Suçlu Ayağa Kalk

127

Terör, yine can aldı. İstanbul’daki terör eyleminde ondan fazla ölü, yüzden fazla yaralı var. Daha önce de terör nedeniyle ülkemizin değişik şehirlerinde insanlar ölmüş ve yaralanmıştı. Son çeyrek asırda terör nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetti.


Her terör eyleminden sonra yöneticiler, sorumlular bildik beyanatta bulunuyorlar: “Ölenlerin kanı yerde kalmayacak.”, “Hainler bulunacak.” vs. Terör durmuyor, ülkemizde gündemi belirliyor, siyaseti yönlendiriyor. Zaman ayarlı bombalar, artık gündem ayarlı olarak patlatılıyor. Ölenler, hep içimizden biri: Anamız, babamız, kardeşimiz, evladımız…


Terörün mantığı yok. Öldürmenin ne mantığı olabilir ki? Hiçbir neden, öldürmeyi haklı kılamaz. İnsan, en kutsal varlık. İnsan kutsalını yok sayan düşüncenin ve kutsallığına inanılan sözde kutsal inançların, insana hizmet etmesi beklenemez. Terör, yapılan yer ve kişiyle sınırlı kalmaz. Sınırları çizilemeyen dinamittir, terör. Terörü gerçekleştirenin de yaptığı bu eylemden dolayı uzun süre mutlu olması mümkün değil. O halde, terör niçin yapılır?


Bir terör değerlendirilmesinde işin en kolayı, sonuçlar üzerinde konuşmaktır. Bir terörde gerçek suçlu, hiçbir zaman eylemi gerçekleştiren değildir. Eylemi gerçekleştiren kişi, bu eylemin belki de en masum insanıdır. O, ya aklen eksik ya afyon çekmiş biridir, tedaviye muhtaçtır. Her terör eyleminde bir azmettiren yani tetikçi aranır. Gerçek hain odur, terör mağdurlarının gözünde. İnsanlar çok kere onun da bir taşeron olabileceğini düşünmezler. İnce ve ileri düşünmeyi sevmeyiz çünkü biz. Tam ya da az görülenle uğraşmak daha kolaydır. Görünenin arkasında görünmeyen bir suçlu aramak, işimize gelmez. Korkarız onu düşünmekten. Aynayla yüzleşmek tehlikesi belirir belki. Sözüne güvendiğimiz, davasına inandığımız, arkasından gittiğimiz kişilerin; yaptığımız yanlışların, söylediğimiz sözlerin terörde patlayan bombanın pimi olabileceğini kabullenmek istemeyiz nedense.


Örnek, basit olabilir. Yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum sizinle. Birkaç gün önceydi. Yolda üç öğrencimle sohbet ederken Elif geldi yanımıza. Elif’le devam ettim yola. Bir hayli sohbetten sonra Elif şunları söyledi bana: “Hocam, siz farkında olmayabilirsiniz. Ders yılının ilk günlerinin birinde çantamda sigara görmüştünüz. ‘Elif, bunu sana hiç yakıştıramıyorum.’ dediniz. O günlerde bunalım takılıyordum, sigara içen yeni arkadaşlar ediniyordum. Bu uyarınızdan sonra hem sigarayı hem o arkadaşları terk ettim. Siz bana o uyarıyı yapmasaydınız belki sigara tiryakisi olacaktım ve yanlış arkadaşlar edinecektim. Size çok teşekkür ediyorum. Sizi hiç unutmayacağım. Hayatımda benim için dönüm noktası oldunuz.” “Bunu sana hiç yakıştıramıyorum.” cümlesi benim için her öğrenciye söylenebilecek sıradan cümleydi; ama Elif için hayatını değiştiren cümleydi.


Toplum içinde yaşadığımıza göre, birey olarak yalnız kendimizden sorumlu değiliz. Çevremizde, yaptığımız iyiliklerin ve kötülüklerin kapsama alanına giren çok sayıda insan mevcut. Söylediğimiz sözler, ortaya koyduğumuz davranışlar biz görsek de görmesek de bir yerde yansımasını gösteriyor. Öyleyse söylediğimiz her söz, yaptığımız her eylem öncesi boğazın dokuz boğumlu olduğunu hatırlamalıyız. Bir kötünün dokuz mahalleye zararı olduğu gibi, bir iyinin de en az dokuz mahalleye faydası olacaktır. Terör tarzında karşımıza çıkan bu vahşetin suçlusu, terörist denen kişi ya da kişiler midir?


Bana kimse kızmasın. Bu ülkenin yarınlarını şekillendirecek insanları eğitmede “iyiliği emredip kötülükten sakındırmak” ilkesi eğitimin temel yasası kabul edilseydi ve eğitimciler insan yetiştirmede yetkin olsaydı, ekonomide bu denli çarpıklık olmasaydı, adalet gerçek anlamıyla işlese, herkes adalete güvenseydi, yönetilenler yönetenlerden memnun olsaydı, siyasi liderler ideolojik saplantılara sahip olmasaydı ve sorumsuzca beyanlarda bulunmasaydı, medya menfaat temelli olmayıp halka doğruları aktarsaydı… terör bu kadar can alır mıydı? Bireysel sorumluluğumuzun sonucu olarak insanlara daima güzel sözler söyleseydik, güzelliği telkin etseydik, insanların yaptığı hatalar karşısında gece karanlığı gibi olsak ve hoşgörüde kendimizi zorlasaydık bu kadar insanı teröre kurban verir miydik?


Dürüst olmak zorundayız. Terör var, terörist belli. Şimdi başımızı öne eğip düşünelim: Gerçek azmettirici kim? Suçlu ayağa kalk, dendiğinde hepimiz ayağa kalkalım.