Devrimleri Tamamlamak

186

Yakın tarihimizle ilgili hafıza kayıpları oldukça dikkat çekiyor. Dün yaşananları bugün unutmak son derece tehlikeli bir yoldur. 1960 Sonrası başlayan  güdümlü öğrenci hareketleri  1960’ların  ortalarından sonra daha da hızlanmış ve yönünü açık bir şekilde ortaya koymuştur. 


27 Mayıs 1960 devrimini tamamlamak ana gaye olmuştur.  Burada kastedilen 27 Mayıs’taki  çizginin değiştirilmesidir.  Aslında bu çizgi rahmetli Alpaslan Türkeş’in de içinde bulunduğu 14’lerin yurtdışına sürülmeleri ile değiştirilmiştir.  27 Mayıs İhtilaline böylece CHP ve rahmetli İnönü hakim olmuştu. Bunu da yeterli görmeyen  aşırı sol  ideolojiye mensup çevreler; 27 Mayıs’ı tamamlamak peşine düşmüştür. 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden önce aşırı sol Türkiye’de sosyalist bir düzen kurabilmenin yollarını aramıştır. Atatürkçülük istismar edilmiş; Atatürk’ün Lenin’e benzetilen resimleri ortada dolaştırılmıştır. Bu dönemlerde İstanbul Üniversitesi Merkez Bina bir laboratuar gibiydi. Mustafa Kemal’i Sovyet modeli bir halk cumhuriyeti kurmadığı için dışlayanlar, O’na “burjuva Kemal” sıfatını layık görenler, kendi dışlarındaki herkesi faşist olarak suçluyorlardı.  Faşizmi tanımayan, bilmeyen birçok kimse onlara göre faşistti.  


Ankara’da Amerikan askerlerinin kaçırılması, banka soygunları, İsrail Konsolosuna suikast, Dolmabahçe’de ABD askerlerini denize dökme ve çeşitli  kaçırma eylemleri, halkı sosyalist devrim için  bilinçlendirme çabaları,  Filistin’de El-Fetih’de silahlı eğitim görmüş militanlarca yapılıyordu. Bu militanlardan üçü  12 Mart sonrası idam edilmiştir.  Bu idam edilen gençleri kışkırtanlar, yönlendirenler ve 9 Mart’ta sosyalist müdahale yapılacağına inandıranlar bu gençlerin iplerini çekmişlerdir. Tabi onları fakülte odalarında veya evlerinde saklayıp  koruyan, kollayan bazı imtiyazlı elitler de buna dahildir.  Bu eylemler anayasal düzene karşı silahlı başkaldırma  ile rejimi değiştirme amacı taşımaktadırlar. Bunları basitleştirerek bazı gençlerin demokratik taleplerini ortaya koymaları şeklinde hafife almak konuyu saptırmaktır. Yapılan yasa dışı kanlı eylemler, dağa çıkma ve askerle çatışma, fikir ve düşünce hürriyeti için yapılmamıştır. Bunlar halkı tanımıyorlardı; ama halktan geldiklerini ve halk için bazı şeyler yaptıklarını zannediyorlardı. Bu kimselerin beyinlerine romantik bir halkçılık sokulmuştu. Bu yanlış onları  gerilla savaşına yöneltti.  Malatya’nın Nurhak Dağlarında öldürülenlerin katilleri onları oraya çıkaranlardı. 1970’lerin aşırı soluna göre; Türk askeri Kıbrıs’tan çekilmeliydi. Halklara özgürlük, askersizleştirilmiş ve üslerden arındırılmış bir Kıbrıs ile mümkün olabilirdi. Bu çizgide mücadele eden aşırı sol  çevrelerin  Atatürkçülük ile ve hele bugünkü anlamda ulusalcılıkla hiçbir ilgileri yoktur. Bunlar zaman zaman Türk bayrağını taşımak konusunda bile ihtilafa düştüler. Milliliği, milliyetçiliği reddeden beynelmilelci bir ideolojinin paralı askeri gibi kullanılan  68 kuşağı acaba iyi kullanıldığı için mi iftihar etmelidir?  Bunları kullanan bazı devrimci ağabeyler bugün liboş oldu, dünü unuttu. Bazıları yurtdışına kaçtı, bazıları da sosyalist devrim yolunda  kullandıkları çocukları güzelce ispiyonladı.  Bazıları ise olup biteni fark ederek insanlık tarihinin  milli menfaat çatışmaları  olduğunu kavrayıp, Türkiye’ye yönelmiş ihanetlere karşı saf tuttular.  Türkiye için asıl tehlikenin emperyalizme alan açan, bizi içeride çatıştıran sınıf çatışması tezi olduğunu anladılar. Zaten Cumhuriyeti kuranlar da böyle bir anlayıştan hareket etmediler. Bundan dolayı Anadolu’daki milli harekete yardım eder gibi gözüken 13 Eylül 1919 Sivas Kongresi sırasında bizzat Hariciye Komiseri Çiçerin Türk köylüsünün komünist olmayan yöneticilere karşı isyanını istiyordu. (Giritli, İ., “Atatürk ve Halkçılık”, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 1992, sh.450) Bunlar emperyalizme karşıydılar ama bu emperyalizm sadece Amerikan emperyalizmiydi.  Sovyet emperyalizmi  ve devrimci ağabeye laf ettirmiyorlardı. Emperyalizme tek gözle bakan bir yaklaşım dün de yanlıştı; bugün de yanlıştır.


Bir devrimci ağabeyinin yazdığı şu satırlar  çok dikkat çekicidir: “Mustafa Kemal hareketi Marksist-Leninist doğrulara dayanan bir devrim amaçlamasına  dayanmamıştır ki; o devrimi tamamlamak  devrimci bir nitelik taşısın… Anti-emperyalist mücadelenin sahip olması zorunlu nitelikleri karşısında Atatürkçü tezleri tekrarlamak bizi gerçekten devrimci, sorunlara çözüm bulucu bir noktaya getirmeyecektir.  Aksine halkın kesintisiz devrim sürecinde  bir güç olarak yer almasını engelleyici,  devrimci halk iktidarlarının kurulmasını önleyici, sosyalist devrime karşı çıkıcı bir nitelik taşıyacaktır. (Özek, Ç., Faşizm ve Devrimci Halk Cephesi”, İstanbul 1970, sh. 511-512)

Önceki İçerikTürban
Sonraki İçerikHer Yönden Biz Kazanalım!
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)