir irade (ABD) varmış.“Ergenekon Soruşturmasında Yeni Gelişmeler“ başlıklı yazımızda aktardığımız şu cümlede de aynı hüküm vardı: İnternet Haber’de Zübeyir Kındıra’nın ifadesiyle, “şimdi, Türk Gladyosu tasfiye ediliyor. Olan bu.. Kim yapıyor bu tasfiyeyi? Savcı Öz mü? AK Parti mi? Hayır! Aslında bizzat kurucu güç tasfiye ediyor. ABD yani. İpi çeken ABD’dir…”
“Türk Gladyosunun Tasfiyesi” başlıklı yazımızda özetlediğimiz gibi, 1950′ li yıllarda ABD’nin teşviki ile NATO ülkelerinde daha sonra adı genel olarak “Gladyo” olarak adlandırılan sivil örgütler oluşturulmuştu. Bu kapsamda Türkiye’de de benzeri bir teşkilatlanmaya girişilmişti. “Özel Harp Dairesi, bir yabancı işgalinde istilacılara karşı gerilla yöntemleri ve yeraltı etkinliğiyle mücadele etmek için kurulmuştu. Gerektiğinde kullanılması için de Türkiye’nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu.” “Görevi, ‘barış’ sırasında ‘gayr-ı nizami harp’ hazırlığı yapmak, savaşta da o ‘harb’in gereklerini yerine getirmekti.”
Ergenekon iddianamesinin özü, bu gizli yapılanmada yer alanların, üst rütbeli bazı generallerin ihtilal yapma planlarına sivil alanda kargaşa çıkarıcı eylemler yapmak suretiyle yardımcı olmaya çalıştığı, bu konuda çeşitli STK’lardan, yazarlardan, bilim adamlarından, basından destek sağladıklarına dayanıyor.
Muhtelif yerlerde, son olarak Poyrazköy’de yeraltına gömülmüş silahların da bu amaca yönelik olarak kullanıldığı/kullanılacağına dair yazılan yazılarla dava ve soruşturmanın haklılığı vurgulanmaya çalışılıyor.
2-Mehmet Altan’ın vurguladığı diğer husus, “AKP’nin de bu ABD operasyonunu onayladığı zaten onaylamasa bile bu işin süreceği.”
Bu cümlenin açıklamasını Sadi Somuncuoğlu şu cümleleri ile yapıyordu: “5 Kasım 2007’de Bush-Erdoğan mutabakatı yapılınca, “Ergenekon” üzerinde anlaşma sağlanıyor. Bunu da Fehmi Koru duyuruyor. ABD bu örgütü niçin istemiyor? Büyük Ortadoğu Projesi haritasına göre, Türkiye dâhil bölgemizdeki devletlerin sınırlarının değişmesi gerekiyor. ABD bu yolda en büyük engel olarak bu örgütü görüyor.”
Nazlı Ilıcak’ın Sabah Gazetesindeki (25 Nisan 2009) yazısından bir paragraf: İnternette yayın yapan “Gerçek Ergenekon” isimli web sitesinde anlatıldığına göre, “Amerikancı olan bir derin yapı, 1999’dan itibaren ulusalcı bir kimliğe büründürülmek isteniyordu. Ergenekon’un inandığı tezler şöyle sıralanmıştı: Ulusal bağımsızlık, IMF karşıtlığı, hatta AB muhalifliği, antiAmerikancılık, Amerika’nın dışlandığı bir Avrasya stratejisi, yeniden Kuvay-ı Milliye hareketi.”
Ergenekon soruşturmalarını, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” sloganı ile savunanların sıkça kullandığı, “Derin devlet ve çetelere karşı savaş”, “demokrasi ve hukuk savaşı”, “darbecilerin ve darbe severlerin demokrasimiz üzerindeki gölgesinin kaldırılması” kavramları, bu davadaki dış etkileri gizleyen birer örtü vazifesi görmekte.
Yargılama sürecinin daha başlarında olmamıza rağmen, yandaş medyada “Bütün korkunçluğuyla deşifre olmuş bir suç örgütü” olduğu ifade edilen bu yapılanmanın varlığı ve boyutunu dileriz yargı netleştirir. Ancak sonuç ne olursa olsun, bu dava kapsamında suçlananların hepsi veya büyük çoğunluğu yıllar süren bir yargılama sürecinden sonra beraat etseler bile, toplumda etkin bir sivil muhalefet yapma potansiyeli olan elit bir kitle susturulmuş olacak.
AKP ile ABD arasında Fehmi Koru’nun söylediği mutabakattan AKP’nin beklediği de bundan yani muhalif sesleri kısmaktan ibaret olsa gerektir.
AKP bu anlayışla hareket ediyorsa kendi varlık sebebine aykırı davranıyor demektir. Salt hukuk kuralları ile hareket edilmezse ve milli menfaatler yerini kişi ve parti yararlarına terk ederse, bunun zararı herkese olur. Bugün demokrasi adına yapıldığı söylenen bir operasyonun tarihe aksedecek yönü sadece ABD’nin istemediği bir ekibin tasfiyesi değil, “demokrasi ve insan hakları karşıtı” sıfatıyla anılması halinde bundan hem Türkiye ve hem de AKP zarar görür.
Hukuk dışına çıkan her türlü eyleme karşı, “Türk Yargısı’nın” bağımsız, yönlendirmelerden ve baskılardan uzak, adil bir yargılama yapıyor olmasını hangi Türk vatandaşı istemez?
Toplumun yarısı bu yargılama sürecine şüphe ile yaklaşıyor. Belki de bunun sebebi, (Irak’ta ve Afganistan’da milyonlarca Müslüman’ın ölümüne sebep olurken eleştirmedikleri), ABD’nin Türkiye’de yaptığı bu operasyonu “ABD Türkiye’yi tedavi ediyor” diye alkışlayan yazarlara güvenmemesidir.