Gençliğe adanmış bir bayramın ertesinde gençliğimizin istenen vasıflarda olup olmadığını sorgulamak ve konu üzerinde biraz düşünmek yararlı olabilir.
Belki de bütün insanlık hayatı boyunca rastlanan “gençlerde ahlak bozuldu, büyüklere saygı kalmadı” tarzı beylik yakınmalar ve “iletişim imkânlarının artması, sinema, TV, internet gibi hayatımıza giren teknolojik gelişmeler yozlaşmaya yol açıyor, gençlerin ahlakı bozuldu” gibi bilimsel ambalajlı şikâyetler gerçekten doğru mudur? Belki de objektif ve hatta empati (duygudaşlık) ile durumu kavramaya çalışmamız daha uygun olacak.
Zira gençlik dönemini geride bırakmış olanların buna benzer yakınmalarının haksız olduğu, zaten kendi neslinin hazırladığı ve biçimlendirdiği şartların ürünü olandan şikâyet anlamına geldiği söylenebilir.
Sözün başında ifade etmek isterim ki, ben temel değerler bakımından gençlerimizin önceki nesillerden çok farklı olduğunu düşünmüyorum.
Zamanla bazı şekil şartlarında değişiklik olmaktadır. Mesela bizim babalarımızın çocukluk döneminde genellikle, babalar çocuğuna sevgisini alenen göstermez, evladını kucaklamaz, öpmezmiş. Çocuklar ise babalarına saygılarından onu ayakta karşılar, yanında oturmaz, konuşmaz, herhangi bir soru sormazmış.
Bizim nesilde baba evlat ilişkilerinde bazı şekli değişiklikler oldu. Babalar çocukları ile konuşur, sevgisini açığa çıkaran bazı davranışları daha açık yapar hale gelmişti. Çocuklar da artık babalarının yanında oturabiliyordu, ancak bu oturuş derli toplu, kaykılmadan, bacak bacak üstüne atmadan belirli bir edep sınırı içinde olabilirdi.
Yeni nesilde ise, babalar evlatlarına sevgilerini çok daha rahat ifade edebildikleri davranışlar sergiliyorlar. Daha küçüklüğünden itibaren onlarla oynamak, beraber ders yapmak, duygularını paylaşmaktan hoşlanıyorlar. Hatta çoğu ailelerde evin reisliği (mutlak hâkimiyeti) çocuğun eline geçiyor. Çocuklar artık babalarının yanında alabildiğine kuralsız bir şekilde oturabiliyor, hatta “baba sen ayaktasın bana bir su verir misin?” gibi sözler edebiliyor.
Bütün bunlara rağmen ben gençlerimizin çoğunluğunda büyüklerine saygı ve sevgi duygusunun (en az önceki nesiller kadar) var olduğu kanaatindeyim. Hatta çoğumuzun yadırgadığı kulağı küpeli uzun saçlı erkek delikanlılar ile rengârenk saçlı, dağınık kıyafetli genç kızlarımızda da aynı güzel duyguların var olduğunu görüyorum.
Özellikle 14-21 yaş arasında yoğunlaşan kendi kişiliğini oluşturma ve kabullendirme döneminde gençlerin davranışlarındaki farklılık, iki nesil arasında çatışmaların başlangıç noktası olmakta. Bu dönem bizim neslin zihninin alışkanlıklarıyla kavranması zor bazı davranış biçimleri şeklinde tezahür edebiliyor.
Prof. Üstün Dökmen’in bu konuda anlattıkları, birçok ebeveyni rahatlatabilir ve hatta evlatları ile ilişkilerinde güzel gelişmelere yardımcı olabilir. (Aklımda kaldığı şekliyle mealen aktarıyorum) “Kendini arayış döneminde mesela lise çağındaki çocuğunuzun kravatını göğüs hizasında gevşek bağlaması, gömleğinin ucunu dışarıya sarkıtması, ayakkabısını bağlamaması, yırtık kot pantolon, garip resimli tişört gitmesi sizi rahatsız edebilir. Ancak düşününüz ki çocuğunuzun bu özel halini bundan beş sene sonra asla göremeyeceksiniz. Tıpkı bebekliğindeki halini bugün göremediğiniz gibi. Onların bugünkü o çok özel hallerinin keyfini çıkarmaya bakın.”
Ahmet Turan Alkan’ın şu ifadelerine katılıyorum: “Benim için her neslin gençliği ezelle ebed arasındadır ve hep birbirine benzer. Gençken başkalarının tecrübesini ciddiye almayı çok az başarabildim; şimdiki gençlerin de aynı zaafla malûl olduğunu görünce üzülmüyor, gülümsüyorum. Hatta gençliğe mahsus hata ve arızalardan uzak birini gördüğümde tedirginliğe kapıldığım bile oluyor. Yaşlılar gibi davranan bir genç kuşak ne büyük kâbus olurdu!”
Gençlerimizin bizim neslimize göre daha sorgulayıcı, araştırmacı, yeniliklere açık ve girişimci olduğunu düşünüyorum. Birçok bakımdan bize göre daha iyi yetiştikleri kanaatindeyim. Eksikleri elbette var, ancak karamsar olmamızı gerektirecek kadar değil.
“Gençlerimiz okumuyor, gençlerimizin para ve şöhret dışında idealleri yok, kutsal hedefleri, uğrunda gerekirse can verilecek yüceliklerle duygusal bağları yok” diye üzülüyoruz. Bu konularda gerekli tedbirlerin alınması muhakkak ki gerekli.
Ancak gençlik dönemini geride bırakmış ve genç evlatları olan nesil olarak kendimize soralım. Biz şikâyetçi olduğumuz konularda ne kadar örnek olabiliyoruz?
Zira en iyi eğitim sözle, nasihatle değil, örnek olmak suretiyle verilendir.