Kentlileşme

164

Kentlileşme


Kentlileşmenin kısa bir özeti hemşehri derneklerinin rolü


Kentlileşme, bir toplumsal değişmeyi, uyum ve bütünleşme sürecini anlatmaktadır. Kısaca, kente göç eden nüfusun yeni koşullara uygun ilişkiler biçimi geliştirerek kentin bir öğesi olma sürecidir


Hemşehri dernekleri; kırdan gelenlerin kentsel yaşam biçimini, değerler sistemini ve davranış kalıplarını anlama sürecinde kurulan örgütlerdir.


Hemşehri dernekleri hem geleneksel toplum yapısının motiflerini üzerinde taşırken bir taraftanda değişimin ve gelişimin yaşanmasında önemli rol oynarlar.


Kent nedir? ve Tarihsel gelişmesi


Günümüzün iklim koşulları 14 bin yıl kadar önce oluşmaya başlamış, dünyanın hemen her yerinde insanlar mevcut teknolojileri ile , değişen doğal çevre ortamına uyum sağlamaya çalışmıştır. Bu süreçte Anadolu da dahil olmak üzere Yakındoğu’da gerçek anlamı ile “köy” olarak tanımlayabileceğimiz bir yerleşme türü ortaya çıkmıştır.


19.Yüzyıldan itibaren toplumların yapısında meydana gelen en önemli değişikliklerden biri nüfusun aşırı artışından, ulaşım imkanlarının verdiği kolaylığın etkisi ile göçlerden kaynaklanan kentleşme olgusu olmuştur.


Türkiye’de 1950’lerden sonra kalkınmaya paralel olarak eğitim ve istihdam imkanlarının kentlerde toplanması,ulaşım ve haberleşme araçlarındaki gelişmeler şehrin çekiciliğini artırırken; tarımda makineleşmenin etkisi ile köylerde işsizliği artırması, miras ve ekonomik faktörler gibi sebeplerle arazilerin küçük parçalara bölünmesi ve dolayısıyla tarımsal faaliyetlerin ekonomik olmaması gibi nedenler ise köylerin iticiliğini artırmıştır.


Bunlara paralel olarak o dönemlerde kentlere ve dış ülkelere  göçler başlamıştır. Zamanla göç edenlerin ekonomik yapılarının iyi olması diğer kırsal alanda kalan bireylerinde kente göçünde etkili olmuştur. Böylece köylerin iticiliği kentlerin çekiciliği artmıştır.


Kent,Tarihin farklı dönemlerine ait fiziksel, sosyal ve kültürel katmanların üst üste kurulması sonucu oluşan fiziksel, mekansal, ekonomik, sanatsal ve  sosyal bir ortamdır.


Kent sadece fiziksel bir mekan değildir.


İbni Haldun’a göre ise; kalabalık halk topluluklarını bir arada toplayan Kent hayatı medeniyetin ilk aşamasıdır.


Şehirleşme devleti değil, devlet şehirleşmeyi yaratır. Devlet olmadığı sürece Kentleşme de olmaz. Devletin varlığı ile Kent hayatı özdeşleşir.


Kentlilik nedir?


Kentlilik, kentte yaşayan bireylerin , kentte yaşamanın gerektirdiği ekonomik, sosyal, kültürel ve kentin oluşturduğu değerleri anlamasına, benimsemesine ve yaşama geçirmesine ait süreclerin tamamlanması sonucunda  oluşan bir olgudur.


Kentlilik bilinci hakkında genel bilgi


Kentte yaşayan bireylerin kente özgü tavır ve davranışlar sergilemeleri, birer kentli birey olduklarının farkında olmaları buna uygun davranış göstermeleri anlamına gelir.


Kentlilik bilinci Nasıl oluşturulur?


Kent-birey ilişkisi iyi kurulmalıdır. Kentle ilgili verilecek her türlü kararın altında o kentte yaşayanların onayı olması gerekir yani katılımı olması gerekir; Neden derseniz kent kenti yönetenlerden daha çok orada yaşayanlarındır da ondan.


Kentlilik bilinci Nasıl oluşturulur?


Birey kentin biçimlenmesinde ve yönetim süreçlerinde kendisinin olduğunu gördüğünde sahiplenme duygusu ile hem kente hem kent için yapılan projelere sahip çıkar. İşte burda sivil toplum kuruluşları (STK) olan Hemşeri derneklerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimden gelenlerin kendilerini ve önceden oraya göç edenlerin ötekileşmemiş olduğunu  hissettiğinde “kentli birey” gibi davranma eğilimine girer. Kendini o kente ait hisseder ve daha rahat eder, kendini yabancı hissetmez,kendini güvende hisseder.


Çevreye ve kentin getirdiği sosyal anlayışlara daha pozitif bakar. Bu nedenledir ki Kent konseyleri kent yönetim organisazyonları kurulmaktadır. Günümüzde bu neyi sağlar, bireyin kentin bir parçası olduğunu düşünüp kendisine düşen sorumlulukların farkındalığını oluşturur. Katılımcılığı artırdığından Demokratikleşmeye büyük katkı sağlar.


Kentleşme olgusu gelişmiş ülkeler açısından gelişmenin, sanayileşmenin göstergesi gibi gösterilmesine rağmen, aynı oluşumun, azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler için geçerli olduğu söylenemez.


Sosyal ve kültürel zenginlikleri kentlilik bilincinin çoğalmasında kullanılmasıyla, tüm toplumsal kesimlerin kent yaşamına katılmasıyla, kentin kentliyi hayatın içine çekmesiyle kentlileşme sürecinde önemli bir mesafe alınacaktır.  Kentteki bu aktif yaşam döngüsü kent kültürünü oluşturacaktır. Kent kültürü harmanında yetişmiş birey kendini daha iyi ifade edebilecek, kent için yapılan her konuda fikrini söyleyebilecek,  sivil toplum kuruluşlarında yer alabilecek, toplumsal duyarlılığı olan ve toplumsal dayanışmaya önem veren “kentli birey” olarak kentlilik bilincinin oluşmasına katkı sağlayacaktır.


Kentlilik bilinci oluşmasını tehdit eden gelişmeler.


Mekansal ve kültürel siteleşme, “Biz” ve “Öteki” ayrımını daha da derinleştirerek, “atomize” hayat alanları oluşturmakta, dolayısıyla anomik ve yabancılaşmış bir sosyal dokuyu paradoksal biçimde üretme tehlikesi taşımaktadır.


Sanayi sonrası toplumlarının oluşturduğu büyük kentlerin merkezleri, yüzyıldan beri sürekli kent merkezlerinin dışına doğru itilmiş yığınların “hücumu” ile karşılaşmaya başlamıştır. Buna karşılık, yüzyıldan beri kent merkezlerini iş ve ikamet alanları olarak tasarruflarında bulunduran, “kentli” kesimler ise merkezi terk etmekte, merkezdeki bazı bölgeleri yine tutmakla birlikte, asıl olarak “kent dışında” inşa edilen “iş merkezleri”ne ve kendilerine mahsus yeni inşa edilmiş mahallelere ya da özel sitelere yerleşmektedirler.


Kentteki riskler


Kırdan kente yoğun ve düzensiz göçler, kentte tutunamayanların istismara da açık şekilde, şiddet ve suç eylemlerine katılmalarına neden olabilmektedir. Günümüzde de anomik kentleşme, şiddet hareketlerine ve suç oranlarının artmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla, siyasal ve ekonomik bunalımın bir bakıma değişmez göstergesi olan “sağlıksız kentleşme”, Türkiye’de şiddetin önemli kaynaklarından birini meydana getirmektedir.


Anomik kentleşme, mafya ve terör örgütlerinin de artmasına neden olmaktadır. Gökçe’nin ifadesiyle “Mafya ve terör örgütleri geçiş halindeki toplumlarda ya da gelişmekte olan toplumlarda, özellikle toplumsal eşitsizlik bulunan ortamlarda kendini hissettirmektedir. Çünkü kendisini destekleyecek belli bir tabana ihtiyaçları vardır. Toplumsal eşitsizlikler bu tabanın büyümesine ve korunmasına imkan sağlar.


Kırdan kente göç, yani kentleşme oranının yüksek olduğu ülkemizde kır-kentler (gecekondu mahalleleri) bu eşitsizliğin yaygın olarak görüldüğü ortamlardır. Kırdan kente büyük beklentilerle gelen yığınların, beklentilerine cevap verecek hizmeti bulamaması, ya da eğitim, sağlık, iş ve güvenliği gibi hizmetlerin yetersizliği, bu insanları, özellikle gençleri yani ikinci ve üçüncü kuşağı yasal olmayan örgütlerle karşı karşıya getirir.


Ülkemizde hızlı kentleşmenin doğurduğu sorunlar çerçevesinde önlemler alınmamıştır. Günümüzde, özellikle büyük kentlerimizi çevreleyen kır-kentlerde yaşayanların hemen hepsinde; altyapı sorunları, kamu hizmetlerinin eksikliği, işsizlik, çevreye uyum ve güvenlik gibi sorunlarla karşı karşıya kalan bireylerin akraba-hemşeri dayanışmasının ötesinde başvuracakları örgütlü bir yapıya ihtiyaçları vardır.


Gettolaşma


Gettolar, hem mekansal hem de kültürel açıdan kentten soyutlanmış bölgelerdir.


Bu bölgeler farklı servisler tarafından kullanıma açık yerler olduğundan ciddi riskler teşkil ederler.(Fransa’da Araba yakma olayları Türkiye’de Gazi olayları gibi)


Çeşitli bakış açılarından Kentlilik


Ekonomik olarak Kentlilik


Kentte yaşayanların geçimini tamamen kentte veya kente özgü işlerle sağlıyor duruma gelmesiyle gerçekleşir. Ekonomik faaliyetleri daha çok sanayi ve hizmet sektörleri karşılamaktadır.


Sosyal açıdan kentlilik


Aile içi ilişkilerde demokratik tutumlar egemendir. Eğitime önem verilmekte olup, kendinin ve ailesinin gelişip toplumda bir statü elde etmesi için daha çok pay ayırır. İş yaşamında geri kalan serbest zamanlarını kişisel ve toplumsal faydaya dönük sosyal faaliyetlerde kullanır.


Siyasal davranışlar açısından kentlilik


Siyasal toplumsallaşma öne çıkar ve bireyler kentli kimliğini benimser, kent yaşamı içindeki haklarının ve sorumluluklarının bilincindedir. Kent yönetimine ve sivil topluma özgü organizasyonlara destek verir, yerel yönetimlerin yetki, imkân ve sundukları hizmet düzeylerinin yükselmesi için sorumluluk alırlar. Kente, ülkeye ve insanlığa ilişkin sorunlara karşı duyarlıdırlar.


Psikolojik davranışlar açısından kentlilik


Boş zamanlarını bilinçli bir şekilde kendisini geliştirmek için belli faaliyetlerin içersinde geçirir. Kendini ve güvenini geliştirici olarak, farklı bilgi kaynaklarına ulaşmada isteklidir. Kentli olmanın ve cemiyet içinde yaşamanın gereklerine dikkat eder, kentteki normlara uyar ve geçmişini iyi bir şekilde değerlendirip geleceğiyle ilgili planlar yapar.


İnançsal davranışlar açısından kentlilik


Kendi inancının gereğini yerine getirirken gösterişe kaçmaz, diğer grupların inanç ve uygulamalarına saygı duyar, dinin mesajlarını anlamaya çalışır. Din dışı batıl inançları sorgular. Kent yoksulluğuna karşı hemşerilerinin mücadelelerini maddi manevi olarak destekler. Komşuluk ve hemşerilik ilişkilerinin doğru bir düzlemde yürütülüp, ilişkilerdeki kendi sorumluluğunun varlığına inanır.


Estetik davranışlar açısından kentlilik


Oturduğu konutun, sokağın, mahallenin ve kentin yaşam alanlarındaki çirkinliklerden rahatsız olur ve bu mekânların güzelleştirilmesi için gayret gösterir. Dilini özenle kullanır, argo ve yabancı kelimelerden uzak durur. Beden sağlığına önem verir, beden bakımını düzenli yapar. Kentli olmanın bir gereği olarak sanata önem verir ve sanatsal faaliyetlere katılımcı veya izleyici olarak destekler.


Evrensel bakış açısından bireyin gelişim hakkı


Birey, gelişmenin temel öznesidir ve birey gelişme hakkına faal olarak katılır ve bu haktan yararlanır.


Gelişme hakkının tam olarak kullanılmasını ve geliştirilmesini sağlamak için, ulusal ve uluslararası düzeylerde politikaların formüle edilmesi, kabul edilmesi ve uygulanması, yasal ve diğer tedbirlerin alınması için gerekli işlemler yapılır.( Gelişme hakkına dair bildiri)
Türk Dil Kurumuna göre birey;


Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert;


Bireyin önemi


Bireyin öneminien güçlü  ifade eden söz Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye yaptığı nasihatte var; “Mülkiyet, saltanat sende diye insanları hor görme. İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”.


Bireyin günümüzdeki durumu


Tüketim nesnelerinin ve kullanım değeri biçilmiş ilişkilerin (cinsellik, bilgilenme, konuşma vb) büyüsüne kapılan (çılgınlaşan) insan kendisini merkeze alarak yaşamaya başlıyor. Kendisini ve ailesini ‘kurtarmaya’ yönelen, düşünsel olarak karşı çıkmasa bile eylemleriyle dayanışma ilişkilerini reddetme noktasına gelen insan konuşmalarına birinci tekil şahıs (BEN) olarak başlıyor. Tüm istem ve yargı cümleleri ‘ben’ veya ‘ben im’e çıkıyor.


Bireylerin Biz diye düşüncesi olan organisazyonlara katılımı


İşte böyle bir bireyden Sivil Toplum Örgütlerine ve hemşeri derneklerine bireylerin katılımını sağlamak çok zordur. Bu örgütlenmeyi sağlayan özellikle hemşeri dernek yöneticilerini  kutlamak gerekir.


Hemşehri dernekleri hem geleneksel toplum yapısının motiflerini üzerinde taşırken bir taraftanda değişimin ve gelişimin yaşanmasında önemli rol oynarlar.


Bireyin katkısı


Bireyin ancak bir gelişme hakkına sahip olduğunu ve bunun onun üzerinde oluşturacağı pozitif etkileri somut olarak anlatarak bu konu ile ilgili farkındalılığı oluşturabilirsek ve arkasından bireyin taleplerine cevap verebilecek organisazyonlar oluşturabilirsek bireyin kentli olmaya katkısını en üst düzeye taşırız.


Sonuç olarak,


Bireyler bir arada yaşama ve barınma ihtiyaçlarını karşılayarak kentleri oluşturmuşlardır. Kentte bir arada yaşayan bireyler hayatlarını kolaylaştırmak ve bir düzene sokmak adına ticaret, sosyal, sanatsal ve bir takım davranış kalıpları geliştirmişlerdir.


Davranış Kalıpları


Diğer insanlarla birlikte olduğunu unutmaması


Kentte oluşturulan kurallara yöneticilerin de uyması


Kendi özgürlük sınırının diğerinin özgürlük sınırının başladığı yerde bittiği erdemini kabul etmesi


Sorunlarını barışçı ve hukuksal zeminlerde çözme eğilimlerinin oluşması gibi bir çok davranış biçimi sayabiliriz.


Davranış Kalıpları


Selamlaşma


Yayaların sağdan yürümesi


Toplu taşıma araçları beklerken ve binerken tekerteker ve birbirlerine saygılı davranılması


Çöplerin sokaklara caddelere gelişi güzel atılmaması


Trafik kurallarına uyulması


Gerekli gereksiz klakson çalınmaması


Maç sonrası yapılan  aşırıya kaçan sevinç davranışları gibi